ADALET TATİLE GİRERSE
Adalet, toplumun temel direğidir. Bir mağdurun hakkını, bir annenin evladını aradığı mahkeme kapısında, gün gelir bir işçinin emeğinin karşılığını istediği dilekçede hayat bulur. Bu yönüyle adalet toplumsal huzuru sağlayan en önemli kurum olup, gecikmemesi gerekmektedir.
Adaletin aciliyeti en iyi rahmetli
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun “Verilmeli” şiirinde hayat bulmuştur:
“Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir,
Temele taş bulmak gecikebilir,
Devlete baş bulmak gecikebilir,
Adalet gecikmez, tez verilmeli.”
Peki, bu hayati işlevi üstlenen adaletin tatili olur mu? Bu soru sadece teknik değil, etik, toplumsal ve insani boyutları olan bir sorudur.
Türkiye’de her yıl 20 Temmuz – 31 Ağustos tarihleri arasında mahkemeler büyük ölçüde durur. Bu döneme “adli tatil” denir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 102. maddesi uyarınca bazı istisnai davalar (nafaka, ihtiyati tedbir, vesayet vb.) hariç, çoğu hukuki işlem askıya alınır.
CMK m.131 “Ceza işlerini gören makam ve mahkemeler her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuz bir ağustosa kadar (tutuklu işler hariç) çalışmaya ara verirler…” hükmü ile cezadaki adli tatili düzenler. Adli tatilde görülemeyen davalarda, itiraz süreleri tatil içerisinde korunur.
Adli tatilin temel amacı, yargı mensuplarının ve adliye personelinin dinlenmesini sağlamaktır. Bu sayede yıl boyunca süren yüksek tempolu yargı faaliyetlerinin ardından, hem zihinsel hem de fiziksel olarak bir yenilenme sağlanır. Aynı zamanda yaz aylarında düşen dava yoğunluğuna uyumlu bir iş planlaması yapılmış olur.
Tatil her insanın olduğu gibi, Hâkimler, savcılar ve adalet personelinin de yasal hakkıdır. Çünkü sağlıklı kararlar ancak dinlenmiş fiziksel ve zihinsel güçle alınabilir. Bu yönüyle Adli Tatilin, daha kaliteli bir adalet için gerekli olduğunu düşünebiliriz. Öte yandan geciken adaletin adalet olmayacağı, vatandaş için her günün önemli olduğu, zaten yavaş işleyen yargı sisteminin tatil süreciyle daha da gecikeceği ve böylece toplumsal güven zedelendiği de bir gerçektir.
Türkiye’de adli tatilden daha büyük sorun, adli tatile girileceği için dosyaların 5-6 ay ileriye atılmasıdır. Bu duruma, Haziranda çıkacak atama kararnamesi beklendiği için, karar yazmamak için dosyaların ertelenmesi de eklendiğinde sorun daha da büyümektedir. Büyük şehirlerde, 2025 Mayıs’ında açılan bir davada, 2026 Ocak ayına duruşma günü verildiği dikkate alındığında, adaletteki yoğunluktan kaynaklı gecikme kangren haline gelmektedir.
İtalya, Fransa ve Almanya gibi birçok Avrupa ülkesinde adli tatil mevcuttur. Ancak bu ülkelerde yargı daha hızlı işler, dijital sistemler oturmuştur ve dosya yükü daha düşüktür. Türkiye’de ise dava yükü yüksek, hâkim sayısı görece az, dijital altyapı ise gelişmekte olan bir konumdadır.
Dolayısıyla başka ülkelerin adli tatil uygulaması Türkiye’ye birebir uymaz.
Adli Tatil yerine, dönüşümlü çalışma sistemi uygulanabileceği gibi, dava türlerine göre esnek tatil uygulaması geliştirilebilir. Hâkim-savcı yıllık izinleri kişisel olarak planlanabilir. Ayrıca tatil süresi, 20 Temmuz - 31 Ağustos yerine daha kısa tutulabilir. Asıl ve en önemli çözüm ise, mahkeme adetini ve hakim-savcı sayısını artırarak, adli yıl içerisinde daha fazla dosyayı çözüme ve böylece adalete kavuşturmaktır.
Elbette her insan gibi hâkim ve savcının da dinlenmeye hakkı vardır. Ama adaletin dinlenmesiyle toplumun huzuru aynı anda duruyorsa, bu denge yeniden kurulmalıdır.
Adaletin tatili olabilir, ama toplumun adalete olan güveninin tatili olmaz.
Adaletin öznesi insan ise, yargı sisteminin de insani çözümlerle sürekli işler hâlde olması gerekir. Çünkü adaletin sesi sustuğunda, toplumda sessizlik değil, vicdan çığlığı yükselir.
Unutmayalım; adaletin kapısı kapandığında sadece insanlar değil, umutlar da dışarıda kalır…
31.07.2025 Av. Ali Haydar Dereli