Ara
Gümüşhane
Kapalı
-1°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5359 %0.07
49,6539 %0.06
5.778,15 % 0,44

BU ÜLKEDE “HAK YEMEK” SOL ELLE YEMEK KADAR DİKKAT ÇEKMEDİ

YAYINLAMA:

"Bu ülkede hak yemek, sol elle yemek kadar dikkat çekmedi."

İsmet Özel'in bu sözü, Türkiye'de toplumsal ahlakın kaydığı bir noktaya işaret eder. Sağ ve sol elin kullanımı gibi “sözde” dini ve kültürel kurallara gösterilen hassasiyetin, kul hakkı yemek gibi çok daha temel ve yıkıcı ahlaki sorunlara gösterilmemesini eleştirir. Günümüzde bu durum, görünürde "doğru" ve "yanlış" olanın şekilciliğe indirgendiği, ancak özünde ahlaki çürümelerin ve adaletsizliklerin görmezden gelindiği bir tabloyu özetliyor. Toplum, küçük normlara takılırken, büyük haksızlıklar karşısında sessiz kalabiliyor. Bu da aslında “gösterişçi bir dindarlığın, marka Müslümanlığının ve ahlak anlayışının, gerçek ahlakın önüne geçtiğini” gösteriyor. Siyasallaşan İslam anlayışı gerçek imandan uzaklaştırdı ve herkesin kafasında sanal İslam oluştu. Bir bakıma “kendi yazar, kendi sahneler, kendi oynar.” Türünden İslami sınıflar doğdu. Bunu söylerken vicdan azabı çekiyorum ama ne yazık ki Kur’an’dan uzak ve hatta Kur’an ayetlerine ter bir Müslüman modeli doğdu. Üstat Mehmet Akif Ersoy zilletimizi şu dizelerle tasvir etmekte: "Ya açar Nazm-ı Celîl'i[1] bakarız yaprağına. 

Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına. 

İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyla bilin

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!

Bu zihniyet Müslümanların sonunu getireceğe benziyor.

İnsan, yeryüzüne halife olarak gönderilmiş; hak, adalet, dürüstlük gibi değerlerle donatılmıştır. Ancak bu yüce emanetin ağırlığını taşıyamayanlar, nefsin esiri olarak çirkin yollara sapar. Hırsızlık, bu çirkinliğin en karanlık yüzlerinden biridir. Hele ki bu hırsızlık, bir kişinin değil de bir toplumun, bir milletin hakkına el uzatmak şeklinde tezahür ediyorsa; bu, yalnızca bir kul hakkı ihlali değil, aynı zamanda ilahi nizamın çiğnenmesi, imanla bağdaşmayan bir alçaklıktır. Kul hakkı, sadece malı çalmaktan ibaret değildir. Bilakis bir insanın hakkına tecavüz etmek, onun onurunu zedelemek, itibarına leke sürmek, gıybetini yapmak ve hatta yalan söyleyerek onu yanıltmak da kul hakkına girer.

Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de hırsızlık hakkında şöyle buyurur:

Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir ceza olarak ellerini kesin. Allah azizdir, hakîmdir (her işinde yüce ve hikmet sahibidir).” (Maide Suresi, 38)

Bu ayet, sadece maddi bir cezadan söz etmez; aynı zamanda toplumda adaletin, caydırıcılığın ve haklıya hakkının teslim edilmesinin gerekliliğini vurgular.

Peygamber Efendimiz ise hırsızlık konusunda şöyle buyurmuştur:

Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma da hırsızlık yapsaydı, onun da elini keserdim.” (Buhârî, Hudûd 11; Müslim, Hudûd 8)

Bu söz, adaletin kimseye torpil geçmeyeceğini, kişiye veya konuma göre hüküm verilmeyeceğini apaçık ortaya koyar.

Hırsızlık yalnızca bir cüzdanı çalmak değildir. Sahte belgeyle işe giren, başkasının emeğiyle koltuk kapan, toplumun alın teriyle inşa edilen makamları sahtekârlıkla işgal eden, okumadığı okulun diplomasını kullanan kişi de hırsızdır. Bu kişilerin yaptığı “diploma hırsızlığı” ya da “makam gaspı” sadece bir belgeye değil, bir milletin geleceğine de tecavüzdür. Böyle bir gasp, eğitim hakkı elinden alınmış bir mazlumun gözyaşına, alın terine el uzatmaktır.

Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:

Kamu işlerini ehil olmayanlara verirseniz, kıyameti bekleyin.” (Buhârî, İlim 2)

Diploması olmayan birine, sahte belgeyle kamu makamı teslim etmek; sadece liyakatsizliği teşvik etmek değil, Allah’ın emanetini ehline vermemektir. Bu da bir tür ihanettir. Diploma hırsızını koruyan, susan, görmezden gelen ya da kollayan kişi, bu büyük günaha ortak olur. Zulme sessiz kalan, zalimle beraberdir.

Hazreti Ali’nin söylediği rivayet edilen şu söz aslında her şeye ışık tutmuyor mu?

"Haksızlıklara isyan etmeyenler onlardan gelecek her musibete katlanmalıdır." Hz. Ali

          İman ettiğimiz(!) Kur’an-ı Kerim’de bu konu ile ilgili onlarca ayet bulmak mümkün. Tabii olduğumuz manevi lider Hz. Muhammet’in yaşam tarzı bize yeterince(!) bilgi sunmuyor mu? Nereden alıyoruz bunca cesareti de hâlâ pervasızca kamu malı yiyor ve hırsızlık yapabiliyoruz? O peygamber ki; “Yönettikleri insanlara, ailelerine ve sorumlu oldukları kişilere karşı adaletli davrananlar, Allah katında, Rahman'ın yanında nurdan minberler üzerinde ağırlanacaklardır.” derken kime sesleniyor?

Üstelik kamu malını çalmak, İslam’da bireysel hırsızlıktan daha ağır bir suçtur. Çünkü bu durumda çalınan sadece bir ferdin değil, bütün bir ümmetin, milletin hakkıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

Sizden önceki ümmetlerin helak olma sebebi, içlerinden asil birisi hırsızlık yapınca onu bırakmaları; zayıf birisi hırsızlık yapınca ceza vermeleridir.” (Buhârî, Hudûd 11)

Ne acıdır ki bugün nice "asil" görünen, "makam sahibi" insanlar, belgeleri sahte, vicdanları kirli şekilde toplumun sırtında oturmaktadır. Ve onların bu haram koltuklarını görüp de susanlar da aynı vicdan kirliliğiyle sorumludur.

Hırsızlık sadece mala el uzatmak değildir; bir hayale, bir hakka, bir geleceğe göz dikmektir. Hakkı gasp edilen bir mazlumun, benim gibi hayatı okumak, yazmak olan ve defalarca hakkı gasp edilen bir eğitimcinin duası ise arş-ı âlâya ulaşır. Kahrınıza sebep olur.

O hâlde, susmakla değil, adaletle, cesaretle ve imanla karşı duralım bu ahlaksızlığa. Hakkın yanında, hırsızlığın karşısında saf tutalım. Çünkü adalet, bir toplumun temelidir. Temeli çürük olan bir yapının üstüne hiçbir hayır bina edilmez, edilemez.

Bu denememde yer alan ifadeler, somut bir kişi, kurum ya da olayı hedef almamakta; yalnızca toplumsal bir sorun olan liyakatsizlik, yolsuzluk ve hırsızlık gibi ahlaki erozyonları genel bir çerçevede ele almaktadır.

Yazımın amacı; adalet, dürüstlük ve liyakat gibi evrensel değerlere dikkat çekmek ve bu değerlerin önemini hatırlatmaktır. Herhangi bir kişi veya kurumu karalamak, iftira atmak ya da hakaret etmek gibi bir niyet taşımadığı gibi, hukuki bir suç isnadında da bulunmamaktayım. Lakin eğer bir alınganlık gösteren kişi varsa o da dilediği gibi alınabilir. 

Aklınız ve gönlünüzle yolunuz açık; alnınız ak olsun.


Muzaffer ARSLAN

Şair-Yazar


[1] Kur’an-ı Kerim

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *