Kaybolan Mirasımız, Kırlangıç Örtülü Evlerimiz

(Fotoğraf yapay zekayla oluşturulmuştur)
Ahşap tavanlar, Anadolu'nun farklı coğrafi bölgelerinde iklim, yapı malzemeleri, inançlar ve gelenekler gibi unsurların etkisiyle şekillenmiş olan geleneksel Türk ev mimarisinin önemli bir parçasıdır. Bu tavanlar, içe dönük yaşam biçimini yansıtan ve yöreden yöreye farklılık gösteren düzenlemeleriyle, geleneksel ahşap işçiliğinin somut örnekleri arasında yer alır.
Orta Asya’da göçebe ve yarı göçebe bir hayat süren Türkler yazın yaylalarda yurt adı verilen çadırlarda, kışın da kışlaklardaki ahşap veya kerpiç evlerde yaşarlardı. Yerleşik hayatın söz konusu olduğu Uygur döneminde ise gelişmiş bir konut mimarisinden söz edilebilir ve o dönemden başlayan bindirme ahşap tavan tekniği, bugün özellikle,Gümüşhane, Erzurum, Sivas vb. gibi yörelerde görülür. Bu örtü biçiminde temel teknik, üst üste daraltılarak yerleştirilen ahşap kirişlerin meydana getirdiği, son kiriş çatımının ortasında kare açıklıkla aydınlanma ve havalandırmanın sağlandığı bir kubbe biçimlenmesidir. Bu ilginç örtü şekli Doğu Karadeniz’de Gümüşhane’nin Şiran ve Kelkit ilçeleri köylerinde tavan örtüsü olarak yapılan, “Kırlangıç Örtü” veya “Tütekli Örtü” olarak da adlandırılan yapı genellikle tandır evi olarak kullanılmaktadır.Evin en geniş alanı olan tandır evi, tıpkı Orta Asya kültüründe olduğu gibi ‘Aşhana’ ya da ‘Aşkana’ olarak isimlendirilir. Tandır evine önemli özellik veren diğer bir yapı oluşumu da Kırlangıç tavandır.
Kırlangıç Örtü”, sözlüklerde “Kare ya da kareye yakın dikdörtgen planlı bir mekânın üstünü, köşelerden başlayarak birbiri üzerine çapraz konumda oturtulmuş ahşap kalaslardan oluşan bir sistemle örten bir bindirme kubbe türü olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu tavana “kırlangıç” adının verilmesi, ortaya çıkan örtü formunun, muhtemelen, kırlangıç kuşunun yuvasını andırması dolayısıyladır. Kim bilir belki de barınma iç güdüsünde olan insanoğlu bir kırlangıç kuşunun yuvasına benzeterek yapmıştır bu tasarımı. “Kırlangıç Örtü” hem teknik açıdan hem de sembolik yönüyle oldukça etkileyici bir yapı öğesi. Ahşap mimarinin inceliklerini gösteren bu tür örtü sistemleri, sadece kuruluşla ilgili işlevleriyle değil, aynı zamanda estetik ve kültürel çağrışımlarıyla da değer taşır. Kırlangıç kuşunun yuvasına benzetilmesi, hem mimariyi doğayla kurulan bağ üzerinden anlamlandırır hem de insanın barınma ihtiyacını doğadaki örneklerle çözümleme çabasını gösterir. Bu tür benzetmeler Anadolu halk mimarisinde ve genel olarak geleneksel yapılarda sıkça görülür; doğadan alınan ilhamla yapılan yapılar, hem çevreye uyum sağlar hem de sembolik anlamlar taşır.
Prof. Haldun Özkan ‘Kırlangıç Örtünün Kuruluşu’ ile ilgili makalesinde tavanın yapımını şöyle anlatıyor; ‘ İlk önce kırlangıç tavanın oluşturacağı mekanın ana duvarları tamamlanıyor. Sonra örtüyü taşıyacak olan ahşaptan yapılmış ana taşıyıcılar beden duvarlarına bitişik olarak dikiliyor. Kırlangıç örtünün ana taşıyıcılarını 20 cm. x 20 cm. kalınlığında ahşap dikmeler oluşturmaktadır. Bu taşıyıcıların üzerine “koçbaşı” olarak tabir edilen başlıklar yerleştirilerek ana taşıyıcılar T şekline dönüştürülüyor. T şeklinde hazırlanmış taşıyıcıların üzerine 20 cm. x 20 cm. ölçülerinde ağaç kirişler konularak, beden duvarlarını dolanan önce içten kare bir alt yapı hazırlanıyor. Daha sonra kare alt yapıyı sekizgene dönüştüren kırlangıç örtünün ilk sırasının yapımına başlanıyor. Çünkü karşılıklı duvarlar arasındaki mesafe geniş olduğu için, kirişlerin uzunluğu, bu açıklığı geçmekte yetersiz kalmaktadır. Bunun için kirişler köşeler üzerine çapraz oturtularak, kare alan sekizgene dönüştürülmektedir. Bir sonraki sıra içeri taşırılarak kareleniyor ve bu şekilde tavan bindirmeli olarak yükseltilmeye başlıyor. Sekizgenin dört köşesinde çift sıra, dört köşesinde de ise tek sıra ahşap kullanılarak, alan kademeli olarak küçültülüyor. Bu aşamada merdivenler konularak bir kişi aşağıda diğeri yukarıda olmak üzere en az iki kişi bu çalışmayı sürdürmek zorundadır. Orijinal örtünün kuruluşunda çivi kullanılmamaktadır,ağaçların üzerinde kert adı verilen yuvalar açılarak birbiri üzerine oturtulmaktadır. Ancak günümüzde yapılan inşada L şeklinde metallerle ahşaplar birbirine sabitlenmiştir. Kırlangıç örtü dokuz kademeli olarak yükseltilmiştir. Kubbe şeklinde olan Kırlangıç örtü 110 çam ağacının belirli açılarla üst üste yerleştirilmesi ile oluşmuştur. Kırlangıç örtünün tam ortasında aydınlatma ve havalandırma amaçlı olarak bir pencere açılmıştır Ev sahibinin her zaman bacaya çıkarak bu pencereyi açıp kapatmak durumunda kalmaması için, pencere yukarıdan makaraya bağlı bir iple aşağıdan açılıp kapanan bir düzeneğe sahiptir. Tamamlanan kırlangıç örtünün dış köşeleri biçilen ağaçlardan kalan kalın puştalar, fazla kalan kesilmiş ağaçlar ve talaş kullanılarak kapatılır. Köşelere ağırlık yapması için orta büyüklükte taşlar da konulmaktadır. Daha sonra üzerine 30-40 cm kalınlığında toprak ıslatılarak serilir ve bu ahşap örtü dıştan balçıkla sıvanır. Sonra toprak, loğ taşı ile ezilerek sıkıştırılır. Kışın yumuşayıp toprağın akmaması için toprak üzerine kalın tuz serpilerek toprağın sertleşip sıkışması sağlanır. Böyle bir kırlangıç örtünün ortalama yapım süreci bir usta ve bir çırak çalışarak bir ay gibi bir sürede tamamlanmaktadır’
Kırlangıç örtü iklim koşullarına, ekonomik faktörlere karşı oluşturulmuş akılcı bir biçimlenmedir. Bu biçimlenme toprak altı evlerle başlamış, yamaca gömülü ve sonrasında toprak üstü evlerle devam etmiştir. Kırlangıç örtünün kalıp olarak kabul edilen örneklerinde toprak altı biçimlenme ve cephelerin soğuğa karşı korunması amacıyla dış ortama kapalı olması, sadece kırlangıç ile dış mekanla bağlantı sağlanması bir zorunluluk iken; ekonomik zorlukların ve ısının saklanması sebebiyle yapının toprak üstü yapılması durumunda cephede ışık alma amacıyla pancere açılabilecekken açılmaması ya da açılmasına rağmen ışık alma amacıyla kademeli, kubbemsi biçimlenişin devam ettirilmesi, kırlangıç örtünün yapılmaya değer bir hayal olarak varlığının devam ettiğinin göstergesidir. Nitekim konutlarla başlayan gösterişli görkemli biçimleniş işlevsel özelliklerini kaybetmiş olsa bile sarayların taht salonlarına ve anıtsal nitelikli dini yapılara da taşınmıştır.
Bunlardan en önemlisi Erzurum Ulu Camii, Anadolu’nun en eski ve önemli camilerinden biri olarak mimari ve tarihsel açıdan dikkat çeker. Kitâbesinde1180 yılında yapıldığı , yani yaklaşık 845 yıl önce Saltuklu Emîrlerinden Melik Nâsırüddîn Muhammed bin Saltuk tarafından inşa ettirildiği belirtilmektedir. Caminin mimari yapısı içerisinde yer alan Kırlangıç Kubbe, işlevsel özellikleriyle oldukça dikkat çekicidir. Bu özel kubbe formu, yalnızca estetik bir unsur olmakla kalmaz, aynı zamanda cami içerisindeki nemin toplanarak dışarıya tahliye edilmesini sağlar. Kırlangıç Kubbe’nin bu tür bir işlevle kullanılması, dönemin mimarlarının çevresel faktörleri ne kadar iyi gözlemlediklerini ve bunlara çözüm üretebildiklerini göstermektedir.İçinde doğup büyüdüğümüz elbette yanlızca fiziksel olmayan coğrafyanın oluşturduğu ‘ev’ mimarimizin değerlilerinden biri olan kırlangıç örtülü bu mimari yapılar, sadece işlevselliğiyle değil, aynı zamanda kültürel miras olma özelliğiyle de dikkat çekiyor. Bu topraklarda her duvarın, her çatının, her pencereden dışarıya bakıldığında görülen manzaranın ardında bir hikâye, bir geçmiş vardır.Bu ahşap evler, geçmişin estetik ve kültürel değerlerini taşıyan, her birinin farklı bir hikâye anlatan yapılar olarak, yaşatılmayı hak ediyor, şimdi kaybolan her detay, bir sorumluluk olarak geleceğe kalıyor. Bu mirası sahiplenmek, korumak ve yaşatmak, sadece Gümüşhane’nin değil, tüm kültürel kimliğimizin bir gerekliliğidir.
Özkan H, ‘ Geleneksel Erzurum Evlerinde Kırlangıç Örtü Kuruluşu ‘
Uysal M, ‘Gülsün B, Özgün Bir Biçimleniş: "Tüteklik"li Örtü’
Akın, G. "Tütekli Örtü Geleneği: Anadolu Cami ve Tarikat Yapılarında Tüteklikli Örtü"
Çoruhlu, Y. ‘Hun Sanatı’