Ara
Gümüşhane
Kapalı
5°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,6126 %0.04
49,6993 %0.28
5.755,74 % -0,21

UYGUNLUK (LİYAKAT) NEDİR?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Liyakat, bir kişinin bir görevi, makamı veya pozisyonu hak etme durumunu ifade eder. Bu hak ediş, kişinin bilgisine, becerisine, deneyimine, ahlaki niteliklerine ve o görev için gerekli olan performans kapasitesine dayanır. Liyakat, sadece ne bildiğiniz değil, aynı zamanda ne yaptığınız ve kim olduğunuz ile ilgilidir. Esasen, bir sistemin (devlet, şirket, kurum vb.) doğru kişiyi doğru işe atama ilkesidir. Liyakat, sistemin etkinliğini, verimliliğini ve adaleti maksimize eder. İnsanların çalışmaya, gelişmeye ve kendilerini kanıtlamaya motive olmasını sağlar.

 

Kur'an-ı Kerim, liyakat (hak etme, ehliyet, uygunluk) kavramını doğrudan tek bir kelimeyle değil, çeşitli emirler, kıssalar ve ahlaki ilkeler aracılığıyla ele alır. İslam dininin ve Kur'an'ın liyakat kavramına yaklaşımını üç ana başlıkta inceleyebiliriz: Sorumlulukta Liyakat (Ehliyet), Yönetimde Liyakat (Adalet) ve Yargıda Liyakat (Şahitlik).

 

Liyakate dayalı bir sistem, torpil, kayırmacılık veya nepotizmi dışlayarak ahlaki bir zemin oluşturur. Bireyin başarısını, çabasına ve yeteneklerine bağlar.

 

Layık Olma, Yaraşma, Yaraşırlık, Uygunluk; bu dört kavram, liyakat kavramının içeriğini besleyen ve onu oluşturan temel bileşenlerdir.

 

Layık Olma; bir kişinin bir şeyi hak ettiğini ifade eden yargıdır. Genellikle ahlaki, etik ve çabaya dayalı bir yargıyı içerir.

 

Layık olma, liyakatin duygusal ve ahlaki tarafıdır. Bir kişi teknik olarak yeterli olabilir, ancak eğer görev gerektirdiği sorumluluk bilincine ve etik duruşa sahip değilse, "layık" görülmeyebilir. Bu, sadece yetkinliğe değil, aynı zamanda karaktere yapılan bir atıftır.

 

Yaraşma; kişinin niteliklerinin, söz konusu görevin gereklilikleriyle eşleşme seviyesini ifade eder.

 

Yaraşma, liyakatin kültürel ve bağlamsal tarafıdır. Örneğin, bir kişi çok başarılı bir mühendis olabilir, ancak politik bir pozisyona "yaraşmaz." Yaraşma, kişinin bilgi ve becerisini, kurumun kültürü, misyonu ve pozisyonun spesifik yapısıyla ne kadar uyumlu olduğunu ölçer.

 

Yaraşırlık; kişinin bir görevi yerine getirme kapasitesi ve bu görev için en uygun aday olma durumudur. Yaraşırlık, liyakatin kıyaslamalı ve karşılaştırmalı boyutudur. Başvuranlar arasında teknik olarak en yüksek puanı alana odaklanır. Adayın sadece gerekli niteliklere sahip olması değil, aynı zamanda o nitelikleri rakiplerinden daha iyi bir şekilde somutlaştırması anlamına gelir. Bu, bir tür göreli mükemmellik arayışıdır.

 

 Uygunluk, kişinin fiziksel, zihinsel, hukuki veya idari olarak bir görevi üstlenmesine engel bir durumun olmaması ve görevin standartlarını karşılamasıdır. Uygunluk, liyakatin asgari ve zorunlu şartıdır. Bu, pozisyona başvurabilmek için gereken temel kriterleri (yaş, eğitim derecesi, sabıka kaydı, sağlık durumu gibi) ifade eder. Liyakatin başlangıç noktasıdır; kişi uygun değilse, liyakat tartışması dahi başlayamaz.

 

Kur'an-ı Kerim'in liyakat konusundaki en temel ve evrensel emri, emanetlerin sahiplerine verilmesi ve sorumlulukların ehil (layık, yeterli) olan kişilere tevdi edilmesidir.

 

"Şüphesiz Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder..." (Nisâ Suresi, 58. Ayet)

 

Ayette geçen "emanet" kelimesi, sadece maddi varlıkları değil; makam, görev, yönetim, kamu hizmeti ve hatta kişinin sahip olduğu yetenekleri de kapsayan geniş bir anlama sahiptir.

 

Bu ayet, görevlendirmelerin ve atamaların temel şartını ehliyet (liyakat) olarak belirler. Bir görevi üstlenebilecek bilgi, beceri, ahlaki yeterlilik ve adalet duygusuna sahip olmayan birine o görevi vermek, ayetin emrine karşı gelmek anlamına gelir.

 

Ayetin devamında adaletle hükmetme emri gelmesi, liyakat ve adaletin birbiriyle ayrılmaz olduğunu gösterir. Liyakat, adaletin ilk adımıdır.

 

Yeterlilik Kavramı, bir kişinin bir görevi, işi veya faaliyeti başarıyla, etkin bir şekilde ve beklenen standartlarda yerine getirebilmek için sahip olduğu bilgi, beceri, tutum ve davranışların toplamıdır.

 

Liyakatin teknik temelini oluşturur. Yeterlilik, öğrenme, deneyim ve eğitim yoluyla kazanılan, gözlemlenebilir ve ölçülebilir bir özelliktir. Diplomalar, sertifikalar ve geçmiş performans değerlendirmeleri genellikle yeterliliğin kanıtlarıdır. 

 

Sadece bilgi sahibi olmak yeterlilik değildir; o bilgiyi uygulama ve sorun çözme yeteneği asıl yeterliliği gösterir. Örneğin, birinin bir programlama dilini bilmesi değil, o dille bir yazılım projesini hatasız tamamlayabilmesi yeterliliktir.

 

Yetenek; bir kişinin doğuştan getirdiği veya erken yaşlarda gelişmiş olan ve bir alanda ortalamanın üzerinde bir başarı gösterme potansiyeli sağlayan doğal eğilimi ve kapasitesidir. Yetenek, eğitim ve deneyimle geliştirilebilen ham bir güçtür.

 

Liyakatin ve yeterliliğin doğal kaynağıdır.

 

Yetenek, bir kişinin bir şeyi diğerlerinden daha kolay, hızlı veya iyi öğrenme ve yapma eğilimidir. Örneğin, hızlı sayısal düşünme yeteneği veya üstün el-göz koordinasyonu.

 

Yetenek (potansiyel), eğitim ve çaba ile beslenmediği sürece yeterliliğe (gerçekleşmiş başarıya) dönüşemez. Bir kişi yetenekli olabilir, ancak disiplinli bir çalışma ile yeterliliğini kanıtlayana kadar liyakat sahibi sayılmaz. Liyakat, yeteneğin yeterliliğe dönüştürülüp kanıtlanmış hâlidir.

 

Bu kavramlar bir zincirin halkaları gibidir:

 

Yetenek: Liyakatin doğal potansiyelidir.

 

Yeterlilik: Yeteneğin eğitim ve deneyimle işlenerek kanıtlanmış becerilere dönüştürülmesidir.

 

Uygunluk: Göreve atanmak için gereken asgari ve zorunlu fiziki/idari şartların sağlanmasıdır.

 

Layık Olma, Yaraşma, Yaraşırlık: Yeterliliğe sahip olan kişinin, sadece teknik olarak değil, aynı zamanda ahlaki, kültürel ve rekabetçi açıdan da o pozisyon için en doğru kişi olduğunu gösteren nihai yargıdır.

 

Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yusuf ve Hz. Musa kıssaları, liyakatin hem teknik hem de ahlaki boyutunu somutlaştırır.

 

Hz. Yusuf, Mısır hükümdarına hitaben kendisini hazinelerin başına ataması teklifini yaparken, liyakatin iki temel unsuruna vurgu yapar:

 

(Yusuf) dedi ki: "Beni ülkenin hazinelerine tayin et. Çünkü ben (onları) çok iyi korurum ve bu işi bilirim." (Yusuf Suresi, 55. Ayet)

 

Bu, güvenilirlik, dürüstlük ve ahlaki liyakati ifade eder. Yönetici, yetkisini kötüye kullanmayacak, yolsuzluk yapmayacak ve emanete hıyanet etmeyecektir. (Karakter, etik liyakat). 

 

Bu, teknik yeterliliği, bilgiyi ve uzmanlığı ifade eder. Görevin gerektirdiği ekonomik, idari ve teknik bilgiye sahip olmaktır. (Yeterlilik, teknik liyakat).

 

Hz. Musa, Medyen'de sığırları sulayan iki kızı gördükten sonra babaları olan yaşlı zata (genellikle Hz. Şuayb olduğu kabul edilir) kızlardan birini çalıştırması teklifini yapar. Kızın babası teklifi kabul ederken, işe alımın temel kriterini belirtir:

 

...Kızlardan biri dedi ki: “Babacığım! Onu ücretli olarak tut. Çünkü tuttuğun ücretlilerin en hayırlısı, güçlü (kuvvetli) ve güvenilir (emin) olandır.” (Kasas Suresi, 26. Ayet)

 

Burada fiziki gücün yanı sıra, görev için gereken yeterlilik, kararlılık ve icra gücünü ifade eder. (Teknik yeterlilik, beceri). Bu da dürüstlük, ahlak ve emanete sadakati ifade eder. (Ahlaki liyakat, karakter).

 

Her iki kıssa da, Kur'an'ın ideal yönetici ve görevli profilinin, teknik yeterlilik (güç/bilme) ve ahlaki güvenilirlik (emin/koruma) olmak üzere iki temel liyakat sütununa dayandığını açıkça ortaya koyar.

 

Liyakat ise tüm bu bileşenlerin toplamıdır: En uygun ve en yetkin kişinin, ahlaki ve etik olarak layık görülerek bir göreve atanmasıdır.

 

Adalet ve Eşitlik; liyakat ilkesinin göz ardı edilmesi, Kur'an'a göre bir toplumu felakete sürükleyen adaletsizliğin ana kaynaklarındandır. Liyakat, sadece bir yönetim tekniği değil; bir iman meselesi, bir adalet emri ve bir ahlak zorunluluğudur.

 

İslam'da kişilerin ırk, soy, zenginlik veya sosyal statü gibi özelliklere göre değil, sadece takva (Allah bilinci) ve amele (iş, çaba) göre üstünlük kazanabileceği vurgulanır. Bu, liyakatin sosyal hayattaki temelidir:

 

"Ey insanlar! Şüphesiz biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır..." (Hucurât Suresi, 13. Ayet)

 

Kişinin çabasının, yani liyakat gerektiren performansının karşılığını alması da liyakat ilkesiyle doğrudan ilişkilidir:

 

"İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır." (Necm Suresi, 39. Ayet)

 

Aklınız ve gönlünüzle yolunuz açık; alnınız ak olsun.

 

Muzaffer ARSLAN

 

Şair-Yazar


 


[1] Muzaffer ARSLAN, Öğretmenlik Mesleği, Yüksek Lisans Tezi, s. 87-90, Ankara-2010

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *