Bilenin Borcu, Bilmeyenin Hakkı: Bilgi Sadakası Üzerine
“Bilenin bilmeyene borcu vardır" sözü, bilginin sadece bir mülkiyet değil, aynı zamanda paylaşılması gereken bir sorumluluk olduğunu hatırlatan çok güçlü bir düsturdur. Bu temayı, Gümüşhane’nin değerlerini ilmek ilmek işlediğimiz "Asra Sığmayanlar", “Gümüşhane’nin yüz akları” projemizin ruhuyla da birleştirerek, “Bilginin Paylaşımı” ve irşad görevini yapması gerekenlere de uyarı olsun diye kaleme almış bulunuyorum.
Gümüşhane’nin sarp dağları arasında yetişen insanımızın en büyük sermayesi, toprağına olan bağlılığı, dürüstlüğü, çalışkanlığı ile izah edilse bile bundan daha önemlisi uzayıp giden vadi boyunca, özlenen bir yaşantının ancak okumakla mümkün olunabileceğine olan inanç birliği içinde olmalarıdır.
Bu noktada yoğunlaşan düşüncelerimizi “Gümüşhane’nin Yüz Akları, Asra sığmayanlar” adlı projemizle geleceğe taşıma üzerinde çalışırken sık sık bir cümle yankılanıyor zihnimde: "Bilenin bilmeyene borcu vardır."
Bu söz, basit bir sosyal yardımlaşma çağrısı değildir. Bu, entelektüel bir zekât, ahlaki bir zorunluluktur. Eğer bir konuda uzmanlaşmışsanız, bir gerçeği fark etmişseniz veya bir yanlışı düzeltecek donanıma sahipseniz; susmak artık bir seçenek değil, bir vebaldir.
Bilgi Kirliliği ve "Sessiz Kalan Bilgin"
Günümüzde bu borcun ödenmemesinin yarattığı boşluğu, ne yazık ki dijital dünyanın dezenformasyon fırtınalarıyla dolarken görüyoruz. Son günlerde toplumsal gündemi meşgul eden yapay zekâ dolandırıcılıkları ve dijital güvenlik açıklarını ele alalım. Toplumun büyük bir kesimi, hızla değişen bu teknolojik dalga karşısında savunmasız durumda.
Burada "bilenin" borcu nedir? Sadece teknik terimlerle konuşmak mı? Hayır.
Akılcı yorum şudur: Bilgi, paylaşıldığı sürece toplumsal bir kalkan oluşturur. Eğer bilişim uzmanı, eğitimci ya da deneyimli bir kuşak temsilcisi, elindeki "farkındalık" meşalesini etrafındakilere tutmazsa; o karanlıkta sadece cahil değil, toplumun tamamı kaybolur.
Asra Sığmayan Bir Sorumluluk
Bizim "Asra Sığmayanlar" olarak andığımız o büyük karakterler, sadece kendi hayatlarını kurtaranlar değil, "bildiklerini" bir şehre, bir nesle borç olarak ödeyenlerdir. Bir öğretmenin öğrencisine sadece müfredatı değil, hayatı anlatması; bir ustanın çırağına işin sırrını (ahilik geleneğinde olduğu gibi) aktarması bu borcun ödenme biçimidir.
Bugün güncel olaylarda yaşadığımız krizlerin çoğu -ekonomik manipülasyonlardan sağlıkla ilgili yanlış bilgilere kadar- bilenin "fildişi kulesine" çekilmesinden kaynaklanıyor. Oysa bilgi paylaşıldıkça azalmaz; aksine, paylaşılmayan bilgi sahibinin üzerinde ağır bir yük, topluma karşı ise ödenmemiş bir borç olarak kalır.
Ders Çıkaralım.
Bu yazıdan alınması gereken ders şudur: Farkında olduğunuz her hakikat, size bir sorumluluk yükler. Çevrenizdeki bir yanlışı düzeltmek, bir gence yol göstermek ya da toplumsal bir konuda bildiğiniz doğruyu cesaretle söylemek, "Asrın Yüzakı" olmanın ilk şartıdır.
Gümüşhane’nin o vakur duruşu, sessiz kalmak değil; vaktinde ve doğru sözü söylemektir.
Unutmayalım ki; “bilgenin sustuğu yerde, cahilin gürültüsü dünyayı sağır eder”.
Yusuf Sadık, Eğitimci, Yazar, Gazeteci, Emekli Milli Eğitim Müdürü