BABAMIN HAYAT ÖYKÜSÜ… (3)

(Önceki yazı dizisinin devamı...)

(...) Tahsil hayatlarını tamamlayan çocuklarının iş hayatına atılmaları ve mutlu bir yuva kurmaları her babanın hayali olduğu gibi onunda hayaliydi.
İlk olarak kızı Hakime'nin Sağlık Müdürlüğünün açmış olduğu memurluk sınavını kazanıp 1980 yılların sonunda göreve başlaması yükünü biraz hafifletmişti.
Büyük kızı Hamiyeti dayısının oğluna vererek akraba bağlarını güçlendirecek önemli bir adım attı. Bu evlilikten ilk torunu "Duygu" dünyaya geldi. Daha sonraki dönemde bütün evlatlarının düğünleri yapar ve torun sayısı bir hayli artar. 10 torun sahibi artık bir dededir.

Zaman içerisinde benim ve Önder hocanın memur olmasına çok ama çok sevinir.

Yaşı altmışı geçince gençliğinde ve ileriki yaşlarda yaşamın omuzlarına yüklediği yükün bedeninde oluşturduğu sağlık sorunlarının ortaya çıktığı dönemlerdir.

Genetik bir altyapıdan mıdır yoksa yaşam tarzından mıdır bilinmez ama  yaşamını olumsuz etkileyen prostat hastalığı iyiden iyiye dert açar başına.

Opr.Dr.Cengiz Kesim'in Trabzon'da yapmış olduğu ilk prostat ameliyatı sonrasında biraz rahatlasa da sonraki yıllar ızdırap dolu günlerin başlangıç noktasıdır.

Bir müddet sonra rahatsızlanarak tekrar ameliyat olması gerekir.Gümüşhane Devlet hastanesinin Üroloji doktorlarından hatırladıklarım,Bülent Çetinelle başlayan süreç Namık Yılmaz,Murat Mollamehmetoğlu ile dost olacak kadar ileri düzeydedir. Bir türlü geçmeyen hastalığından olacak ki yolu sık düşer Gümüşhane Devlet Hastanesine.

Hazır hastaneden bahsetmişken bu yıllar benim açımdan ise bir milattır. Babama refakatçi olarak kaldığım devlet hastanesinde hemşire olarak görevli Meral hanımı tanımış ve kendime eş olarak seçtiğim yıllardır o zamanlar...

Gümüşhane'de kısa vadede hastalığına çözüm bulsada orta vadede sağlık sorunları başını ağrıtmaya devam eder.
 
Prostat yetmezmiş gibi birde karşısına Safra kesesi sorunu çıkar. Ameliyat olur ve safra kesesi alınır. Devam eden süreçte prostat yakasını bırakmaz.Eş dost tavsiyesi ile Trabzon Farabi  hastanesine yolu düşer. Birlikte Trabzonun yolunu tutarız.
Doc.Dr.Rasim Özyavuz babamın doktoru olur. Yapılan ameliyat sonrası Dr.Özyavuz bize dönerek "Babanız bundan sonraki yaşamına sonda ile devam edecek.Mesane yeterli kasılma özelliğini kaybetti." cümlesini duyunca morali çok bozulmuştu.Nasıl bozulmasın ki bu istemediği haberi duyunca.
Bunların hep rabbimden imtihan olduğunu,sabretmesi gerektiğini sesli düşünerek tevekkül eder. Hiçbir zaman şikayetçi olmaz halinden.

Yaklaşık iki yıl yaşamına sonda takılı olarak devam etti.Ankara'da kızı Hakime'nin yapmış olduğu araştırmalar ve incelemeler sonucu dönemin Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan Beyin de tavsiyesiyle Ankara Gazi Tıp Fakültesi hastanesinde Prof.Dr.Hasan Bir Beyle yolu kesişir.

İlk muayenede bir doktor feryadına orada şahit olduk ailece."Ömür boyu sondayla yaşanılabiilr mi?Böyle şey olur mu.?Hangi çağda yaşıyoruz.Bu hastanede ameliyatla bağırsaktan idrar kesesi yapıyoruz.Ben adaşım Hasan amcayı sondadan kurtaracağım.Hiç merak etmeyin" cümleleri ağzından dökülürken -şuanda bu yazıyı yazarken dahi- sevinçten evlatları olarak birbirimize sarıldık.
Neticeyi merakla ve sabırla bekledik.
Öylede oldu.Başarılı bir operasyondan sonra babam iki yıldır yaşam fonksiyonlarını olumsuz etkileyen "sonda"dan kurtuldu.Artık bundan böyle günlük normal yaşamına dönmenin mutluluğunu yaşıyordu kendi gönül dünyasında.

Annemin bugün anlattığına göre Ankara dönüşü Gümüşhane'de karşısına çıkan arkadaşlarına:"Annemden yeni doğmuş gibi oldum.Varsa şikayetiniz benim Ankaradaki doktoruma gidin" cümlesini sıkça kullanır çevresine karşı.

Sağlık sorunlarını büyük ölçüde çözmüş annemle birlikte Dörtkonak Köyü ile Gümüşhane arasında mutlu geçen günler içinde Takvimler 2004 yılı Şubat ayını gösterirken kader bizi doğduğumuz topraklardan doyduğumuz topraklara Eskişehir'e doğru yolumuzu çevirir.

Aramızda uzun mesafeli sayılabilecek ayrılışlar hiç yaşamadım Eskişehir'de. Bazen annemle birlikte kışın gelirlerdi yanımıza.Yılda bir kaç kez hatta dini bayramların birisinde mutlaka Gümüşhane de birlikte olurduk.

Özellikle her sabah namazına kalkışta ve diğer vakitlerde diline pelesenk ettiği tevhit cümlesi ile rabbine yaptığı dualar onu manevi bir yolculuğa çıkardığında takvimler 2007'yi gösteriyordu. umre ibadeti için gittiği mukaddes topraklardan dönüşte yaşadıklarını bizimle paylaşır mutlu olurdu. 

Hiç unutmam 2008 yılı olacak.Yine bir yaz tatilinde Gümüşhane'deyiz. Birlikte bir Karadeniz turu yapalım dedik ve Trabzon-Rize-Artvin istikametine doğru yola çıktık.Bir hafta süren bu yolculuğumuzdan o kadar çok memnun ayrılmıştı ki ondan sonraki her gidişimde bunu bir kaç kez tekrar ettik.

Takvimler 2009 'u gösterdiğinde onun son torunu bizim üçüncü erkek evladımız Eskişehir'de dünyaya gelir. Eşimle birlikte adı "Hasan" olsun dedik. Kendi isminin en küçük torununa verilmesi müjdesini verince  sevinmişti.

Eskişehir'e her geldiğinde ismini taşıyan torununa hediyeler,oyuncaklar ve yaz mevsiminde aldığı dondurmalar hala konuşulur evimizde...
Ömrü boyunca yanı başında bulunan sadık bir dostu vardır. Bunu yazmaz isem en başta annem itiraz eder ve yazı dizisi eksik kalır. Bu kadim dostu son nefesine kadar  yanındadır."Sigara". Evet yanlış okumadınız "Sigara"  İyi düzeyde bir sigara tiryakisidir.

Son nefesini rabbine teslim edeceği ana kadar -annemin anlattığına bakılırsa- sigarasından asla vazgeçmemiştir.

Yaklaşık altmış yıldır hayatından hiç çıkarmadığı bu dostundan ayırmak için çabalayan annemin sözlerini hep kulak ardına atmıştır...

Ölüm herkesin başında.Mülk evinin sahibinden tahliye kararı 12 Aralık 2013 tarihinde sabah saatlerinde ulaşır kendisine. Altmış yıllık hayat arkadaşı annem yanındadır. Adeta kuşlar gibi kanatlanıp sessizce başlar ahiret yolculuğu. Fani olan alemden ebedi olan dünyasına 81 yılı geride bırakarak hicret eder.

Ancak her fani için geride kalan eş dost ve arkadaşların görüş ve düşünceleri önemlidir.Bu yazı dizisini kaleme almadan önce yakın dostları ve köyden komşuları -iki Alisi- Ali Çavuş Ergin ve Ali Bozalan ile köyümüzün emektar muhtarlarından kadim dostu Şaban Balkının da düşüncelerini sordum.

Üçünün de birleştiği ortak nokta "Biz Hasandan razıyız mevlada razı olsun. Çok iyi komşuydu.Hiçbir zararını görmedik. Yardım severdi.Alınan kararlara ilk uyanlardandı.Hiç İtiraz etmez herşeyin olurunu düşünürdü. Komşuluk iliklilerine çok önem verirdi.Dürüsttü." sözlerini duymanın kelimelerle tarifi yok dostlarım.

Bir ay önce Eskişehir'de bulunan ve bir akşam misafirim olan Süleyman Turhan'ın böyle bir yazı yazacağım ne söylersin deyince biraz düşündükten sonra "Köyde olduğumuz zamanlarda yeğen çayı demledin mi?Diye bazen sorardı...hafta sonları devamlı gel.Bizi köyde ziyaret et." cümlelerini paylaştı.

Seviye Turhan'ın anlattığı ise göz pınarlarımın ıslanmasına vesile olacak nitelikte:"Eskişehir'e tayinle geldiğiniz ilk yıllardı. Köyde sohbet ederken.Baban bana:Her şey iyi güzelde unutamadığım bir tek kişi var Seviye biliyor musun.Oda "sürmeli gözlüm. "Bende amca sürmeli gözlün kim? Diye sorunca cevap verdi."Hüseyinim". Bende kendi kendime acaba Hüseyinin gözlerinde sürme varmıydı diye düşündüm durdum. Onun amacı başkaydı tabii.Senin için o benim sağ kolumdur." derdi.
 
Hakka vuslat ettiği yıl dönümünde başladığım ve kısaca yaşam öyküsünü siz okuyucularımla paylaştığım,belki sizlerinde kendi babanızdan yahut geçmişinizden izler bulabileceğiniz, hatırlayabileceğiniz bir düşünce düzleminde buluşabildiysek ne mutlu bize.

Yazı konusu babam "Hasan Turhan"'a bu vesileyle yüce mevladan bir kez daha rahmet ve mağfiret diliyor Ehl-i Beyt'in şefaatinin onun ve bizlerin üzerinde olmasını niyaz ediyorum.

Okuyucularımın da geçmişlerine rahmetler olsun. Kabirleri nur mekanları cennet olsun...
YORUM EKLE