BİZİ SARAN SOSYAL MEDYA

Sosyal medya aracılığıyla yapılan kişisel bilgi alışverişi gün geçtikçe hızla artmaktadır. Dijital pazarlama ajansı We Are Social ve Hootsuite tarafından hazırlanan “Digital in 2017 Global Overview” raporunda Türkiye ile ilgili istatistiklere bakıldığında 81 milyonluk ülke nüfusunun %67’sini oluşturan 54.3 milyon internet kullanıcısı, nüfusun %51’ini oluşturan 51 milyon aktif sosyal medya kullanıcısı, nüfusun %54’ünü oluşturan 44 milyon aktif mobil sosyal medya kullanıcısı var. 44 milyonluk kullanıcının belli bir kısmı sosyal medyayı yararlı işler için kullanırken bir kısmı diğer amaçlar için kullanmaktadır.

Son yıllarda sosyal medya günlük hayatımızda çok önemli bir yere sahiptir.  Sosyal medya hayatımıza bir takım kolaylıklar sunduğu gibi, kişilerin davranışlarını da etkilemektedir. Yani kişilerin yaptığı paylaşımlar her zaman gerçeği yansıtmamaktadır. Bu paylaşımlar yapılırken, paylaşımı yapan da, o paylaşımı görüp takip eden de bunların sadece bir paylaşımdan ibaret olduğunu, gerçeği yansıtmadığını, aslında bu kişilerin günlük hayatında yapmış oldukları gerçek yaşanmışlıklarla aynı olmadığını bilmektedirler.  Bazı kullanıcıların gerçek hayatıyla sosyal ağ oluşturması arasında tutarsızlık söz konusudur. Bu durum kişilik bozukluğuna kadar gidebilmektedir.  

Eğer sosyal medyanın zararlarından bahsedilecek olursa bence en önemli zararlarından biri, zaten var olan, ergenlikle birlikte daha da gelişen mahremiyet olgusunun  zedelenmesidir.  Mahremiyet, kişilik arayışı içindeyken çok önemli bir yere sahiptir. Sosyal medyanın gizli olduğu düşüncesiyle,  çok özel konuşmalar dahi yapılmasıyla, sınırların ortadan kalkmasıyla birlikte oluşamaması, sekteye uğramasıdır. 

Sosyal medyada takip edilen kişilerin bütün ülkeleri gezmeleri, hiç bitmeyen zengin yaşantıları, her dakika en güzel yemekleri yemeleri, her an mutlu gibi görünmeleri, aralıksız iyi zaman geçirmeleri her ne kadar sahteyse, bu gerçek olmayan yaşam tarzıyla, ‘en çok para ben de var, en güzel benim, en popüler benim’ gibi düşünceyi kanıtlamaya çalışan kitleyi aynı grup oluşturmaktadır.  Bu kitle genç kullanıcıların özenmesine, kendilesinde eksiklik hissetmesine, hayattan geri kalma hissine kapılmasına sebep olmaktadır. Para kazanmak için, ya da kendisini tanıtmak için sosyal medya fenomeni olan kişileri takip ederek, onların yaşantısına özenme, onlar gibi yaşıyormuş gibi gösterme çabasına girilmesi hem gerçek hayatları, hem de sosyal  hayata uyum sağlamayı olumsuz etkilemektedir. Farkına varılması gereken bir durum var ki o fenomenler de hayatının sadece ilgi çekecek kısmını paylaşmaktadır. Ya bir düşünün böyle kusursuz bir hayat olabilir mi ? Olsa bile mutluluğu tattığı anları art arda paylaşma ihtiyacı duymaz. O kadar  mutlu olan, geçirdiği özel anın tadını çıkaran biri akıllı telefonuyla bitişik yaşamaz, birilerine sürekli ben mutluyum ibaresini aşılamaya çalışmaz.  Artık öyle bir boyuta geldi ki herkesin elinde akıllı telefon, ailemizle yemek yerken, güzel bir manzaraya karşı kahvaltı ederken başımızı telefona gömdüğümüzde neler kaçırıyoruz. Kendimizi dinlemeye bile vakit bulamazken teknolojiyi her an ensemizde hissediyoruz. Teknoloji güzeldir, dozunda faydalanıldığı zaman, bizi yalnızlaştırmadığı sürece.

Sohbet etmeden, birbiriyle göz göze gelmeden, sadece yazışarak iletişim kuran asosyal gençleri çevremizde görmek kaçınılmaz oldu. Sosyal medyaya sığınıp ailesinden kopan, duygularını gizleyen, sadece takip ederek takip edilerek, yorum yazarak, yorumlara cevap vererek makine gibi yaşayan, hareketsiz, donuk gençlere rastlamak maalesef artık çok kolay.  Sırf daha çok beğeni almak için vücudunun mahrem bölgelerini sergileyen, popüler olmak adına başkasıymış gibi giyinen, kendisini farklı kalıplara sokan bireyler uzağımızda değil ne yazık ki.  Bununla birlikte yazılı ve görsel medyada çok fazla rastladığımız şeylerden biri de sosyal medya aracılığıyla, kandırılmalar, kaçırılmalar, tecavüzler  . . . 

Bu ağlar, sosyalleşmek için kullanılan mekanlar olarak algılanmaktadır. Aslında sosyal medya kullanıcılarının çoğu, sosyal medyanın kişilerin özel hayatını ihlal ettiğini düşünmekte,  fakat bu düşünce bile kişileri sosyal medya kullanıcısı olmaktan alıkoymamaktadır. Bu yüzden artık farkına varılmalı, sosyal medya bilinçli ve etkili kullanıldığı sürece birçok şekilde fayda sağlamaktadır. Bunun içinde sosyal medyayla ilgili gerek okullarda gerekse medyada bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır. 2004 yılından beri gündemde olan  ‘’Medya Okuryazarlığı Projesi’’  2006 yılında hayata geçirilmişti.  2007- 2008 eğitim- öğretim yılından itibaren ise Medya Okuryazarlığı dersi tüm Türkiye’deki ilköğretim okullarında 6, 7 ve 8. sınıflarda seçmeli ders olarak okutulmaya başlatıldı. 2007 yılından itibaren, bu dersin İletişim Fakültesi mezunları tarafından ve zorunlu olarak okutulacağı beyan edilmişti. O yıllarda ben de İletişim Fakültesi öğrencisiydim ve dört gözle bu dersi vermeyi bekliyorduk. Ama maalesef Medya Okuryazarlığı dersinin sürecinin kontrolü hâlâ başka alan mezunlarında bulunuyor. Bu dersin zorunlu hale gelmesi çocukların erken yaşta bilinçli hale gelmesi açısından çok önemlidir. Yukarıda bahsettiğim sorunlarla karşılaşılmaması için çocukların ilköğretimden itibaren medya araçları karşısında bilinçlenmeleri gerekmektedir. İletişim mezunu olmayan kişiler tarafından verilen Medya Okuryazarlığı dersinin de ne kadar sakıncalı olduğu ortada, çünkü günümüzdeki çocuklar teknolojiyle iç içe büyüyen dijital çağ çocuklarıdır.  İzlediklerinin gerçek ya da kurgu olduğu ise ancak medya eğitimi görmüş İletişim Fakültesi mezunları tarafından kavratılabilir.

Yani hepimiz artık bilincindeyiz sosyal medya uçsuz bucaksız bir mecra ve kontrol etmek neredeyse imkansız. Bu yüzden sosyal medyayı kontrol etmek düşüncesinden vazgeçip sosyal medya konusunda kullanıcıların bilinçlendirilmesi, ve bilgilendirilmesinin daha yararlı bir tercih olacağını düşünmekteyim. Sosyal medyayı reddetmek imkansızdır. Yani sosyal medya  iletişimin yeni şekli olarak bizimle ve artık bunu kabullenmemiz lazım ,  tabi ki tehlikesiz hale getirmek şartıyla. 

YORUM EKLE