BÜROYU ZİYARETE GİDELİM…!

Eskişehir sabah uykusundan henüz uyanıyorken bir aydır gönül hanemizde ağırladığımız anam; “Hüseyin, bugün Enes’in Avukatlık bürosuna ziyarete gidelim” diye naif bir sesle seslendi.

Olsun …Havada dışarıda güzel görünüyor. Birazda yürürüz Anam… dedim.

Ailece, kahvaltı masasında zeytin karası gözlerini canlı ve sıcak bakışlarıyla hepimizin üzerinde gezdirirken, sohbetler uzayıp gidiyor…Anlattıklarıyla ilgiyi üzerine çekiyordu. Geçmişe dair birçok anısı var ama çocukluk günlerine ait olanı yirmi üç yıl öncesine götürdü. Merakla dinlemeye başladık.

 “Enes henüz iki yaşında…Annesi bana bırakıp işe gidiyor. Bir gün öylesine ağlıyor ki durdurmak ne mümkün. Üzerini giydirip eve yakın olan annesinin iş yerine Sağlık Ocağına götürmeye karar verdim. Başka çarem yok.. Kucağıma alıp Sağlık Ocağının yolunu tuttum. İçeriye girince annesinin dış görevde olduğunu söylediler. Çocuğun ağlamasını duyan bir bayan yanıma geldi. Teyze neyi var bu çocuğun. Bende sürekli ağlıyor kızım dedim. Elimden alıp odasına girdik. Masasına oturup emzirmeye başladı. Bu bayan meğerse doktormuş. Bir zaman sonra sesi kesildi çocuğun. Doktor hanımın meğerse aynı yaşlarda bir kız evladı varmış. Emzirmesi bitince bana dönerek bu çocuklar büyüyünce sütkardeşi olduklarını söyleriz. Biraz konuştuktan sonra Enes’i kucağıma alıp  eve geri döndüm. Şimdi büyüdü koca adam oldu kuzum. görünce hep bunu hatırlarım. Yavrum koç yiğidim.”

Şimdi düşünüyorum da eğer ailede anne çalışıyorsa evladınızı en güvendiğiniz kişiye emanet etmekten başka çareniz yok. Çevremizden görüp işittiğimiz bazı bakıcıların o körpe yavrulara yaptığı olumsuz davranışları görünce içi parçalanıyor anne babanın.

O sebeple aynı şehirde yaşayan aile büyüklerinin varlığı çocukların büyümesinde hayati öneme sahip.

Eğer baba anneden başkası o çocuğa baksaydı kim bilir ne cezalar verilirdi susması için…Elbette bir anne şefkati gibi çocukları sarıp sarmalayan bakıcılara sözümüz yok.

Bizde ilk evladımızın dünyaya gelişinden itibaren anamın sayesinde Enes’i tanımadığımız bakıcılara emanet etmeden, gözümüz arkada kalmadan büyütme imkânı bulan şanslı ailelerdendik.

Zaman su misali akıp giderken yıllar sonra çocukluk günlerinde hep yanında olan babaanne, şimdi ise avukat olan torununun bürosuna giderek bir yudum çayını içip hayırlı olsun dileklerinde bulunuyor….Allah ömür verdiğinde nice güzel anıları yaşıyor insanoğlu bu hayatta.

Evden ağır adımlarla çıkarken gençlik yıllarında kabına sığmayan, Dörtkonağın güneşinin üzerine hiç doğmadığı arı gibi çalışan anam geldi gözlerimin önüne… Nerede o günler!

Merdiven basamaklarını tek tek inerken görüyorum ki iki bacağı zor taşıyor anamı. Hareketleri yavaşlamış, adımları seyrekleşmiş…Birkaç adım daha attıktan sonra apartmanın dışında bulduk kendimizi.

Hava güneşli ancak soğuk. Eskişehir’in ayazı adeta insanın yüzünü yalıyor. Adım adım arabaya doğru yöneldiğimizde saatler 10.30’u gösteriyordu.

Büronun önüne vardığımızda “Ana başını kaldır da şu tabelada neler yazıyor acaba” diye kulağına seslendim.

Yazılanları dikkatlice okudu. Sonrasında tatlı bir tebessüm yayıldı dudaklarına…

Yüzünü bana doğrultup gözlerimin içine bakarak ince bir ses tonuyla dudaklarından dökülen cümleler göz pınarlarımı nemlendirecek nitelikteydi. İkimizde yağmur yüklü bulutlar gibi duygu yüklüydük. Elimi sımsıkı tutarak yürüdük.

Daha fazla beklemeden asansöre binip ikinci katta bulunan büronun içindeydik. Anamın içi içine sığmıyordu. Mutluluğu yüz ifadelerine yansımıştı.

Bin bir emekle büyüttüğü torununun bürosundaydı.

Bir hayali gerçek olmuştu anamın. Adeta bir rüyadan uyanır gibiydi. Hak hukuk adalet mücadelesi için avukat olmuş evladının bürosunda koltuğa oturup bir süre dinlendikten sonra yüzündeki ışıltı okşayıcı ses tonuna karışarak:“hayırlı olsun oğlum. Allah helalinden bol kazançlar versin. İşlerin bereketli olsun. Ayağına taş değdirmesin Allahım. Mazlumlara, darda kalmışlara  yoldaş olasın yavrum…” cümleleri döküldü dudaklarından…Sanki içerisinde sevinç kuşları havalanıyordu. Kuzusu Enes için kurduğu cümleler akan suların yatağını temizlediği gibi yüreğimizi temizlemişti adeta.

Anam…Kendisiyle birlikte ne kadar güzellikler var ise yanına almış gelmişti büroya…Yıllar sonra anladım ki anamdan emdiğim süt değil süt beyazı mutluluklarmış meğer…

Günün ilerleyen saatlerinde büroya hayırlı olsun ziyaretine gelen idarecilikten daha çok ismi gibi yunus gönüllü, Eskişehir’in tanınmış simalarından refikim köşe yazarı ağabeyimiz Yunus Emre Güllü Bey geldi ziyarete…

Ardından hemşerim Gümüş-Çev firmasının sahibi Mustafa Mutaf Bey…Zamanı durduracak nitelikte, Meral hanımın çay kahve ikramı eşliğinde daldık sohbete…Deyim yerindeyse Eskişehir’in altından girip üstünden çıktık. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan…

O gün; Enes’in bürosunda, anam başta olmak üzere dostlarla yaşadığımız tüm güzellikler içinde gök kubbede hoş bir sada bırakarak…

YORUM EKLE