Çamur Dağının Kızı (23)

Sabahın ilk ışıklarıyla başlayan bardaktan boşanırcasına yağan yağmur, toprak olan köyün sokaklarında sele dönüşüyordu. Birbiri ardına şimşek çakması ve gök gürültüsü Çolak Mustafa’nın evindeki ağıtları bastırıyordu. Çamur Dağı, adeta çamur olmuş akıyordu köyün içine. Kapıya çıkmak mümkün değildi. Çantasını alarak evin kapısını açan Cemal öğretmen, açar açmaz kapıyı kapattı. Okula gidilecek gibi değildi. Şimşek ve gök gürültüsü yanı sıra aşırı yağış Çamur köyünü esir almıştı. 

-Bu havada okula gidilmez, çocuklar evlerinden çıkmasa bari.

Yattığı odaya geri döndü. Kışın soğuğuna ve hırsızlığa karşı küçük yapılan evin penceresinden dışarıya baktı. Sicim gibi yağan yağmurdan bir şey göremiyordu. Çocuklara nasıl duyuracaktı okula gelmemelerini. Bugün gelmesinler, cumartesi tam gün ders yapar, bir günlük ders açığını kapatırdık ama, önemli olan çocuklara haber vermekti. 

Yağmur durmak bilmiyordu. Yarım saattir yağan yağmur sel olup akıyordu köyün içinden Çamur Dağı Deresine. Topal Şakir, oturduğu peykenin üzerinden dışarıya bakıyordu. Büyük gök gürültüsüne “Bismillah” dedi. 

-Bu yıldırım Çamur Dağına vurdu hatun. Çok büyük bir gürültüydü. Allah yolda izde olanlara yardım eylesin.

-Amin, dedi karısı Cemile.

-Ya hatun kız nerede?

-Bilmem, belki de uyuya kalmıştır.

-Bu gök gürültüsünde uyunur mu hatun? Kaldır gelsin de kahvaltıyı hazırlasın, bari çayımızı içelim.

-Ben hazırladım kahvaltıyı.

-İyi, çağır da gelsin. Kız çocuğu bu saate kadar yatar mı? Kaldır şunu.

Cemile kadın kızının odasının kapısını açtı. Kızı odada yoktu, yatağı bile bozulmamıştı. Hemen geri döndü.

-Bey kız odasında yok.

-Nasıl yok hatun?

-Bilmem, yatağı da bozulmamış.

Şimşek öyle bir çaktı ki gün gibi ortalık aydınlattı. Art arda çakan şimşekler ve gök gürültüsü korkuttu Topal Şakir’i. Oldum olası gök gürültüsünden çok korkuyordu. Her gök gürültüsünde “Bismillah” diyordu. 

-Yatağı bozulmamış mı?

-Evet.

-Nereye gider bu kız hatun bu havada?

-Bilmem bey.

-Yoksa?...

Topal Şakir’in aklına kötü şeyler gelmeye başladı. Kaçtı mı yoksa. Son günlerde durgun görünüyordu ama, sorduğum da “Bir şeyim yok baba” diyordu. 

-Bu kız kaçmasın hatun?

-Ne kaçması bey, bizim kızımız kaçacak kız mı? Seni de beni de çok sever, bilmez misin?

-Bilirim, bilirim ama nerede bu kız? Ahıra baksana.

-Sabah sabah ahırda ne işi olacak bey?

-Sana bak diyorsam bak hatun.

Cemile kadın, kocasının eski ceketini başına aldı. Kapıyı açtı. Yağan yağmurun altında hızla ahıra koştu. Ahırın kapısını açtı.

-Hüsna! Hüsna! Hüsna! diye seslendi. Çakan şimşekle ahırın içi aydınlandı. Hüsna yoktu. Kapıyı kapattı hızla geri döndü. 

-Ahırda da yok bey!

-Yok mu? O zaman bu kız birine kaçtı hatun. Gördün mü bize yaptığını? Onu biz gözümüzün nuru gibi seviyorduk, onu gözümüz gibi koruyorduk. Bunu bize nasıl yapar hatun, nasıl yapar söylesene?

Cemile kadın dizlerini dövmeye “Hüsna, Hüsna” diye ağlamaya başladı. Durmadan dizlerini, göğsünü dövüyor dövüyordu. 

-Kes ağlamayı hatun, yoksa bu kızın kaçmasından senin de haberin mi var?

-Ne haberi bey, benim kızım öyle bir kız değil. Bütün dertlerini bana anlatır.

-Son günlerde durgundu, sordum, bir şeyim yok dedi bana.

-Ben de sordum, bana da yok dedi bey.

-O halde bu kız buhar olup da uçmadı ya hatun.

-Ne bileyim bey, ne bileyim. Kızım, gözümün nuru neredesin, Hüsna’m. 

Muhtar İsmail de pencerenin önünde yağan yağmuru seyrediyordu. Gök gürültüsü ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmur bir saate yakındır devam ediyordu. Köyün içindeki yoldan taşan yağmur suları ahırlara, evin alt katlarına dolmaya başladı. Toprak damlı evlerdeki yağmur suyu, bacalara konulan oluklara sığmıyor, evlerin duvarlarından aşağıya akıyordu.

-Böyle giderse mahvolacağız hanım, hele sen bana bir çay daha koy.

Şimşek çakması ve gök gürültünü bir kez daha kulakları çınlattı. Pencereden gözlerini ayırmayan muhtar İsmail, şimşek çakması ile Gogoçların harmanının kenarındaki ceviz ağacından aşağı asılan insan silueti görür gibi oldu. Elleriyle gözlerini ovuşturdu. Gogoçların harmanının kenarındaki ceviz ağacından gözlerini ayıramıyordu. Şimşek çakmasıyla ceviz ağacında birinin asıldığını gördü.

-Ömer!

-Buyur baba.

-Hele çabuk yanıma gel!

-Buyur.

-Gel hele ben mi yanlış görüyorum, Gogoçların harmanının kenarındaki ceviz ağacından aşağı biri asılıyor gibi geldi bana.

-Ne diyorsun sen baba?

-Bırak konuşmayı da sen de bak.

Ömer, bütün dikkatini topladı ve ceviz ağacına bakmaya başladı. Şimşek çakmasıyla ceviz ağacında birinin asılı olduğunu o da gördü.

-Evet baba biri asılı cevizde

-Durma hemen çıkalım, çabuk çabuk.

Yağmura ve sele dönmüş yağmur suyuna bakmadan koşarak Gogoçların harmanına geldiler. Ceviz ağacında asılan kadındı. Sabah başlayan sağanak yağış altında o kadar ıslanmıştı ki, yağmur suları kollarından ve ayaklarından akıyordu. 

-Baba ben tutayım, sen çözüver.

Ayaklarından kucakladığı kadını yukarı kaldırdı. Muhtar İsmail, kadının boğazındaki urganı zor da olsa çözebildi. 

-Sırtına al oğul eve götürelim, durma, acele et.

-Yaşıyor mu baba?

Bir solukta eve geldiler. Onlar da yağmurda sırılsıklam oldular.

-Hanım, koş!

Kadını cansız bedenini mabeyindeki peykenin üzerine uzattılar.

-Öldü mü baba?

-Öldü oğul öldü.

-Hanım bak şuna kim bu, ben birine benzetiyorum ama çıkaramıyorum.

-Topal Şakir’in kızı Hüsna bey.

-Ne dersin, sen ne dediğini biliyor musun?

-Ben komşumun kızını tanımam mı? Vay ki vay bey, vay ki vay. Ne yapacak şimdi Topal Şakir ne yapacak Cemile kadın? Neden kıydı canına, ana babanın tek kızı. Nasıl kıydın canına Hüsna?

-Baba baksana, belinde tabanca var. Avucunda da bir şey var. Yumruk etmiş.

-Hele açsan avucunu.

Ömer, Hüsna’nın avucunu zor da olsa açabildi. Avucun içinden katlanmış kağıt parçası vardı.

-Ne duruyorsun okusana Ömer.

-Okuyacağım baba, her ne kadar avucunu sıksa da yağmur suyu girmiş, yazı biraz bozuldu.

Ömer, büyük bir dikkatle yazıyı okumaya başladı. “Sevgili anacığım, canım babacığım. Bu yazım elinize geçtiğinde ben aranızdan ayrılmış olacağım. Çamur Dağının kızları namusludur, iffetlidir. Ben namusumu Kalas Halil’in oğlu Selim ile Çolak Mustafa’nın oğlu Bekir’i öldürmekle temizledim. Ben bu utançla yaşayamam. Benim namusumu kirletenlerden intikamımı aldım. Hakkınızı helal edin canım anam, canım babam.”

-Vay be, dedi muhtar İsmail.

-Selim ile Bekir’i öldüren Hüsna’ymış.

-Hak ettiler. Yazık oldu güzelim kıza. Ailenin tek evladı.

-Nasıl haber vereceğiz Şakir amcaya baba?

-Ben de bilmiyorum.

Dışarıdan gelen sese kulak verdiler. Topal Şakir ve karısı Cemile “Muhtar, muhtar” diye bağırarak yağmur altında kapıya dayandılar. 

-Koş oğlum kapıyı açtı.

Ömer kapıyı açınca:

-Muhtar evde mi?

-Evde Şakir amca.

Karısıyla birlikte içeri girdiler. Girer girmez de peykenin üzerinde uzanmış yatan kızlarını görünce, elindeki bastonu havaya kaldıran Topal Şakir:

-Ne yaptınız kızıma? 

-Biz bir şey yapmadık, hele dur, dedi muhtar. 

Cemile kadının feryadı gök gürültüsüne karıştı. Kızına sarıldı, öpüyor, öpüyordu. Muhtarın karısı bir türlü engel olamıyordu.

-Söyle muhtar kızıma ne oldu?

-Kendini astı Şakir.

-Ne demek kendini astı?

-Okuma yazman vardır, al oku. Kızını Gogoçların harmanının kenarındaki ceviz ağacında asılı olarak gördük. Ömer ile alıp evimize getirdik. Avucunun içinden o yazı çıktı. Belinde de tabanca vardı.

Muhtarın uzattığı yazıyı okuyan Topal Şakir, peykenin üzerine adeta yığılır gibi oturdu. Dışarıda yağmur durmuş, ara sıra şimşek çakıyor, gök gürültüsünün sesi de etkisini yitirmişti. Yağmur durmuştu ama köyün içerisinden akan sel hiç azalmamıştı. 

Çolak Mustafa’nın evinde ağlama sesine, muhtar İsmail’in evinde Topal Şakir’in karısı Cemile’nin de sesi karışıyordu. Yağmurun durmasıyla evlerinden dışarıya çıkan köylüler muhtarın evinden gelen ağlama sesine anlam veremiyorlardı. Evin önüne gelen köylüler kalabalıklaşıyordu. Neler olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı. 

Ömer, Hüsna’yı sırtına alarak dışarı çıktı. Köylüler açıldı. Ömer’e yol verdiler. Hemen arkalarından feryadı Çamur Dağında yankılanan Cemil’e, Topal Şakir, Muhtar İsmail ve karısı çıktı. Köylüler Ömer’in arkasına takıldılar. Kalabalık gittikçe artıyordu. Kimse ne olduğunu bilmiyordu. Öylesine yürüyorlardı. Yağan yağmurla çamur deryasına dönen köy içinde kimse üstünün başının çamur olmasına aldırış etmiyordu. 

Öğretmen Cemal de yağmurun durması ile evden çıktı. Topal Ömer’in evine doğru yürüyen kalabalığı gördü. Kalabalığın arasından gelen Cemil’e kadının feryadını duyunca:

-Yine bir şey oldu. Ne oldu acaba? Bu ağlama neden? 

O da kalabalığa yetişmek için hızlı hızlı yürüdü. Kalas Halil’in oğlu Selim’in öldürülmesinin hemen ardından Çolak Mustafa’nın oğlu da öldürülmüştü. Kalabalığa yetişti. Çemiş Hasan’ın kolundan tutu. 

-Ne oldu Çemiş Hasan?

-Topal Şakir’in kızı Hüsna kendini astı.

(Devamı var)

YORUM EKLE