Çamur Dağının Kızı (57)

Vali Cezmi Bey, Koca Zülfiye Ananın kendisine gözlerini dikerek bakmasından tanıyabileceğini var sayarak, muhtara dönüp konuşmayı yeğledi.

-Muhtar bu köyün adı ne Çamur değil mi?

-Evet.

-Gerçekten çamurmuş. Baksanıza köyün içerisi olduğu gibi balçık çamur. Devamlı böyle midir?

-Yok beyim yağmur yağdığı zaman böyle oluyor. İki gün önce bardaktan boşanırcasına yağdı, böyle oldu.

-Keşke devlete başvurup beton dökseydiniz.

-Aşındırmadığım kapı kalmadı. Özellikle Nafia Müdürlüğünden elli torba çimento istedim. Elli de biz köyümüzün imkanları ile alır beton dökeriz dedik ama ne gezer?

Nafia Müdürü Ali Bey, yüzü yeniden renkten renge girmeye başladı. Taşın en sonunda kendisine vurulacağını biliyordu. Başını önüne eğdi.

-Ne oldu ki?

-Nafia Müdürüne çoğu kez gittim, geldim. Nuh dedi Peygamber demedi.

-O kadar inat mı?

-Çimento yok dedi her gidişimde.

-Devletin çimentosu olmaz mı muhtar?

-Demek ki yokmuş beyim.

-Sen yine git iste muhtar, okullar açılmadan dökün köyün içine betonu.

-Ne gideyim beyim, yine yok diyecek.

-Beni dinlersen, bir daha dene.

-Olsun beyim. Şimdi verse ne güzel olur. Havuzumuzu yapan usta da köyümüzde. Onun önderliğinde dökerdik betonu.

-Öyle mi? Ne kadar güzel.

-Kimmiş bu usta?

-Öğretmenimizin babası.

-Bak sen.

-Burada mı görmek isterdim.

-Evdedir. Öğretmenimiz bu köyden bir kız sevdi. Biz töremiz gereği dışarıya kız vermiyorduk. Töremize uyarsa veririz dedik. O da uydu.

-Bak sen.

-Neymiş töreniz?

-Bizim köyden dışarıya kız almak için ya üç yıl üç ay üç gün bekleyecek ya da şu gördüğün dağımızdan ağzına kadar toprak dolu on torbayı kızın kapısına kadar getirecek.

-On torba toprak mı?

-Evet.

-Başka bir şey getirse, toprak da ne oluyor ki?

-Şu gördüğün dağ Çamur Dağı. Bu dağın iki yüzündeki toprağın ayrı özellikleri vardır.

-Nasıl yani muhtar?

-O toprak bizim en önemli geçim kaynağımızdır.

-Toprak?

-Evet.

-O toprakla gudu yaparız, şehirde güveç diyorlar, ondan her haziran ve eylül aylarında gudu yapar ta Erzurum’a, Van’a götürür satarız. Guduları yaptığımız topraktan başka hiçbir yerde, köyde yoktur. O iki ayrı toprağı birbirine karıştırır balçık haline getirir işte sizin güveç dediğiniz guduları yapıyoruz. İki gün önce yağan yağmur toprağı çamur hale getirdi. Bir iki gün daha güneş olursa o topraktan getirip yapımına başlayacağız.

-Çok ilginç, değil mi Celil?

-Öyle Cezmi.

-Peki toprakla törenin ne alakası var ki muhtar?

-Dışarı köylere kız vermeyiz ki, gittiği köyde gudu yapımını öğretmesin diye.

-Bak sen.

-Öğretmen de Ardasa kasabasının Çitikebir köyünden. Bizim köyden Zeynep kızımıza gönlünü kaptırınca iki töreden birini yerine getirmesini istedik.

-O neyi kabul etti?

-Toprak taşımayı.

-Getirdi mi?

-Getirdi.

-Şimdi hem babayı hem de oğlunu merak ettim. Görmek isterdim her ikisini de.

Muhtar arkasında ayakta duran oğlu Ömer’e dönerek:

-Ömer bir bak bakalım Osman usta ile oğlu gelebilir mi?

Koca Çavuş Dede, söze karışmadan konuşulanları dikkatlice dinliyordu Koca Zülfiye Ana ile. Davul zurna susmuş, Gogoçların harmanında Vali Cezmi Bey ile muhtar arasında geçen konuşmayı dinliyorlardı.

Az sonra Ömer’in kolunda Cemal öğretmen önde Osman usta arkada evlerinden çıkıp Gogoçların harmanına geldiler. Öğretmen Cemal, torbaların vücudunda açtığı yaralardan çok hamlamanın verdiği ağrılarla zor yürüyordu. Harmana gelince hemen iki sandalye daha getirildi kahvehaneden. Baba ve oğlu gelen sandalyelere oturdular. Vali Cezmi Bey ile arkadaşlarına “hoş geldiniz” dediler. 

-Geçmiş olsun öğretmen bey, bak senin gayretinle töre kalkmış köyde.

-Öyle oldu beyim.

-Büyük iş başardın. Tebrik ediyoruz. Artık seven seveni alacak ister köy içinden olsun ister köy dışından olsun ama sen de bayağı zorlanmışsın. Muhtarın anlattığına göre senden başkası da başarılı olamamış. Hem de yağmurun altında taşımışsın. Öğrencilerin ne dedi?

-Taşıma dediler.

-Ama sen taşıdın.

-Evet.

-Kaç öğrencin var, bu köy oldukça kalabalık köy?

-Kırk iki.

-Mezun olan?

-On iki.

-Kız çocuğu da var mı?

-Yedi kız var.

-Ortaokula gidebilecekler mi?

Cemal öğretmen, bu soru üzerine zor da olsa ayağa kalkar. Hazırolda durur gibi:

-Gidemeyecekler Sayın Valim.

-Vali mi?

-Tekrar hoş geldiniz Sayın Valim?

-Otur Cemal öğretmen otur. Yorma kendini.

Gogoçların harmanına toplananlar birbirlerine fısıldamaya başladılar:

-Valiymiş.

-Valiymiş.

-Valiymiş.

Harmanda bir süre uğultu sürdü. Kadınlar da kendi aralarında. Koca Zülfiye Ana şaşırmadı. Muhtar İsmail ise küçük dilini yutmuş gibi konuşmuyordu. Vali Cezmi Bey. Gözlüklerini çıkardı. Albay ve diğerleri de çıkardı. Muhtar yüzlerine bakınca iyice şaşırdı. Emniyet Müdürü Fikret Bey dışında diğerlerini tanıdı. Nafia Müdürü için Vali Beye söyledikleri geldi aklına. 

Çamur Abbas ile Çemiş Hasan kalaylanmış bakır maşrapalarla ayran getirdiler. Ayrandan içen Vali Bey:

-Çok güzelmiş muhtar. Buz gibi maşallah.

-Çeşmemizin suyu çok güzeldir Sayın Valim. Yazın soğuk, kışın ise ılık akar. Geleceğinizi haber vermediniz. Hazırlıksız yakalandık.

-Hayır muhtar, biz böyle, albayım, emniyet müdürüm, maarif müdürüm ve nafıa müdürüm ile çıkıp bir dolaşalım, köylülerimiz ne yapıyor yerinde görelim dedik. Gördüğüm kadarıyla en büyük sorun yol.

-Evet Sayın Valim.

-Köyün içindeki çamura gelince. Hazır köyünde de inşaat ustası var iken sana yüz torba çimento verelim. İşçiliği ve kumu da sizden olsun köyün içine yıllarca bozulmayacak beton dökün.

-Çok sağ olun Sayın Valim.

-Ne dersin Nafia Müdürüm?

-Siz ne emir buyurursanız Sayın Valim.

-Beton dökme ve kum işini biz hallederiz Sayın Valim.

Koca Zülfiye Anaya dönen Vali Bey:

-Sen hiç konuşmadın benim anam.

-Dinledim seni vali paşam. Gerçekten adamların hasısın. Hep böyle ol emi?

-Sağol anam. Eh… Muhtar bize izin, yolcu yolunda gerek.

-Dur hele Sayın Valim. Şenlik yemeği yaptık, ondan yemeden sizleri bırakmayız.

-Şenlik yemeği mi?

-Evet… Ömer, hemen Sayın Valim ile diğer misafirlerimizin yemeklerini getir. 

Geniş bir tepsi üzerindeki tabaklara bulgur pilavı, üzerine de kavurma konulmuş yemek geldi. Tabağın birini alan Vali Bey:

-Gerçekten acıktık. Temiz hava insanı acıktırıyor. 

Koca Zülfiye Ana, Koca Çavuş Dede ile muhtarın yemeği de gelince birlikte yediler. Aynı yemekten küçükten büyüğe herkese verildi. İştahla yenilen kavurmalı bulgur pilavının üzerine ayranlar da içildi. 

-Kavurma ve pilav çok güzeldi. Ayran ise ayrı güzel. Yapanın ellerine sağlık. Yemek yiyip kaçtılar gibi olmasın muhtar, bize izin. Yolumuz uzun. 

-Sayın Valim, şenliğimizi bir horon oynayarak daha güzel hale getirebilirsiniz.

-Öyle mi dersin muhtar? Ne dersin albayım, kalkın bakalım. Müdürler siz de.

-Ben bilmem, dedi Emniyet Müdürü Fikret.

-Ne kadar bilirsen… Hadi vursun bakalım davul şu bizim memleket havasından. Bize bir Tonya horonu çal bakalım zurnacı kardeş.

Köylüler Vali Beyin nasıl oynayacağını merak ediyorlardı. Horonun başına geçti. Diğerleri ona pek ayak uyduramıyorlardı. Osman usta dayanamayıp Vali Cezmi Beyin koluna girdi. İkisinin oynadığı horonu Çamur köylüleri büyük bir beğeni ile izliyorlardı. Onlar oynadıkça horon halkası gittikçe büyüdü. Çeşminaz da babasının koluna girerek o da oynamaya başladı. Muhtarın oğlu Ömer ise onu büyük bir beğeni ile izliyordu.

Vali Cezmi Bey, Gogoçların harmanını beş altı kez oynayarak dönünce:

-Eh, bizden bu kadar. Hepiniz kalın sağlıcakla, yanına gelen öğretmenin omuzuna elini koydu. Cemal acıyan omuzunu kaçırdı.

-Doğru iple taşıyınca ip omuzlarını kesti. Bilirim, ben de yaylada sırtımda çok ot taşıdım evlat. İp insanın omuzlarını kesiyor.

Davul-zurna da sustu. Herkes köylerine kadar gelen valiyi ve beraberindekileri uğurlamak için adeta hazırolda bekliyorlardı. Köylüler ilk kez bir vali görüyorlardı. Gelen atının dizginlerini eline aldı. 

-Muhtar, elli tane yük hayvanı temin et, ne zaman Nafia Müdürlüğüne gelirsen yüz torba çimenton yarından itibaren hazır. Yüz torba çimentoyu hayvanlara yükle ve köyüne getir. Bir daha ki gelişimde köyün içinin betonunun dökülmüş olduğunu göreceğim. Yazık bu insanlara, yazık bu çocuk ve kadınlara.

-Tamam Sayın Valim. Allah sizden razı olsun.

-Allah devletimize zeval vermesin.

-Amin.

Atlarına bindiler, köyün çıkışına yönlerini çevirip “deh” dediler. 

Köylüler bir süre hiç konuşmadan arkalarından baktılar. Uzun süren sessizliği Koca Zülfiye Ana bozdu. 

-Analar ne evlat yetiştiriyormuş. Helal olsun seni yetiştiren anaya babaya. Vali dediğin böyle olmalı. Bakın o da bizim gibi bir adammış, hem de adamın hası. Ne dersin Koca Çavuş Dede?

-Doğru dersin. Şaşırdım kaldım. Çok vali gördüm ama böyle vali görmedim. Baksana polisi, jandarması bile yok. Helal ki ne helal. Ne duruyorsunuz, vurun davula.

(Devamı var)

YORUM EKLE