Çamur Dağının Kızı (59)

Osman usta, evin önündeki çardakta Cemal öğretmenle çay içiyordu. Aliye ana ile kızı Çeşminaz yenilen akşam yemeğinden sonra sofrayı topladılar, bulaşıkları yıkılar. Çok güzel bir yaz akşamıydı. Böyle yaz akşamlarında evde oturmak istemiyordu insan. Hele cırcır böcekleri ve guguk kuşların sesleri ile içilen bir bardak çay ile insanın içini ferahlatıyor, sıkıntıları alıp Çamur Dağından aşırıyordu.

-Cemal, düşündün mü, ne yapacağız bu yaz? Ben derim ki, düğünü yapalım, bizler de köye çekilelim.

Kapıdan çıkarken Osman ustanın sözlerini duyan Aliye ana:

-Ben olmadan mı düğüne karar vereceksiniz? İnsan benim fikrimi almaz mı Osman usta?

-Hemen taşı vurma, konuyu daha yeni açtım. Lafı boğazıma tıkadın, gel hele otur bakalım.

Çeşminaz da elinde çay ile birlikte annesinin arkasından geldi. Abisinin yanına oturdu. 

-Ben de bu ailedenim.

-Doğru da sen de yakında gidersin.

-Aman baba. 

-Her ne ise… Ben okullar açılmadan önce düğünümüzü yapalım diyorum. Cemal de artık yalnız kalmamış olur. Ne dersin Cemal?

-Siz bilirsiniz baba ama okullardan önce olursa iyi olur.

-Sen ne dersin hanım?

-Okulların açılmasına bir ay kala yapalım düğünü.

-O zaman ağustos ayının on beşinde.

-Olur.

-Cemal?

-Olur baba.

-Ben Hayati ile konuşurum. Ona düğün zamanını söylerim.

Hayati de akşam yemeğinden sonra sigarasını içmek için dışarı çıktı. Gogoçların gevezesinin sesini duyunca, “Susmaz mı bu köpek. Sabaha kadar nasıl dayanıyor?” Tabakasını çıkardı. Oldukça kalın bir sigara sardı. Yaktı, o da kendi evlerinin önündeki çardağa geçerek oturdu. Yanda Osman ustanın konuşmaları kulağına kadar geliyordu ama ne konuştuklarını anlamıyordu. Az sonra anası Kadrinur, arkasından da Zeynep bir tepsi üzerinde üç bardak çay ile geldi. Tepsiyi abisine uzattı.

-Bu güzel havada bu çay da içilir Zeynep.

-Afiyet olsun abi.

-Cezaevinden çıkıp, yeniden köyüme dönme umudum yoktu. Çorum Cezaevine düşenin ölüsü çıkıyordu o cezaevinden. Allah’tan af çıktı da o zindanlardan kurtuldum.

-Geçti o günler bir daha açma yavrum.

Evin önündeki dut ağacındaki cırcır böceği hiç susmuyordu. Uzaklardan gelen cırcır böceklerine eşlik ediyordu. 

-Ana ne zaman susar bu cırcırlar?

-Dutlar ne zaman biterse

-O kadar sürüyor mu?

-Sürüyor.

Çeşminaz, ay ışığında dış kapıda göründü:

-Hayati abi, babam diyor ki biz mi onlara gelelim yoksa onlar mı bize gelir, ayrı ayrı oturmayalım diyor.

-Teklif babandan geldiğine göre biz size gelelim.

-Tamam abi, ben çayı demliyorum.

-Niye hemen karar verdin oğul onlar bize geleydiler.

-Fark etmez ana, hadi kalkın gidelim.

Xxx

Muhtar, evin açık penceresinin önünde oturuyordu. Taş binanın pencereleri de küçüktü. Kalın duvarlar içerisine yerleştirilmiş pencerelerin önü en az kırk santimetre kadar vardı. Ömer, getirdiği çayı pencerenin önüne bıraktı. Muhtar, tabakasından oldukça kalınca bir sigara sardı. Onun akşamları pek sigara içtiği görülmemişti. Karısı Hilmiye’nin dikkatini çekti.

-Hayırdır muhtar, bir sıkıntın mı var?

-Yok, şu Gogoçların gevezesi gittikçe canımı sıkmaya başladı. Köylüler ondan şikayetçi oluyor. Gece sabaha kadar havlıyor, uyutmuyor kimseyi.

-Söyle Salih’e alsın götürsün bıraksın uzak bir yere.

-Kaç defa yaptı da döndü de geldi hatun. Salih de rahatsız ama onun da yapacak bir şeyi yok.

-Ana, ben biraz dışarıda oturacağım.

-Olsun Ömer.

Ömer, eline aldığı çay ile dışarı çıktı. Ay, Çamur Dağı ile Kostan Dağı’nın tam ortasında dolunaydı. Evin önündeki çardağa geçti. Oturdu. Babam, hiç oralı değil. Osman usta yakında köyüne dönecek. Ben de bir şey söyleyemiyorum. Gidip isteseler Çeşminaz’ı. Onun da beni sevdiğini biliyorum. Anam niye devreye girmiyor?

-Bak ne diyeceğim muhtar?

-Söyle.

-Osman ustalar yakında köylerine dönerler. Haber salsan da bir akşam gidip isteyelim Çeşminaz’ı. Bilirsin kalan işe kar yağar. 

-Yarın işim var biraz ustaya söylerim. Yarın akşam, misafirleri oluruz.

-İyi olur.

-Benim gönlümde Zeynep vardı ama o, Ömer ile bacı-kardeş gibi büyüdüler.

-Öyle hanım öyle.

Ömer, boşalan çay bardağını çardaktaki masanın üzerine bıraktı. Ellerini cebine koyarak, çevirmeden dışarı çıktı. Yavaş yavaş köyün içine yukarı yürüdü. Zeyneplerin evinin önünden geçerken ışıklarının yanmadığı gördü. Dışarıdadırlar diye çardağa baktı, orada da yoktular. Yürümeye devam etti. Cemal öğretmenin evinin önünden geçerken gelen seslere kulak kabarttı. Zeyneplerin neden evlerinde olmadıklarını anladı, yürümesini sürdürdü. Çeşmenin başına gelince durdu. Çiçekli Mahallesinden gelen kaval sesi çeşmenin lülesinden akan suyun sesine karışıyordu. Hüzünlendi. Bu kızın da hiç şansı yoktu. Canından çok sevdiği Ersoy’unu kaybetti. O dertli dertli çalmasın da kim çalsın. Gece geç saatlere kadar yanık kaval sesi köyün üzerine hüzün bulutu gibi çöküyordu. 

-Çok dertli çalıyor Hayati.

-Öyle usta. Ben geçen günü hayvan otlatırken gördüm onu. Çamur Deresinde sevdiği erkeği ölü buldukları yerde aynen böyle dertli dertli çalıyordu.

-Küçük kardeşi ile birlikte yaşıyor. Ne yerler ne içerler kimsenin haberi yoktur. Beslediği iki inekle geçimlerini sağlıyorlar. Yaptıkları yağ, peyniri semt pazarına götürüp satarak ihtiyaçlarını gideriyorlar, dedi Aliye kadın.

-Çok acı insanın sevdiğine kavuşamaması… Hayati, hazır bir araya gelmişken, burada konuşmanın bir sakıncası var mı?

-Neyin usta?

-Hani bizim geleneğimizde kız evine gidilerek düğün günü belirlenir. Burada mı konuşsak yoksa yarın akşam size gelelim mi?

-Osman usta Zeynep’i ben vermedim, anam verdi. O ne derse bizim için geçerlidir.

Kadrinur kadın hem kızına hem oğluna baktı. Kızı yavaş yavaş elden gidiyordu. İçi bir tuhaf oldu. 

-Ne dersin? Diye sordu Aliye.

-Ne deyim komşu. Uzatmaya gelmez. Siz hangi gün derseniz o gün kabulümüzdür.

-Biz ağustos ayının on beşi diye düşündük.

-Olur, bizim için de bir sakınca yoktur.

-De hadi Çeşminaz doldur şu çayları.

-Baba, çay da bitti su da. Biz Zeynep ile çeşmeden su alıp gelelim.

-Tamam, çabuk olun. Cemal gelsin mi sizinle?

-Yok baba, çeşme yakın, ay ışığı da var.

-De hadi durmayın.

Aradan az bir zaman geçmişti ki, Zeynep ile Çeşminaz nefes nefese çevirmeden içeri girdiler. Osman usta ile Hayati endişelendiler. 

-Ne oldu kızım? Biri mi kovalıyor sizi?

-Yok baba, çeşmenin başında biri oturuyordu, korktuk, geri döndük.

-Verin bana ibriği ben su alır gelirim.

-Geleyim seninle abi.

-Yok Cemal.

Hayatı, elinde ibrik, köyün hemen bitişiğinde olan çeşmeye doğru yürüdü. Hem yürüyor hem de sağını solunu gözetliyordu. Çeşme görününce birinin çeşmenin taşında oturduğunu gördü. Adımlarını yavaşlattı. Bir elini belindeki silahına attı. Yürümeye başladı. Tam yaklaşmıştı ki:

-Hayati abi sen misin?

-Evet Ömer, sen ne yapıyorsun gecenin bu vaktinde çeşmenin başında?

-Biraz canım sıkkın, azıcık yürüdüm. Çeşmenin lülesinden akan su ile talihsiz Zeynep’in kavalından gelen yanık havayı dinliyorum. Çok iyi geldi bana. Sen ne arıyorsun burada?

-Su almaya geldim, kızlar geliyordu, çeşmenin başında biri var diye geri döndüler.

Vay be, ne şans. Korkuttum onları. Ne kadar güzel olacaktı Çeşminaz’ı bu saatte görmek. Belki iki laf da ederdik. Kısmet değilmiş.

-Ver bana ibriği, ben doldururum.

İbriği doldurdu. Elini uzatan Hayati’ye:

-Ben de dönüyorum, kapıya kadar götüreyim abi.

-Peki.

Hayati, Ömer ile birlikte evin çevirmesinden içeri girdiler. Osman usta az önce kızların çeşme başında oturanın Ömer olduğunu anladı. 

-Gel bakalım Ömer, korkuttun bizim kızları.

-Görmedim onları görseydim seslenirdim.

-Otur bakalım sen de bizimle çay iç. Kızlar taze sudan demleyecekler.

-Rahatsızlık vermeyim Osman emmi?

-Ne rahatsızlığı gel hele.

Ömer, biraz da çekinerek Cemal’in yanındaki boş olan yere oturdu. Çekingenliği her halinden belli oluyordu. Osman usta, Ömer’in, kızı Çeşminaz’ı sevdiğini biliyordu ama hiç belli etmiyordu. Ömer’e dikkatlice bakıyordu. Bakışların farkında olan Ömer’in yanakları renkten renge giriyordu. 

-Bak ne diyeceğim Ömer?

-Buyur emmi?

-Babana söyle, yarın köyün içindeki yolu ölçelim. Ne kadar kum ve çakıl kullanılacağını hesap edelim. Köylüler ona göre kum ve çakıl getirsinler.

-Olur emmi. Eve varınca söylerim.

Çeşminaz ve Zeynep, ellerinde çay bardakları ile geldiler. Çeşminaz, tepsiyi masaya koydu. Zeynep ise çayları doldurdu. 

-Zeynep, Çeşminaz ile eve kadar gidin, yeni yaptığımız pestilden getirin. Çay ile güzel yenilir.

-Olur ana.

-Bak, komşu pestile hayır demem. Bizim en güzel çerezimizdir. 

-Öyle usta.

Gece ilerlemişti. Ay, Kostan Dağından battı batacaktı. Çaylar içildi, pestilden ağız tadıyla yenildi. Cırcır böcekleri hala ötüyordu. Guguk kuşları susmuştu ama Gogoçların gevezesi ha bire havlıyordu.

-Biz kalkalım Zeynep. Yarın sulama suyunun sırası bizde. Bostan ve bahçeler sulanacak. Sabah erkenden kalkmamız lazım.

-Olur ana.

Hayati, Kadrinur hatun ve Zeynep kalktılar.

-Ben de kalkmayım Osman emmi. Söylediklerini babama iletirim.

-Tamam Ömer, iyi geceler.

-İyi geceler.

(Devamı var)

YORUM EKLE