DÖVİZİ, EKONOMİYİ YAZDIKÇA İÇİM ACIYOR

Hafta sonu hanımın elime tutuşturduğu ihtiyaç listesini almak üzere evin küçük üyesi oğlum Haktan Hasan ile birlikte alış verişe çıktık.

Yanımda evlat olduğunda ilk durağımız eğlenebileceği mekânlar olur.

Be seferde öyle oldu.

Biraz zaman geçirdikten sonra onunda ihtiyacı olan kışlık ayakkabı almak için birkaç iş yerine uğradık.

Gelen zamlardan sonra fiyatların bu denli yüksek olacağını tahmin etmemiştik!

Etiketleri görünce ikimizde şaşırdık!

Bir çift kışlık çocuk ayakkabısı 450 TL.civarında!

Pes yani!

Maliyeti ne kadar ki bunun!

Ama biliyoruz ki,

Deprem olunca kirayı,virüs olunca gıdayı,ramazan olunca pazarı 3 katına çıkaran fırsatçı bir toplum elbet dolar yükselince de ayakkabının fiyatını 3 katına çıkarması normal diye düşündüm!

Güya raflarda ki fahiş fiyatlar de-net-len-i-yor-muş!

Neyse…

Hadi biraz ucuzundan bakalım dedik.

Bizim fiyatlar karşısında şaşkın bakışlarımızı fark eden görevli yanıma yaklaşarak “Abi her hafta zam geliyor.Etiket değiştiriyoruz.Malum döviz kurları da yükseliyor….” deyince yönümüzü diğer reyonlara çevirdik.

Bakıyoruz 250 TL’den aşağı ayakkabı yok.

Rakamlar uçmuş gitmiş!

İnceleme yaparken bizimle ilgilenen mağaza çalışanı tekrar söze girerek:“Bu bölümde olanlar karda yağmurda su geçirebilirabi.Tercih sizin!” Diye uyarınca buradan almaktan vazgeçtik.

Neticede almamız gereken ayakkabıyı almak zorundaydık.

Çünkü önümüz kış.

Oğlum aldığımız ayakkabılarını ayağına giyerken benim gibi mağazaya gelen diğer müşterilerin fiyatlar üzerine yaptığı yorumlar kulağıma geldiğinde ekonomide ki yangının her alanda olduğunu gösteriyordu.

Haktan Hasan kışlık ayakkabılarını oturduğu yerde giymeye çalışırken dalıp gitmişim.

Şimdi Avrupa’da yaşamak varmış.

Ülkemize gelen yerli yada yabancı fark etmiyor turist için memleketimiz yalancı cennet dedim kendi kendime.

Elin gavuru işçisine 2000 Euro asgari ücret veriyor. Bizdeki karşılığı 22.000 TL.

Bu kişi 1 aylık maaşının yarısı ile ülkemize gelip paşalar gibi yaşayabilir.

Adamların parası değerli.

Ya dolar…Euro’dan farkı yok.

1 Dolar =10 TLolmuş.

Cebine en az 1500 dolar koyan (15000 TL.) bir turist Antalya’ya gelip en lüks otellerde kalıp,istediği yemeği yiyip istediği kıyafeti alıp ülkesine dönebiliyor.

Benim hemşerimde bırak tatil yapmayı köyüne kentine gitmek için yüz çeşit hesap yapıyor.

Yazık…

Neticede gitmekten vazgeçiyor! Garibim gitse bütçesi açık verecek!

İyi yemek, iyi içmek, iyi giymek makul derecede asgari olarak hepimizin hakkı olmalı. Nereye kadar bu böyle devam edecek.

Bu nasıl bir ekonomi? İnsanın aklı almıyor.

Bu vahşi düzenin ve sistemin artık değişmesi gerekiyor.

Yazdıkça içim sızlıyor.

Bunca yer altı ve yer üstü zenginliğimize rağmen halimiz ortada.

Hazine üzerine oturan dilenci gibiyiz adeta.

Yoksulluk sınırı 10 bin TL.’nin üzerine çıktığı bir ülkede asgari ücret hala 3 bin bile değil!

Bu günlerde asgari ücretin zamlardan sonra 4 Bin lira olması konuşuluyor.

Şaka gibi.

Çalışanları geçtik emekliler 2 bin 500 TL civarında maaş alıyor.

Bu insanların bir kısmının evleri kira. Doğalgaz elektrik faturaları el değil can yakıyor.Nasıl geçiniyorlar?

Oysaki emekliler çok daha fazlasını hak ediyor. Ömrünü bu ülkeye hizmet ederek geçirmiş. Şu ahir ömründe rahat yaşamaları hakları değil mi?

Kendine iyi bakması ve iyi beslenmesi lazım ki sağlıklı yaşayabilsin. Canı istediğini alabilsin.

“Allah yardım etsin” demekten başka bir şey gelmiyor elden.

Evet…

Gündemin temel konusu yüksek döviz kuru, enflasyon… Hayat pahalılığı!

Özellikle giyimde ve gıdada yüksek seyreden fiyat artışları dar gelirli vatandaşların belini büküyor.

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı), yürürlükteki asgari ücretin çok üstündedir.

Kira, ulaşım, elektrik,su,eğitim giderlerini hesapladığımızda rakam 10 bin TL’ye çıkıyor.

Evladına bir pantolon alamadığı için yaşamına son veren babalar oldu bu ülkede…

Muğla'da iki çocuk babası çiftçi, “borcum çok, traktörü satın, yettiği kadarını ödeyin, bu onursuzluğa dayanamam” diye not bıraktı, av tüfeğiyle canına kıydı.

Aklımıza geldikçe kahroluyoruz.

Konu nerden nereye geldi!

Yani demem o ki oğluma bir çift kışlık ayakkabı alırken yaşadıklarımı ve de düşündüklerimi sizlerle paylaştım.

Tüm bu gerçekler karşısında Türk lirasının yabancı para karşısında bu derece değersiz olması gençlerin yurt dışı hayaller kurmasına neden oluyor.

Tanıdığım iyi üniversitelerde okuyan yakın arkadaşlarımın çocukları ile konuştuğumda satır aralarında bir yolunu bulup ülkeden gitmenin planlarını yapıyorlar.

Gençler gelecek kaygısı yaşıyorlar.

Bu şartlar altında haksız da değiller.

“Hüseyin amca yurt dışında 15 yıl çalışır kazandığım parayla gelir Türkiye’de ailemle birlikte iyi şartlarda yaşarım”demeleri sözün bittiği yer!

Göre ne… Köre ne…!

YORUM EKLE