Güneş Saatine Kulak Ver

Bu Roma dönemi güneş saatinin üstünde şöyle yazıyor:
“Serius est quam cogatias.”
“Vakit sandığından da geç.”

İçinizde ölümden korkmayan, yaşamayı sevmeyen yoktur, sanmıyorum. Kaç yaşında olursak olalım hepimizin henüz yaşayacak çok şeyi vardır. O planlar, hayaller asla bitmez.

Kısa bir süre önce çok sevdiğim anneannemi kaybettim. 90 yaşındaydı, yanında en az iki kişi olmadan bakılması mümkün değildi. Yemeğini kendi elleriyle yiyemiyor, hiçbir ihtiyacını biz olmadan karşılayamıyordu. Hala çok güzel yapabildiği tek şey vardı, yanına gittiğimizde o zar zor çıkan sesine rağmen tüm içtenliğiyle “hoş geldiniz” demesi ve sonra yanına gidip öpmesi için yanağımızı dudağına uzatmamızı beklemesi. Oysa ne çok severdi bizi kapılarda karşılamayı, sımsıkı sarılmayı.

Zaman acımasız ve adil değil, şu an kimin kaç yaşında, ardında neleri, kimleri, hangi hayalleri bırakarak hayata veda ettiğini bilmiyoruz. Evet, bu anlamda anneannem, 47 yaşında, ardında 4 çocuğunu bırakarak hayata gözlerini yuman oğlundan daha şanslı.

“Yaş otuz beş, yolun yarısı eder.” diyen şairin, yolunun kırk altı yaşında sonlanacağını kestiremediği gibi hiçbirimiz yolun neresinde olduğumuzu kestiremiyoruz.

Peki, sizce yaşamayı bu kadar severken ve bize biçilen ömrün süresi hakkında hiçbir fikre sahip değilken “ertelemek” kadar yaşamın tabiatına aykırı başka bir şey daha var mıdır?

İlla bir şeyleri erteleyeceksek öfkemizi erteleyelim, kindarlığımızı erteleyelim, savaşları erteleyelim, el alem ne der cümlesindeki el alem olmayı erteleyelim, kibrimizi erteleyelim.

Öpmek için henüz çocuğunuzun yanağını size getirmesini bekleyecek hale gelmemişseniz, öpmeyi ertelemeyin misal, hala kucaklaşabilecek gücünüz varsa sarılmayı ertelemeyin.

Dinlemeyi ertelemeyin, insanların yaralarını yok edemeyecekseniz bile acılarını hafifletebilirsiniz.

Empati kurmayı ertelemeyin ve sınanmadığınız hataları yapmamış olmakla övünmeyin. Anlaşılamadığı için hatalarını tercih olarak benimsemiş insanlar tanıyorum, sevdiklerinizin yanlış tercihler yapmasına izin vermeyin.

İnsanlarla problemlerinizi çözmeyi ertelemeyin, bu kırgınlıkların nefrete dönüşmesinden başka bir işe yaramıyor.

Anı yaşamayı ertelemeyin, mantığınızın hislerinizi yönetmesine izin vermeyin. Hayat bir matematik denklemi değil, ilişkilerinize çok bilinmeyenli denklemmiş gibi yaklaşıp, insanlara X’e Y’ye değer verir gibi rastgele değerler vermeyin, sonucu sıfıra eşitlersiniz.

Hayalini kurduğunuz şeyler için çalışmayı ertelemeyin.

Seyahat etmeyi ertelemeyin. Mucizelerin sizi nerede beklediğini bilemezsiniz, hiçbir yere kök salmayın.

Belki bir gün kendinizi 90 yaşında ve “hoş geldiniz” demeye özlemli bulacaksınız. Yaşlılarla vakit geçirmeyi ertelemeyin.

Sevmeyi ertelemeyin. Ötekileştirmeksizin, var olan her canlıyı sevin. Sevginin gücüne ve Mevlana’nın sevgi anlayışına inanın.

Aşkı ertelemeyin. Tabii eğer bulduysanız! Önce sakin olun, panik yapmayın, hemen egolarınızı çıkarıp en yakın denize fırlatın, hatta denize de fırlatmayın temiz kalsın, çöplüğe atın. Sonra derin nefes alın ve kimilerinin ömründe bir kez bile tadamadığı bu duygunun hakkını verin.

Samimiyeti ertelemeyin sonra. Tam olarak gerçek duygularla davranmaktır samimiyet. Herhangi bir sosyal kaygı gütmeden, kişisel çıkarlar doğrultusunda hareket etmeden, içinden geldiği gibi davranmaktır. Samimiyet ne kadar da hasret kaldığımız bir davranış biçimidir. Rica ediyorum ertelemeyin!

Cömert deyip maldan, yiğit deyip candan etseler bile siz cömertliği de mertliği de ertelemeyin, zira karşılaşacağınız insanlara karar veren, size o ömrü biçen ve o rızkı verenle aynı.
Dua etmeyi, kalpten istemeyi, adil olmayı, hoş görmeyi ve en önemlisi de gülümsemeyi ertelemeyin.

Hayat en uzun yaşayan için bile çok kısa ve vakit sandığından da geç.
YORUM EKLE