HANEDE ORMANIN KANUNLARI

Halihazırda yürürlükte olan 6831 sayılı Orman Kanunu 1956 yılında çıkarılmıştır diye girmek isterdim söze ama derdim bu değil...

bin yıl ötesine ya da yanardağlardan sonrasına gitsek veya hani derlerdi ya; “bu dünya öküzün boynuzlarında” o günlere dönsek. Aslında genlere işleyen ve canlı doğasında her daim var olan belli başlı kanunları görmek ve bugün bile anlamak mümkün. Argoda güçlü olanın güçsüz olanı ezip geçtiği ve umursamadan yaşadığı, kanunlar tümünün, bütününe denir, ormanın kanunu. Belki bu durum; organik bedenin gen ve genler arası taşınma ve bir sonraki nesle aktarılma doğasından geliyor da olabilir. Bizler toplumlar ve topluklalar olarak sayısız medeni, bilemediniz bedeni, onu da bilemediniz şahsi, kuramlar ve kurallar ağı oluşturmuşuzdur. Bu kurallar ağı; bizlerin uyum göstermesi gereken ve şartsız koşulsuz kabullenmesi gereken kavramlar olarak, öğreti şeklinde güncel hayatımızın içerisine yerleşmiştir. Aslında bu kurallar ağına uymak gibi bir zorunluluğumuz yoktur. Fakat güncel yaşantı kendi içinde toplumsal barışı, toplumsal kardeşliği, eşit hak ve hürriyetleri barındırdığı için bu kuramlar ve kurallar ağı, bizler tarafından kabul edilesi ve yaşanılabilesi gibi görülmekte ve uygulanabilmektedir.  
 

Gün itibarı ile güç odaklarının şekil verdiği ve kendileri için geçerli olmayan bu kuramlar ağı, zayıf bireyleri uyutmak için oldukça etkili bir uyku ilacı formu şeklinde sunulmaktadır. Hani derler ya, günde birkaç doz alınanından, bu tam da öyle bir ruhsal terapi durumudur. Daha da argo tabirle bu duruma bir nevi, güncel demokrasi masalları ile süslenmiş sosyo-uyuşturucu bile denilebilir. Kendi çıkarları uğrunda nefsin her isteği için kendi kurallarını yazan ve oynayan güç odaklarının unuttuğu ve gözden kaçırdığı çok büyük bir ayrıntı ise gün itibari ile gözler önündedir. Uyuttuklarını düşündükleri ve zayıf olarak adlandırdıkları bu vicdan sahibi bireyler, aslında ilahi olan cümleler ve ilahi olan kelimeler ışığında, asıl kanunların geçerli olduğu ve hesabın verileceği o günü beklemektedirler. O gün, ahlak yoksunları, zalimler ve zulüm edenler için çok uzak, lakin vicdan sahipleri için ise çok yakındır. 
 

Bu sebeple iş o dur ki; hanede güce, makama, servete vb. tüm dünyalığa sahip iken de vicdan sahipleri ile birlikte, kuram, kavram ve kanunları algılayıp, böylece riayet edebilmek. İş o ki, her türlü kavramı ve kuramı, vicdanın sesi ile duyup, anlayıp, okuyup, uygulayabilmek ve şahıslara, topluluklara ormanın değil, yalnız vicdanın kanunları ile hükmedebilmek…  

YORUM EKLE