HER SONBAHAR GELİŞİNDE...

Mevsimler gelip geçiyor, tıpkı ömrümüz gibi…

İlkbahar, yaz derken işte sonbahar da geldi, hatta eylül tıpkı sararan yapraklar gibi rüzgarların peşine takılıp geçip gitti. Sırada ekim var.

Sonbahar; bir başka deyişle hazan yani hüzün mevsimi!

Kısalan günler, sararan yapraklar, yağan yağmurlar ve esen serin rüzgarlar…

Hangimize hüzün vermez ki? Kimimiz gelip geçen ömrümüze yanarken, kimimiz ise zaman tünelinde zihni bir yolculuğa çıkarız.

Geçmişimizle gönül eğlenlendiririz.

Eskişehir’den Gümüşhane’ye uzanan zihni bir yolculuğa çıkıyorum.

Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği Dörtkonak köyündeyim.

Hatıralar dün gibi taze…!

Sonbahar da; kuşandığı renk armonisiyle allı pullu,süslü ve süzülgen bir gelin gibi giyinmiş yine…

Sonsuz bir renk cümbüşü içinde adeta cennete dönüştü.

Kalenin bayırından köyümü izliyorum. Her taraf altın sarısı yapraklarla gözlerime ziyafet çekiyor. Ormanlık alana doğru çeviriyorum gözlerimi. Yeşilçam ağaçlarının arasına saklanan yaban kavaklarının o eşsiz renkleri çarpıyor gözüme…

Seyrine doyum olmuyor.

***

Zihni yolculuğum devam ediyor…

Annemin kışa hazırlık için mahalleden komşularıyla yufka yaptığı günlere gidiyorum. Kezban hala ocakbaşında yufkaları yakmadan bir sağa bir sola çeviriyor. Zikriye, Ballı, Seher ve Nahide ablalar yufka açmada adeta birbirleriyle yarışıyor.

Bitmedi…

Annemin bahçemizden topladığı fasulyeleri, lahanaları o nasırlı elleriyle günün sonunda turşu kurmak için telaşla koşuşturduğu vakitler film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden.

Hatice ninenin, Rüküş yengemin, Kezban halanın arı gibi çalışarak erişte kestikleri, siron doğradıkları sofranın hemen yanında buluyorum kendimi.

Bitmesini hiç istemediğim bir film sahnesi gibi izliyorum…

Sesleri zihnimde yankılanıyor!

Ya evlerin pencere önlerini gerdanlık gibi süsleyen kurutulmuş elmalara, armutlara ve kuşburnulara ne demeli? Onlar da uzun kış gecelerinin çerezleri olarak raflardaki yerlerini almaya hazırlanıyorlar.

Hepsi sonbaharın bereketi...

Ne güzel günlerdi.

Şimdi Eskişehir’de… Bu ruh hali içinde ağarmış saçlarımın dibinde ince bir sızı.

Çocukluğumun sonbaharlarına el sallayarak çıkıyorum, bu yolculuktan!

***

Yine hazân mevsimi geldi/Yine yapraklar rüzgarların peşi sıra gidecek/Yine deli gönlüm yine bu mevsimde Hicranını yalnız başına çekecek..."diyen şair gönül dünyamıza tercüman oluyor.

Nice şiirlerin, şarkıların, resimlerin, fotoğrafların vazgeçilmezidir sonbahar dostlar.

Onu diğer mevsimlerden farklı kılan nedir?

Cemal Süreyya bu soruya: “Sonbahar sanattır. Diğerleri mevsim” diye cevap vererek farklı bir anlam yüklemiş.

Öyle ki sonbahar; kimine yılın son baharı, kimine göre ömrün.

Sonbahar, kimi için hazan mevsimi, kimi için bereket.

Sonbahar, kışa girmeden son bir umut, son bir gayrettir aslında.

Kırsalda tarımla uğraşanlar sonbaharda; beş, altı ay süren yoğun çalışmanın ve emeğin karşılığını alırlar.

Geçen güz ve bahar mevsiminde toprağa ekilen bitkilerin bu mevsimde hasadı yapılır.

Sonbaharda bağ bozumu ve meyvelerin de derlenmesiyle ambarlar ve kilerler, verilen emeğin ve ilâhî lütfun bir karşılığı olarak doldurulur.

***

Sonbahar, aynı zamanda ülkemizde eğitim ve öğretim yılının başıdır. Kimi yeni bir okula başlar, kimi de bir üst sınıfı okur.

Öğrencilik hayatı da, öğrenim yaşındaki gençlerin geleceğe hazırlığıdır.

Bu yönüyle sonbahar benim için hazan değil ayrılıktır… Hasrettir,özlemdir!

Çocuk halimle sonbaharın gelmesini hiç istemezdim.

Çünkü öğrencilik yıllarımda beni annemden ayırmıştır hep.

O, Dörtkonak köyünde biz ise babamla birlikte Gümüşhane’nin yolunun tutardık.

Haliyle bu mevsimde gurbetten gurbete savrulan insanların iç acısını duyuyorum içimde. Her sonbahar gelince İçimden kopan her duygu kırıntısı yüreğime batıyor.

Dalından ayrı düşen her yaprağın hüznünü yaşıyorum şimdi.

Sararmış, gazel olmuş, solmuş ve rüzgârın önünde savrulan yaprakların hüznü gelir oturur yüreğimin orta yerine.

Elimde değil.

O yüzden -aramızda kalsın- pek sevmem sonbaharı!

Sonbahar deyince aklımıza pek çok şey geliyor, ölüm. Mesela: ayrılık, özlem, hüzün sararan yapraklar…

Ölüm demişken geçtiğimiz hafta sonbaharda dalından kopan yapraklar gibi toprağa düşen üç tanıdığımız yüreğimizi kanattı.

Elim bir trafik kazasında hayatlarının son+baharında, sevdiğim Önay abi ve eşi Ballı abla ile Cahit Erden ağabey sonsuzluğa uğurlandılar.

Mekanları cennet olsun.

Ne diyelim... Zamanın, dökülen yapraklar misali yaşamımızı eksilttiği ama bir yandan yaşanmışlıklarla zenginleşen bir deneyim dünyasının da kapılarını araladığı nice sonbaharlar görme umuduyla…

YORUM EKLE