KÖYDE BAYRAM GÜNLERİNİ ÖZLEYENLER İÇİN...

Bizim çocukluğumuzun bayramları bambaşkaydı Gümüşhane'nin Dörtkonak Köyünde.

Şehrin stresinden uzak çocukluğumuzun yaşandığı bayramları özlemle geçirilen bayramlar, şehrin bayramına nazaran daha sıcak ve daha samimi geçirirdik.

Bayram öncesi alışveriş yapılır, yeni giysiler alınır, evler bayramda gelecek misafirlere hazırlanırdı.

Börekler açılır, bayram sabahı verilecek  kahvaltı ziyafeti için yemekler ve tatlılar bir gün önceden yapılmaya başlanırdı.

Bayram namazında çocuklar da saf tutar, namaz sonrası sıraya girilir ve cemaat ilk bayramlaşmayı orada birbiri ile yapardı.

Yanımızdan ayrılan büyükler de unutulmazdı bu bayramlaşmada. Camiden çıkanlar kabristanı ziyaret ederler, dualar okunur ondan sonra mükellef şekilde hazırlanan kahvaltı için herkes yakınlarını evine davet ederdi.

Bu sabah kahvaltısının meydana getirdiği sevgi seli gönülden gönüle dolaşırdı.

Özellikle sabah namazına Camiye giden babamın bayram namazına kadar olan üç dört saatlik vakitte annemin hazırladığı kahvaltı sofrasına uzaklardan gelen arkadaşlarını davet etmesi, çaylarını  yudumlarken zaman ilerledikçe demlenen hoş sohbetleri hala aklımda.
(İlk defa babasız bir bayramı geçireceğimi bu vesileyle belirteyim.)
 
O yıllar hala elektrikli fırınların girmediği evlerde tatlılar odun ateşinin közlediği ocaklarda pişirildi. Yufkalar bayram misafirleri düşünülerek çokça açıldı, yüksekçe bir köşeye dizilirdi.

Büyük ninem  cömert bir kadındı. Onun lakabı, Fadime hatundu. Maharetliydi.Bayram sabahları bizleri annemle birlikte ninnilerle uykumuzdan uyandırıp camiye göndermeleri hiç aklımdan çıkmaz.

Hiç görmediğim Atik Çavuş Dedem için, “ona misafir olmayan yemeğini yemeyen kimse yoktur” denirdi. Ayrı bir özelliği de insanların arasını bulup onları barıştırmak, kavgayı ortadan kaldırmaktı” diye anlatılır bizlere.

O günleri hatırladıkça itiraf edeyim ki, içim içime sığmıyor. Sanki zaman tünelinde hüzün dolu bir gönülle geçmişi seyrediyorum.

Köyde bayramlaşılmayan, ziyaret edilmeyen hiçbir büyük kalmazdı. Şöyle ki bayramın birinci günü köyün yarı mahalleleri hep birlikte toplanarak diğer tarafa bayramlaşmaya giderlerdi.  Bayramın ikinci günü ise diğer taraf aynı geleneği devam ettirirdi. Bu ziyaretlerde büyük sofralar kurulur misafirlere ikramlar yapılırdı.

Neler yoktu ki bereketli bayram sofralarında..

Çorbalar,süt ve su böreği, sarı burma,fasulye kavurması,siron, patates haşlaması,turşu buğday ekmeği,lavaş aklıma ilk gelen doğal köy ürünleri..

Şeker toplamak için belki hiç gitmediğimiz evlerin kapısını çalmak büyük heyecan verirdi bize. Çünkü utangaçlığımızı kırdığımız anlardı. Belki tutmasak kalbimiz yere düşecek gibi olurdu. Şeker toplamaya evlere gittiğimizde bazen sen kimin oğlusun? Diye sorulduğunda anne babamızdan birisinin ismini verirdik de bir aferin alırdık şekerin üstüne.

Dört konak köyünün cadde ve sokakları sayemizde cıvıl cıvıl olurdu.
 
Büyükleri yeni elbiseleri içinde görmek şaşkınlık verirdi çocuk aklımıza. Onları saha güzel ve yakışıklı bulurduk.

Bayramlarda sıla hasreti sona erer uzaklardaki yakınlarımızı her bayram olmasa da görme imkanı bulurduk.

Zihnimde çocukluk hatıraları, gençlik düşleri hâlâ dipdiri.

Özetle diyebilirim ki, geçmişte olan maddi zenginlik değil, gönül ve huzur zenginliğiydi.

Zannım o ki,herkes bugün o huzuru arıyor.

Bu arayış içerisinde Ramazan Bayramınız mübarek olsun…

YORUM EKLE