Paşa'nın Petekliği (13)

Hayvan pazarı da semt pazarından farksız değildi. Küçükbaş ve büyükbaş hayvanların yanı sıra mal sahipleri ile alıcılar sık sık el ele tutarak pazarlık yapıyorlardı. Pazarlık kah olumlu kah da olumsuz sonuçlanıyordu. Hayvan pazarını sadece görmek isteyenler de vardı bu kalabalık arasında. Yaşlı bir kadın, oturduğu taşın üzerinde üzüm ile ekmek yiyordu. O da ineğini pazara satışa getirmişti. Birkaç kişi sadece fiyatını sormuş, alıcı gözle bakmamışlardı. İneğin boğazına geçirilmiş ipi tutan on üç yaşlarındaki Fadime, “Saraylı” adını verdiği ineği çok seviyor, satılmasını istemiyordu. Ninesi ona da üzüm ekmek yemesini söylemesine karşın, o ineği seviyor, alıcı gelmesin diye bildiği duaları okuyordu. İneğe yaklaşıp fiyatı sorulduğunda yüreği “cız” ediyordu. 

-Nene bu saate kadar alıcı gelmedi, vakit geçti istersen dönelim.

-Biraz daha bekleyelim, belki alıcı çıkar.

-Çıkmadı işte nene.

-Kısmet kızım, bakarsın çıkar akşam pazarında.

Fadime bir saatten fazla ineğin ipini tutuyor, zaman zaman da seviyordu. İneğin başını okşuyor öpüyordu. Tam bu sırada kasap Resul yaklaştı ve ineğin fiyatını sordu. 

-Sen miydin kasap Resul?

-Benim Hatice kadın, ne istersin malına.
İneği, kasabın alacağını işiten Fadime, gözleri doldu, dili tutulur oldu. “Saraylı’yı kasap alırsa kesecek, Saraylı yok olacaktı.”

-Satmayalım nene kasaba, alıp kesecek.

-Ağlama kızım, kış geliyor ihtiyacımız var, alacaklarımız var.

Kasap Resul kızın ağlamasına aldırmadan:

-Tut elimden Hatice kadın.

-Söyle söyleyeceğini, ver hakkını al git. Elini ne tutayım?

Kasap Resul ile Hatice kadın fiyatta anlaştı. Resul, parayı Hatice kadına saydı. Fadime kızdan ineğin ipini alıp götürmek istedi.

-Hayır vermem.

-Ver kızım, ben ineğin parasını verdim. Artık o inek benim.

-Hayır, vermem.

Yanlarına yaklaşan bişr ses:

-Verdiğin parayı söyle kasap Resul.

Ses, Salih Bey’e aitti. 

-Sen miydin beyim.

-Evet, söyle verdiğin fiyatı.

-Lafı mı olur beyim?

-Olur, sen fiyatını söyle.

Kasap Resul, ineğe v erdiği parayı söyler. 

-Kahya, ver parayı.

-Peki beyim.

Parayı alan kasap Resul uzaklaşır.

-Senin adın ne kızım?

-Fadime amca.

-İneğin satılmayacak.

-Sağol amca.

-Kahya, kasabın ineğe verdiği fiyatın iki katını Hatice kadına ver.

-Olur beyim.

-Hatice ana, ineğini satma güzel kızımızın hatırına, o parayla da kış ihtiyaçlarını karşıla, Fadime kızımızla ineğini al köye dön.

-Çok sağ ol evladım.

-Sen de sağ ol ana.

Atının başını çevirir, Pazar yerinden uzaklaşır. 

İneğin kendilerinde kaldığına sevinen Fadime, Salih Bey, gözden kayboluncaya kadar arkasından bakar.

Xxx

Köy çeşmesi yine köyün kızlarıyla doluydu. Konuşmalar arasında yükselen kahkaha sesleri çeşmeye evi yakın olan Çavuş emmiyi rahatsız ediyordu ama, onları dinlemeden de edemiyordu.

-Kız Esma, bu Çakıroğlu en çok sana mı laf attı da elinde kazma ile bağırarak üzerine saldırdı.

-Bırak şu salahana köpeği kız, onun adını kimse ağzına almasın.

-Biz de senden cesaret aldık.

-Her gördüğümüz yerde laf atıyor.

-Bu ya bizim ya da babalarımızın, kardeşlerimizin başına bela olacak.

-Bir süre kuyruğunu toplar oturur.

-Bu korku yeter ona.

-Yeter.

-Yetmez, daha fazla üzerimize gelecek.

-Tek başına bir yere gitmeyelim.

-Gitmeyelim.

-Hep birlikte mi olacağız?

-Yapacak başka bir şeyimiz var mı?

-Var.

-Var mı?

-Evet.

-Ne o kız Ayşe?

-Alalım elimize kazma, küreği.

-Eee.

-Doğruca evlerine gidelim.

-Bak sen?

-Geçelim karşısına.

-Biz, köyün kızları?

-Evet.

-Dikilelim karşısına.

-Dur hele.

-Diyelim ki, içimizden birine bir daha laf ayarsan bu evini barkını başına yıkar, bu köyden kovarız.

-Sen aklını mı yedin?

-Yemedim, var mısınız?

Kısa bir sessizlikten sonra. Birbirlerinin gözlerine baktılar.

-Varız.

-Tamam, hangimize laf atarsa haber versin.

-O dört kişi, biz yirmi kişi.

-Tamam mı?

-Tamam.

Kızların konuşmalarını karısı Yeter ile dinleyen Çavuş emmi:

-Hanım şimdiki zamane kızları bunlar, yaparlar mı yaparlar. Helal olsun.

-Helal olsun ya, ne sandın, siz de erkeğim diye geçinirsiniz köyde.

-Ne alakası var şimdi?

-Ne alakası var mı, bir türlü kulağını çekemediniz soysuzun.

-Çektin ya?

-Ne çektiniz, kızlar olmasaydı, meydanı neredeyse siz terk edecektiniz.

Xxx

-Kahya, Çit köyünde Çakıroğlu Reşat ve kardeşleri köyün kızlarını rahatsız ediyormuşlar, bir araştır bakalım nedir, ne değildir öğrenelim.

-Öğrenmeye gerek yok beyim. Duyduklarınız doğru, isterseniz bizim uşaklar kenara çekip bir güzelce ders versinler.

-Kahya, benim bir sorunu kaba kuvvetle hallettiğim nerede görülmüş?

-Doğrudur ama beyim, bunlar tatlı dilden anlayacak cinsten değiller.

-Bir çağır onları konuşalım.

-Nasıl isterseniz beyim, ya gelmek istemezlerse?

-Gelmek istemezlerse ondan sonra düşünürüz. Baksana kahya, şu önümüzden giden beyaz atlı Topal Ömer’in kızı Mahur değil mi?

-O beyim, bu derede onun atı gibi ak at yok.

-Hele deh de de bir iki kelam edelim onunla. Yol ayrımına az kaldı.

Atlarını tırısa kaldırıp bey kızına yaklaştılar. Mahur, yanında Celal ile atlarını koşturmadan kasabadan dönüyorlardı. 

-Bey kızı selam.

-Selam Salih Bey.

-Her hafta böyle semt pazarına benim gibi gelip gidiyorsun?

-Bir alacağım vardı bu hafta aldım, sanırım birkaç hafta daha gelmem.

-Neymiş o kadar önemli alacağın?

-Bal.

-Bal mı? Nasıl yani?

-Balcı Paşa’dan bir çerçeve bal alacağım vardı onu aldım.

-Bir çerçeve bal için her hafta kasabaya mı geldin?

-Öyle oldu beyim.

-Şaşırdım doğrusu, nasıl balmış bu ki Paşa seni peşinden koşturdu.

Mahur, yaşadıkları Zermut sapağına kadar Salih Bey’e anlattı. Tam ayrılacakları sırada Salih Bey:

-Bey kızı, duyarım ki Çakıroğlu Reşat ben bey kızını ne yapıp yapıp alacağım dermiş.

-Doğru duydun Salih Bey.

-Yapacağım bir şey var mı?

-Sağol bey, ben hallederim.

-Bilirim, baban seni bir erkek gibi yetiştirdi. Attığını vurursun.

-Atarsam ölür, başım belaya girer, ona gördüğüm yerde dersini vereceğim.

-Dikkatli ol. Yardıma ihtiyacın oldu mu selamın gelse yeter.

-Bilirim Salih Bey, sağ ol.

-Hanımağa’ya selam söyle.

-Sen de Gülbahar anaya selam söyle.

Salih bey Zermut yoluna, Bey kızı Mahur da Çit yoluna saparlar.

(Devamı var)

YORUM EKLE