Salih Bey Köprüsü (22)

Çit Deresindeki gelin evinde de yemek işi Zermutlu kadınların yemeklerini yemesiyle tamamlandı. Sofralar kaldırıldı, silindi, bulaşıklar yıkandı. Yarın gelecek olan düğün alayına yemek vermek için tüm hazırlıklar akşamdan tamamlandı. Sıra kemençeci Hasan’ın çalacağı oyun havalarına gelmişti. Gelin Gülizar ortalıkta yoktu, yengelerle birlikte. Gülbahar Hatun, kendisine ayrılan yerde oturuyor, oynayan kadınların oyunlarını izliyordu. Kemençeci Hasan, kadınların oluşturduğu horon halkası içinde hem yöresel türküler söylüyor hem de çalıyordu.

Kadınlar yoruluncaya kadar oynadılar. Saatler ilerliyordu. Herkes gelin Gülizar’ı bekliyordu. Horon halkasının tam ortasına süslenmiş bir ağaç sandalye konuldu. Bu gelinin gelmek üzere olduğunun işaretiydi. Horon durdu, gözler kapıya çevrildi. Gülizar yengelerin eşliğinde içeri girdi. Büyük bir alkış tufanı koptu. Gülbahar Hatun, sadece izliyordu. Gülizar, beyaz gelinliği içerisinde gelip sandalyeye oturtuldu. Herkes “Maşallah”, “çok güzel gelin oldu” diyorlardı birbirlerine. Sıra gelinin yüzünü açmaya gelmişti ki Gülizar’ın teyzesi bir türlü açtırmıyordu. Bu “yüz görümlüğü” anlamına geliyordu. Baş yenge çantasından çıkardığı bir miktar parayı Gülizar’ın teyzesi Sabriye’ye verdi. Baş yenge gelinin yüzünü açtı. Herkes Gülizar’ın güzelliğine hayran kaldı. Bir alkış tufanı daha koptu.

Sıra, yörede takı anlamındaki “görüşme”ye geçildi. Gülbahar Hatun, oturduğu terden kalktı. Önce beşi bir yerde, ardından beş tane burma bileziği Gülizar’ın kollarına taktı. Gülbahar Hatun’u teyzesi Sabriye ve yengeler izledi. Düğüne gelen kadınların kimisi para görüşürken diğerleri ise bazı hediyeler verdi. Gülizar’ın etrafı hediyeler ile dolarken takılan paralar ile adeta Gülizar’ı paraya boğdular. Baş yenge ile ikinci yenge, gelinlik üzerindeki paraları toplayarak bir çantaya koydular. Görüşülen hediyeler de ortadan kaldırıldı. 

Kemençeci Hasan, “Geline bak geline, kına yakmış eline” türküsünü çalmaya başladı. Yengeler Gülizar’ı oturduğu sandalyeden kaldırarak oynamaya başladılar. Hasan, “Oy kaynana kaynana, gel biraz da sen oyna” sözleri ile Gülbahar Hatun’u oyuna davet etti. Yerinden kalkan Gülbahar Hatun ile birlikte “Sarıkız”, “Hoşbilezik”, “Temira”, “Üç Ayak” ve “De get Bayburt de get” oyun havalarını çaldı. Gülbahar Hatun, yaşına rağmen kemençeci Hasan’ın çaldığı tüm oyunları bilen kadınlarla birlikte oynadı. “Bayburt” oyunundan sonra geçti, yerine oturdu. Hasan bu kez, Karadeniz’in kendine has ve yörede oynanan hareketli oyunlarını çalmaya başladı. Genç kadınlar ve kızlar, saatlerce horon oynadılar. Gülizar da bütün oyunları oynadı. Oyunlar gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürdü. Düğün evi olarak kullanılan mandırada kadınlar yavaş yavaş ayrılıyordu. 

Xxx

Damat evinde ise davulcu Kamil, erkeklerin oluşturduğu halkanın içerişinde dönüp duruyordu. Erkekler hem oynuyor hem de tabancaları ile zaman zaman havaya ateş ediyorlardı. Saatlerce süren horonun ardından, sıra özellikle Zermut’ta oynanan oyunlara gelmişti. Zurnacı Dursun, önce yanık bir uzun hava çaldı. Bu damadın getirilmesi anlamına geliyordu. Ortaya bir sandalye ve masa konuldu. Gözler konağın kapısına çevrildi. Salih Bey, iki azatbaşının kolları arasında konağın kapısından çıkarıldı. Salih Bey’in çıkması ile birlikte silahlar bir kez daha konuştu. Belinden tabancasını çıkaran, elinde tüfeği bulunanlar ateş edince Çit Deresi bir kez daha silah sesleri ile inledi. Salih bey, getirilip sandalyeye oturtuldu. Silahlar sustu. Sıra tıpkı gelin evindeki gibi görüşmelere gelmişti.

Görüşmeler bitmiş, zurnacı yeğnik düğün gecesinde olduğu gibi bir uzun hava çaldı. Ardından dizden kırmayı çalmaya başladı. Herkesin gözü Asım Çavuş’ta idi. Oğlu Salih Bey ile oynayacak mıydı? Asım Çavuş, oturduğu yerden kalktı, Salih Beyi sol koluna aldı. Salih Beyin yanında ise babalık Rüstem Çavuş olmak üzere köylülerle birlikte halka oluşturuldu. Davulcu, davulunu patlatırcasına çalıyordu. İki tur atıldıktan sonra önce Sarıkız, Hoşbilezik, Üç Ayak, Temira, Bayburt oyunları oynandı. Davulcu, geldi damat Salih Beyin önünde diz çöktü. Bu bahşiş isteme anlamına gelen “doksar”dı. Rüstem Çavuş, cebinden çıkardığı parayı davulcunun cebine koydu. 

Sıra yöresel oynanan oyunlara gelmişti. Asım Çavuş ile Rüstem Çavuş oyun halkasından ayrıldılar. Salih Beyin koluna azatbaşları girdi. 

Saat gece yarısını geçmişti. Çevre köylerden gelip de yapmak isteyenlere yatacakları yerler gösterildi. Davul ile zurnacı da yatmıştı, zira sabahtan itibaren onlara çok iş düşecekti. Sabah ışıklanıncaya kadar ne silah sesleri sustu ne de horon oynayanlar. 

Öğleye doğru köylüler yeniden toplandı. Artık gelin evine gitmeye sıra gelmişti. Rüstem Çavuş davul ve zurnacıyı çağırdı, “Öne geçin ve çalmaya başlayın” talimatını verdi. Zermut köyü çıkışında Çit Deresi yeniden silah sesleri ile inledi. Bu gelin evine düğün alayının yola çıktığını bildirmek anlamına geliyordu. Horonlar oynanıyor, tek tük silahlar atılıyor, halaylar çekiliyordu. 

Asım Çavuş, Salih Bey ile iki azatbaşı köyde kalmıştı. Gelinin bineceği Şahım’ı görmeye değerdi. O kadar süslenmişti ki, herkes “Şahım’a çok yakıştı” dedirtiyordu. Şahım’ın dizginleri üçüncü azatbaşının elindeydi ve hiç kimse binmemişti. Gelini getirecek ata düğün bitinceye kadar hiç kimse binemezdi. 

Gelin evinde ise düğün alayını karşılamak için hazırlıklar tamamlandı. Haviyanalı erkekler bu kez kız tarafında yer aldı. Nedeni ise Gülizar’ın Haviyanalı olmasıydı. Silahlar havada düğün alayı bekleniyordu. Düğün alayı yaklaştıkça silah sesleri birbirine karışıyor, Çit Deresi inim inim inliyordu adeta. 

Rüstem Çavuş, düğün alayının önüne geçti. Silahı havadaydı. Erkek tarafı ve kız tarafı tam karşı karşıya gelmişlerdi ki, silah seslerinden davul-zurnanın sesi bile duyulmaz oldu. 

Davul-zurna sustu, kemençeci Yılmaz yöresel oyunları çalmaya başladı. Gençler horon tuttu. Kadınlar oynayanları seyrederken, oynamayan erkekler, düğün salonu olarak hazırlanan mandıraya davet edildi. Bir saat süren oyunun ardından sofralar kuruldu. Tıpkı damat evinde olduğu gibi yemekler yenildi. Yemeğini yiyenler sırayla horona giriyor, horon halkası büyüdükçe büyüyordu. 

Sıra gelini almaya gelmişti. Davul-zurna, gelinin bulunduğu binanın kapısında çalıyordu ama gelin bir türlü çıkmıyordu. Gelinin teyzesi, Gülizar’ın çeyiz sandığı üzerine oturdu, bir türlü kalkmıyordu. Babalık Rüstem Çavuş, içeri çağrıldı. Gelinin teyzesine bahşişini verdi ve yengeler gelinin koluna girerek Rüstem Çavuşla birlikte çıkış kapısına yöneldiler. Ancak, kapının her iki tarafına bıçak saplandığını gören Rüstem Çavuş, durdu. Bu da gelinin kapıdan çıkış parası anlamına geliyordu. Babalık cebinden bir miktar daha para çıkarıp, Gülizar’ın teyzesinin kocasına verdi. Bıçaklar saplandığı yerden alındı ve Gülizar gelin kapıdan yengelerin kollarında çıkarıldı. Şahım, kapıya yaklaştırıldı. Yengelerin yardımı ile Gülizar Şahım’a bindirildi. Silahlar bir türlü susmuyor, havaya mermi sıkan sıkanaydı. 

Gülbahar Hatun, Doruk ata, baş yenge Alaca’ya, ikinci yenge ise getirilen bir ata bindiler. Düğün alayı Zermut yol ayrımına gelince çevre köylerden gelen erkek ve kadınlar ayrıldı. Düğün alayında sadece Zermutlu kadın ve erkekler kalmıştı. 

Şahım’ın dizginleri üçüncü azatbaşının elindeydi. Düğün alayı konağın çevirme kapısına gelince durdu. Şahım, konağın balkonunun altına getirildi. Bir anda Şahım’ın etrafını çocuklar sardı. Salih Bey, mendil içerisindeki şekerlemeleri Gülizar’ın başına döktü. Çocuklarda şeker kapma yarışı başladı. Şekerlemeler toplanınca çocuklar ayrıldı. Gülbahar Hatun, yengeler ve Rüstem Çavuş, Şahım’ın yanına gelerek, Gülizar’ı indirdiler ve konağın kapısından içeri koydular.

Rüstem Çavuş, davulcu, zurnacı ve iki kemençecinin ücretlerini ödedi. Bu düğünün bittiği anlamına geliyordu. 

Zermutlular, “hayırlı olsun” diyerek birer birer evlerine gitmek üzere ayrıldılar.

Asım Çavuş ve Rüstem Çavuş, bileği taşının etrafına oturdular. 

-Çok şükür herhangi bir kaza olmadan bitirdik dostum, dedi Rüstem Çavuş.

-Çok şükür. 

-Allah bir nikahta kocaltsın, akşam karanlığı basmadan ben de yola çıkayım Asım Çavuş.

-Bu akşam da kal benim dostum.

-Yok gideyim.

Asım Çavuş, kahyaya seslendi:

-Doruk ve Alaca’yı al Rüstem Çavuş’la kasabaya kadar git ve gel.

-Olur beyim.

(Devamı var)


 

YORUM EKLE