TARİH BOYUNCA TÜRK KADINI -3- SAVAŞÇI “TÜRK KADINI”

Çelebi Mehmet dönemi tıpkı Anadolu’daki Türk halkı gibi çalkantılı dönem geçirir. Her iki eşi de Türk’tür. Emine ve Kumru Hatun gösteriş ve entrikalardan uzak sade bir hayat yaşar.

2. Murat döneminde tekrar birlik sağlanıp huzur tesis edilince yabancı kadınlarla evliliğe dönülmüştür. 2. Murat’ın Türk olan eşi Hûma Hatun’dan (Çandarlıoğlu’nun kızı) dünyaya gelen Fatih Sultan Mehmet, annesinden aldığı edep, adap ve kültürle eğitiminin temellerini atmıştır. Akşemsettin bu maya üzerine bilgiyi eklemiştir.

Yükselme döneminde uzun süren özüne dönük yaşam zamanla yerini israfa, tembelliğe ve benlikten uzaklaşmaya bırakınca Avrupa bilim ve teknikte ilerledi. Rönesans, reform ve sanayi inkılabı ile üstünlüğünü bütün dünyaya ilan etti.

Devlet-i Ali Osman ise her geçen gün zayıfladı. Üç kıtada toprak kaybetti. Anadolu’ya sığındı. Yıkılışı hızlandıran Mondros’u imzaladı. Ne yazık ki kendini yok sayan Serv Anlaşmasıyla artık tarih sahnesinden silinme noktasına geldi. Bütün bu gaflet, dalalet ve hatta ihanet belgelerinin uygulama aşamasında Türk kadını boş durmadı elbette. 1828-1918 yılları arasında Türk kadını fiili olarak cephedeki eşine, oğluna, babasına yardım ediyordu. Kurtuluş Savaşımızdan yaklaşık 100 yıl önce Vatan şairimiz Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre’de anlattığı Zekiye ve Kırım Savaşı’nda Musa Paşa komutasındaki Kara Fatma işte böylesi kahramanlık örnekleridir.

Kırım Savaşından aşağı yukarı 20 yıl sonra 93 Harbi’nde (Türk-Rus Savaşı) Trabzon ili, Akçaabat ilçesi, Sargana Deresi’nde geri püskürtülmüştür. Bu destanın arkasında Rukiye Abla ve Pümpür Kızı Ayşe vardır. Buyurun destanını okuyun:

“Rukiye Abla’nın zikir dilinde

Askerin önünde, balta belinde

“Şehid olur!” diyor cenkte vuruşan

Kadınlar vermeyin düşmana aman

Pümpür Kızı Ayşe aman vermiyor

Görenler şaşırıp yolun açıyor

Moskoflar elinden aman diliyor

Akıbet Moskof’un serildi leşi

Yıkıldı (kale) kal’ası, kesildi başı

Dindi müminlerin gözünün yaşı

Güldürün yüzünü ehli imanın.”[1]

Kurtuluş Mücadelemizden önceki kadın savaşçılarımızdan biri de 1877 Türk Rus Harbi kahramanı Nene Hatun’dur. Asıl adı Nene, soyadı ise Kırkgöz’dür. 1853 (1854) yılında doğmuştur. İki oğlunu 1. Dünya Savaşı’nda şehit vermiştir. Oğlu Yusuf Durak onun tek varlığı olarak hayatta kalmıştır. 9 Kasım gecesi Aziziye Tabyalarına Rus hücumu olmuş ve tabyalar zaptedilmiştir. Bu sırada 22 yaşlarında bir yiğit çıktı ortaya. Bu yiğit, Pasinler ilçesi Çeperli köyü sakinlerindendi. Kocası ve oğlu Nazım ile Erzurum’a göçmüştü. Henüz 15 gün olmuştu Erzurum’a göçeli. Ayas Paşa Cami minaresinden Müezzin Abdullah Efendinin sesi duyuldu: “Ruslar Aziziye Tabyalarını işgal etti. Eli silah tutan din için, devlet için, namus için koşsun.” Bu çağrıya kocasının: “Sen evde dur, çocuğa sahip çık!” demesine rağmen kayıtsız kalmadı. Küçük yavrusunu Allah’a emanet edip koştu. Mecidiye Tabyaları’nı aşıp sel gibi Aziziye Tabyası’nı ele geçirdiler. Ellerinde silah yoktu. Buldukları balta, satır, sopa, tırpan ne varsa alıp koşmuşlardı.

Kardeşi Hasan gözünün önünde yaralanmış ve şehit düşmüştü. Göstermiş olduğu kahramanlıktan dolayı 3. Ordu tarafından kendisine Kars Kapısında Eminkurpu mahallesinde bir ev tahsis edildi. Uzun süre bu evde oturmuştur. 22 Mayıs 1955’te yakalandığı zatürre hastalığından dolayı Erzurum Numune Hastanesinde saat 13.00’te yaklaşık olarak 100 yaşında yaşamını kaybetti. Cenazesi askeri birliklerle birlikte halk tarafından toprağa verilmiştir.

Rus kuvvetleri Erzurumlu kuşattığında Aziziye Tabyalarında Türk yiğitlerine su, yiyecek taşıyan, yaralılara omuz verip taşıyan ve yaralarını saran Kara Fatma Kadın yiğit bir Türk anasıydı. Vuruşarak bir başarı elde edemeyeceğini anlayan düşman, sinsi bir oyun oynamış Türk birliğinin içine ajan sokmuş ve askerimize silah bıraktırmış, sonra da Türk birliklerini birbirine kırdırtmıştır. Bu olaya tanık olan Kara Fatma Kadın, Erzurum’a koşmuş ve çocuk, genç-yaşlı, kadın-erkek demeden başına toplayıp onlara konuşma yapmış. Ellerine balta, satır, orak, sopa alan her bir birey aslan kesilmişti. Düşmanın güllesine, topuna karşı bir avuç insanla mucizevî bir zafer kazandırmıştır. Artık o bir kahramandır. Erzurum’daki Şehitler Mezarında yalnız erkek gönüllü yiğitler yoktur. Nice kadın fedailer de vardır. Türk şair, Mehmet Emin Yurdakul’un valilik yıllarındaki (18 Eylül 1911) eserlerini bu anlamda okumak yararlı olacaktır. Erzurum’un yiğit kadınları Name Kadın, Gülizar Kadın için:

“Düşmanlarla boy ölçmek, Türklerin düğünüdür.”

Hepsi de mala, cana, namusa el atıyor.

Türk gözüne bu haller diken gibi batıyor.

Bir gün geldi dayandı kemiğe artık bıçak,

Türkler dedi, “Bu işin sonu neye varacak?

Bizler kuzulaşınca, düşman köpekleşiyor,

Durmadan, dinlenmeden bağrımızı deşiyor.

Köpeğin karşısında Türkoğlu Kurt olmalı,

Türk yurdu yeryüzünde Türklere yurt olmalı”

En başta er bakışlı, Türk kızı, Kara Fatma…

“Türk kızı!” da yetişir, sözü fazla uzatma![2]

“Hey dullar, ihtiyarlar, çocuklar, nişanlılar!

Toplanınız ki bu gün ana, baba günüdür.

Düşmanlarla boy ölçmek, Türklerin düğünüdür.”[3]

Mondros Mütarekesi’nden sonra ülke karış kırış işgale uğramış, hatta Başkent İstanbul’da artık düşman kuvvetlerinin eline geçmiştir. İstanbul Hanımları bu işgale karşı Fatih’te eylem yapmaktadır. 20 Mart 1919 günü, Kuran okuyan Hanımlar, toplanan kadınları derinden hüzne boğmuştur. Darü’l Funûn mezufnu Mediha Muzaffer Hanım tesirli bir söylevde bulunmuştur. Hâmit’in Merkad-i Fatih-i Ziyaret adlı şiir de okunmuş ve kadınlar dağılmıştır. Dergilerde Türk kızlarının Kurtuluş Mücadelesine katılmalarını vaz eden makaleler yayınlanmaktadır. 15 Mayıs’ta İzmir işgal edilmiş, Türkler arasında eylemler hız kazanmıştır. 19 Mayıs 1919’da Gazi Mustafa Kemal Samsun’a yola çıkmıştı. Bu haber üzerine Fatih Belediyesi önünde iki yiğit Türk kadını Halide Edip ADIVAR ile Meliha AVNİ, işgallere karşı durduklarını ilan ediyorlardı. Halide Edip, Kadıköy ve Sultan Ahmet Meydanı’nda açık açık düşman kuvvetlerine meydan okuyordu.

Doğu illeri tek tek işgal edilirken vatansever Türk kadınları boş durmamış, örgütlenerek düşmana karşı durmuştur. Amasya, Erzincan, Kayseri, Bolu, Burdur’da Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti Heyet-i Temsiliyeleri kurulmuştur. Mustafa Kemal’in organizasyonuyla faaliyetlerine başlayan bu cemiyet, 20 Nisan 1920’ye kadar çalışmalarını sürdürmüştür. Meclisin açılışından sonra bizzat Gazi Paşa Mustafa Kemal imzasıyla teşekkür edilmiş ve çalışmaları sonuçlandırılmıştır. Bu dernek, İstanbul’un vatansever aydın kadınlarının birkaçı dışında hepsinin toplandığı çatı olmuştur.

Aklınız ve gönlünüzle yolunuz açık; alnınız ak olsun.

              Muzaffer ARSLAN


[1] Fevziye Abdullah Tansel, Kurtuluş Savaşı’nda Kadın Askerlerimiz, Aydınlanma Dizisi, 190 Türkiye İş Bankası, cumhuriyet

[2] Faruk Nafiz Çamlıbel, Akıncı Türküleri, İst. 1939, Kanaat Kitabevi, s. 58                                                                                                                                        

[3] Fevziye Abdullah Tansel, Kurtuluş Savaşı’nda Kadın Askerlerimiz, Aydınlanma Dizisi, 190 Türkiye İş Bankası, cumhuriyet

YORUM EKLE