Yeni Türkiye: kutsal savaş mı, kalkınma mı?

Seçimler yaklaşırken partilerin seçim kampanya mesajlarını oluşturacakları ana temalar belirmeye başladı. Genel olarak bakıldığında seçim kampanyalarının muhtemel ana teması, ideoloji destekli taraftarlık üzerine kurulacak gibi... Kuşkusuz her siyasal partinin ülkenin kalkınması adına parti programında bazı demokrasi ve ekonomi hedefleri yer alacak. Ancak seçim atmosferi açısından bunlar daha çok kağıt üzerinde kalacağa benziyor. Şimdiden milli kurtuluş savaşı, Kuvayı Milliye Ruhu, kutsal savaş vs. temaları toplunun gündemine oturdu. Bu çerçevede gelişen gündemlerdeki birinci başlık olan yeni anayasa kavramı bile, hedef gösterilen “Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girme” temelinden uzak, kutsal savaşlar üzerine oturtuluyor.

Tarihsel olarak ister batı toplumlarına bakalım ister İslam coğrafyası ya da diğer doğulu toplumlara bakalım kutsal olduğu iddia edilen tezler üzerine kurulu savaşların yoğunlaştığı dönemler genel olarak bu toplumları kalkınmaya, barışa, huzura ve güvene götüren süreçler olmamıştır. Örneğin İslam dünyasında 12. yüzyıl ile birlikte meydana gelen zihniyet dönüşümü kutsal savaşları artırdı. Ancak ne bilimsel ne de felsefi olarak dünya varlıklarında çok da etkin olunamadı. Askeri hedefler üzerine kurulu maddi unsur,  diğerlerinin gerekli gereksiz her şeyi kutsallaştırma eğilimlerinde meydana gelen yokoluşla birlikte değerini kaybetti.

Bu günlerde verdiğimiz kutsal savaşlar ve doğurduğu sıkıntıların iddia edildiği gibi bir dirilişin sancıları olup olmadığını önümüzdeki süreç gösterecek. Ancak bugünden baktığımızda gündem oluşturan konular hem fikirsel hem yaşam ve hayata bakış anlamında hem de üretim olarak muhtemel bir dilişin öngörülerini zayıflatıyor. Duygusal bir yaklaşımla her ne kadar büyüklüğümüzü, şanımızı, şöhretimizi anlatmaya çalışırsak çalışalım; dünya üzerinde var olan maddi gücümüz ortada. Burada maddi gücün sadece ekonomik temelli bir kavramsallaştırma olmadığını vurgulamak isterim. Bunu siyasi, ekonomik, kültürel, askeri vb. unsurların birleşiminden doğan dünyadaki etkin ağırlık olarak düşünmek gerekiyor. 

Yeni Türkiye,  bir hedef tayin ederek potansiyelin harekete geçirilmesi açısından son derece önemli.  Bu söylemin kutsal savaşlar üzerine kurularak kavramsallaştırılmaması gerekiyor. Çünkü üretilen kutsallar her zaman karşısında yeni kutsalları doğuracak ve bütün taraflar açısından gerçeğin önüne kalın bir perde çekecektir.  Son günlerde basında, medyada ve çeşitli ortamlarda gerek siyasiler tarafından ve gerekse zihniyet olarak aldığı eğitim nedeniyle toplumun elitleri şeklinde ifade edebileceğimiz aydınlar tarafından yapılan tartışmalar bu perdenin giderek kalınlaştığını gösteriyor. Aslında bu perdeyi kaldırmak o kadar da zor değil. Yapılacak şey söylemlerin biraz rasyonel temele dayandırılmasıdır.

Siyaset duygusal yoğunluğun üst seviyede yaşandığı, yaşatıldığı bir ortamdır. Bu nedenle salt rasyonel söylemler üzerine kurulu bir gündem elbette yetersiz kalacaktır. Ancak şunu unutmamak gerekir: güvenilirliğin temel kaynağı duygu ve rasyonel dengesinin iyi kurulmasından geçiyor. 2002 – 2011 yılları arasında gerçekleşen seçim kampanyalarındaki AK Parti başarısının arkasında yatan temel neden duyguyu ve rasyoneli iyi işlemesidir. Bu kapsamda üretimleri olmasıdır. Buna karşın son dönemde rasyonel – duygusal dengesi giderek duysala doğru kayıyor. Bu da kutsal savaşları artırıyor. Bu mevcudun ortaya çıkmasında sadece iktidarın suçu yok elbette… Ancak bunu değiştirmek için gerek liderlik, gerek gözde olma ve gerekse iktidar olmanın sağladığı gündem belirleme gücü nedeniyle Adalet ve Kalkınma Partisinin daha fazla sorumluluk alması gerekiyor.
YORUM EKLE