Ara
Gümüşhane
Az bulutlu
-0°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,7031 %0.23
50,1678 %0.06
5.902,25 % 0,77

ANLAYARAK ANMAK

YAYINLAMA:

Peygamberimizin doğumunun seneyi devriyesi münasebetiyle Peygamberimizi anmak için Mevlid-i Nebi programları yapıldı. Geçtiğimiz cuma günü ile başlayan Mevlid-i Nebi programları bir hafta boyunca “Peygamberimiz ve Aile “teması ile devam edecek. Aslına bakarsanız onu anmanın yolu onu anlamaktan ve yürüdüğü yoldan yürümekten, yaşadığı hali yaşamaktan geçiyor. Mekke’nin Kureyş’inde yaşayamayız, açlık günlerinde ona eşlik edemeyiz, hüzün yılında gözyaşına ortak olamayız, Bedir’de sevincini paylaşamayız, yetimliğini, yurdundan sürülüşünü mücadelesini, inancını hiç bitmeyen inancını onunla omuz omuza soluyamayız. Fakat bütün bunları yapamıyor oluşumuza rağmen ona ve öğretilerine duyduğumuz ihtiyacı, sanki bugün yaşasa dünyayı kurtarıvereceğini hissedebiliriz.

Onu gönlümüzde böylesine diri tutan aslında Rabbinden getirdiği risalete duyduğumuz ihtiyaçtandır.

O şifayı taşıyan elçi, o fırtınalı denizin feneri, o kaybolduğumuz girdabın pusulasıdır. 

Ezilen, zulüm gören, acı içinde kıvranan insanlığın muhtaç olduğu merhamettir. Adalettir, şefkattir. O, Hz. Muhammed’dir. 

O, Kızlarını gömen, tanrılarını yiyen bir toplumu asrısaadet toplumuna dönüştüren bir büyük devrimcidir.

Mekke’de İslam devleti kurulduğunda yani o müminlerin peygamberi ve devlet başkanı olduğunda yani dünyalık bütün yetki ve makamı elinde bulundurduğu halde bir kuru hasır üzerinde uyuyandır. 

Seni saraylarda yaşatalım diyen Hz. Ömer’e "İstemez misin ey Ömer, bu dünya onların, ahiret bizim olsun” diyendir. 

Kendisinden utanıp çekinen bir bedeviye, rahat ol kardeşim! Ben de senin gibi kuru et yiyen bir kadının oğluyum diyendir. 

Davasından vazgeçmesi için mal ve mevki teklif edildiğinde gözyaşları çöl kumlarına süzülürken, "Bir elime güneşi bir elime ayı verseniz ben davamdan vazgeçmem” diyendir. 

O inançtır, kararlılıktır, mücadeledir. 

Ölmeden önce zaten az olan kişisel mal varlığının tümünü devlete bağışlamıştır. Utanç kabul edilen kız çocuklarına pozitif ayrımcılık yapmış ve sanki en çok kızlarını sevmiştir. Kadın erkek köle hür ayrımı yapmadan bütün Müslümanların okuma yazma öğrenmesini teşvik etmiş, adeta bir eğitim öğretim seferberliği ilan etmiştir. Tam 1500 yıl önce modern hukukun yeni kavuştuğu evrensel ilke ve yasakları veda hutbesinde ümmetine vasiyet etmiştir. 

Ve biliyor musunuz, bizleri çok merak ettiğini söylemiştir. Kendisini görmediği halde ona inanan kardeşlerini…

Peki, kardeşleri, görmedikleri halde ona inandıklarını söyleyen kardeşleri neler yapmıştır? Evet, O kutlu peygamberin ümmeti neler yapmıştır? Her namazdan sonra kendisinden şefaat duasında bulunan ümmet ne kadar onun gibi yaşamıştır? 

Efendimizin merak ettiği o ümmet, vefatının ardından ihtilafa düşmüştür, fırkalara mezheplere kollarla bölünmüş, ayrışmış, adaleti, hakkaniyeti, eşitliği, paylaşmayı, affetmeyi, merhamet etmeyi, kanaat etmeyi, kucaklamayı unutmuştur. 

Efendimiz zamanında savaş zamanlarında bile eğitim öğretim devam ederken Müslümanlar türlü rahatlık içindeyken okumaz ve bilim üretmez olmuştur. Çağının en önünde giden peygamberin ümmeti çağının gerisinde kalmıştır! 

O’nu ve öğretisini layığıyla temsil edemediğimiz için mahcubuz. 

Yaşantımızla  demek ki Müslüman buymuş, İslam böyle güzel bir şeymiş, Hz. Muhammed’in yolundan gidenler bu güzel ve örnek insanlarmış dedirtemediğimiz için, mahcubuz.

İnsanlığın hiç olmadığı kadar O kutlu elçinin getirdiği mesajı anlamaya ve yaşamaya ihtiyacı vardır. Onun reçetesi emsalsizdir, zamansızdır.  Onun reçetesi Kuran’dır. Kendisine sevgi ve saygıyla getirdiğimiz salâvatlar, çok güzeldir evet. 

Seven sevdiğini anar değil mi? Ama seven sevdiğini önce anlar. Gelin onu anlayalım, getirdiği mesajı Allah’ın  bize gönderdiği mektubu okuyalım. Yoksa insanlık çıkamayacak karanlıktan. 

Resulallah’ın hayatında Kuranın nasıl hayat bulduğunu yani sünneti öğrenelim. O’nun gibi yaşamaya en azından niyet edelim ki, seni sevdik ve anladık, getirdiklerine inandık, elimizden geleni yaptık demeye yüzümüz olsun. 

Açtığın yolda birkaç adımda biz attık demeye yüzümüz olsun. Her yıl onun mübarek doğum gününde iyi ki doğdun efendim demeye yüzümüz olsun. Hesap günü ve sonrasında, Ya Resulallah hani o merak ettiğin kardeşlerin vardı ya, ben onlardan biriyim demeye yüzümüz olsun.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *