Ara
Gümüşhane
Açık
30°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
40,0713 %0.06
47,0187 %0.08
4.286,78 % 0,47

Geçmiş zaman olur ki...

YAYINLAMA:

Önümüzden bir sağa bir sola sıçrayan çekirgeler, her adımdan sonra ki adım atma isteğini de çoğaltıyordu. Malum ekin zamanı. Orak marifeti ile biçilen tarlalarda saplar toplanıp bağlanacak. Dünden köy kurununa bırakılıp, iyice gevşeyen söğüt dalları ve evelik saplarından bağlar hazır. Bağ yere serilir, buğday sapları uçları aynı yeri gösterecek şekilde bağa konur , bağın her iki ucu tutulup, sert bir diz darbesi ile sıkıştırılır ve sonrasında bağların uçları düğümlenir. Bu şekilde yapılan bağlar bir araya getirilerek yığılır. Her an yağabilecek yağmura karşı, atlar hazır kıta semerleri ile bekler. Yüklenen her hayvan, gideceği yeri ezbere bilir. Harman kenarına kadar gelen hayvanların yükleri alınır ve yığma işlemi orada da aynı tarlada ki gibi yapılır. 

Genelde 4-5 hanenin ortak kullandığı harmanlar çoktan suvarılmış olur. Sıra ile ekinler harmanlanmaya başlar. 2 çift öküz ile sabah saatlerinde başlayan harman merasimi, genel olarak akşama kadar sürer ve bir yandan da yağmur yağmaması için dua edilir. İşte o zamanlarda yaşayan biz çocukların en büyük sevinci, döven ( bazı köylerimizde gem denir ) üstünde oturmak ve öküzleri süren kişiye yarenlik etmek olurdu. İki çift öküz olunca, saatin dönme istikametinde giden çiftin ters yönünde öteki çift. Harman zamanları evde bayram havası yaşanır, genelde erkekler, zamanı gelince öküzleri dinlendirip, harmanı çevirirken ( sapları alt üst etmek ) evin hanımları, öğlen yemeğini hazırlarlar. Ayran bolca harmanda olur, yemeklerde lemisler, keteler, kuymaklar baş köşeyi alırdı. Hele bir de köyde başka bir komşunun fırın günü ise, içi tereyağı dolu somun ekmek zaten gelirdi. Merhametliydik, öğlen arası öküzler suya götürülür, ağızları açık olduğu için harman yerinde bolca yerlerdi. 

Akşam saatlerine doğru artık sonlanmaya hazır harmandan öküzler çözülür ve saman yığını yapmak için kürekler yabalar ele alınırdı. Yığılan samanın harman makinasına vurulma işi genelde gece yapılır. Bu sayede rüzgara en az maruz kalınırdı. Harman makinasının konunda, pazularına güvenen delikanlılar çalışır, toz içinde kalınırdı. İşte o zamanlar makinanın arka tarafından dökülen buğdayları almaya başlamıştım önce, bir öncesi de makinanın üzerine yabalar ile atılan samanın tamamen makine içine girmesi için üstünde. Sonraları kola geçtiğimde işin ne denli zahmetli olduğunu da anlamıştım.

Çuvallanan buğdaylar, yıkama işlemi için beklerdi. Bacalarda kuruyup değirmene gidecek. 

Bu zamanların işlerinden, gazel toplama, çalıya gitme, diken kesme ve kışlık odun ihtiyacı. Her biri en geç Ekim ayında hazır olurdu. Neler yoktu ki o kiler evinde. Başta armut olmak üzere değişik turşular, kavurmalar, kurutulmuş etler, buğday ve un dolu ambarlar, tereyağları, peynirler, meyveler ki ahlet başta, kartollar ve neler neler. Bereketliydi her şey. Kış zamanı bir evde olanlar inanın bu gün sadece marketlerde. Suni beslenmezdik. Mesela çocukluğumda sofrada çikolata bilmem. Kavurma bilirim, hele üstüne kırılmış birkaç yumurta da varsa sorma keyfi. Tavaya atılınca erimeye başlayan peynirler ki onlar da yumurtaya aşık. Kuzineli sobanın ne içi ne üstü boş kalmazdı. Erken kararan hava ve erken yenen akşam yemekleri sebebiyle muhakkak yatsılıklar atlanmazdı. Patates ve turşu yatsılık yemeklerinin başrol uyuncularıydı. Misafirlikler aralıksız sürerdi. Bir şekilde var olan akrabalıklar ve samimiyetler, herkesin her evde, kendi evi hissi ve rahatlığı ile zaman geçirmesine sebepti. Dedeme gelinince, dedem imamlığında cemaat olup kılınan yatsı namazları, gaz lambası eşliğinde onları seyrederken dalıp dalıp gitmelerime, sabah olunca kızağımla nereden kayarım duygularına eşlik ederdi. Asıl zor, tipi olması. Nenem çok iyi meteroloji uzmanıydı, şimdi anlıyorum. Tipi ne zaman diner, güneş ne zaman çıkar, aşırı soğuk ne zaman gelir hep bilirdi. Yün çoraplarım olmadan dışarıya çıkmak Allah muhafaza, felaketti. Ama ne giyersen giy, birkaç saat sonra eve döndüğünde, ne varsa üstünde ıslanırdı. Sıcacık odaya girip, üstlerini çıkarıp, ayaklarını sobanın altına uzattığında üzerine çöken uyuma hissi…. İşte paha biçilemez olan tam da buydu.

Selam olsun.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *