HERKES KENDİNE İYİ BAKSIN YETER
Bir kardeş selamına hasret bu gönül çıkarların gözetilmediği çığlıkların bittiği nefeslerin birbirine karıştığı yalnızlıkların son bulduğu bir ömür dileğiyle…
herkes istediği ömrü yaşasın ben yaşayamadım hasretin gurbetin olmadığı dostun bol düşmanın hiç olmadığı ….
Boğulduğun denize zaafım hiç bitmiyor diye başladı söze hiç bitmeyecekti anlatacakları biliyordum. Ben hazırdım dinlemeye kocaman bir tecrübe oturmuş anlatıyordu. Ah ömrüm nerelerdesin, bir ömür düşün dedi denenmişi denemekle geçti sonra savrulan bir yaprak gibi geçerken havada yakaladım yaprağı. Gözleri doldu bütün ihtimaller düşünüldü uygulandı son ana kadar bütün tuşlara basıldı dedi bir gülüş bir tebessümle gözleri doldu. Ne merhaba ne hoşça kal diyenim oldu kapıyı hep kendim açtım çayımı kendim demledim sonra döndüm kendime kızdım çok demli olmuş diye kendim söyledim kendim dinledim. Düşün ki diyor herkesi her şeyi görebiliyor hatta bağırıyor ama asla duyulmuyorsun acı olanda bütün bu kalabalıkların içinde yalnız çaresiz olman seslerin içinde sessizliğe gömülmüş bir diri olarak yaşaman. Bütün karanlıklar ışıkta bana yalnız dünyamda ne bayram bilir ne seyran yalnızlık ilaç değil ölümün farklı bir bekleyişi olmuş bana. Hep hayalimdi diyor sabah kalkıyorsun mis gibi çay kokusu etrafında dönen bir ses bir nefes bir insan daha ne ister ki. Aslında bunlar bir haykırış bir yokluk değildi bunlar çaresizliğin diğer adıydı.
Ne kadar çok canın yanarsa o kadar çok kapanırsın daha çok daha çok ve sonuç ne merak edenin ne merhaba diyenin var. İki dağın arasında sıkışmış gibi. Ben anlıyorum dedikçe gözlerimin içine bakarak bıraktığı o alaycı gülümseme hala gözümün önünden gitmiyor. İnsana otuz beş yaşından sonra belirli aralıklarla aydınlanma geliyor hep bir şeyler dürtüyor beni hadi diyor kalk onu da yap bunu da söyle. Sığmıyor içim içime boğulacaksam büyük denizlerde boğulmalıyım. Göz göre göre tükendim görülmedi eridim bittim bağırdım çağırdım duyulmadım. Selam verdim onu bile alan olmadı. Benim için ufukta görünen boş bir bekleyiş belki bir sabah uyanamam bile bu çok acıttı. Sonra kısa bir ara veriyoruz çaylarımızı yudumluyoruz sessizlik oluyor o sırada benim aklıma acaba bende bu kadar yorgun muyum diye kontrol etmek geliyor. Bunu bile aklıma gelince yapıyorum. O kadar mı hiç mi zaman yok kendine tükendi mi her şey hani o kalbini koparıp verdiklerin.
Devam dedi kral vurula vurula büyüyor insan ne kadar doğru dalından taze koparıla koparıla sonuna kadar açıyoruz insanlara içimizi sonuç elde var sıfır. Bunun söylememek için felek ve çember ilişkisi sağlam olmalı insanın diyor. Ne tecrübe bu Allah’ım bıkmak usanmak ağlamak haykırmak beklemek özlemek güzel şeyleri insan ne kadar verirse o kadar gider ruhtan bedenden o kadar ezilir yüreği. Bırak diyor giden gitsin sen çay koy kızım yine gözler doldu. Çok şehir gezmek çok insan görmek seni döve daha çok döver sonra sana döner söver. Böyle bir şey hayat kime ne vermiş ki sana verecek.
Uzan şöyle hayat giden kim döndü geriye de ben elimi kolumu sallayarak döneceğim geriye. Aydınlansın istedim bütün kötülükler mottomuz oldu biliyorum yazılarımızda ama üç günlük dünya için beş günlük gayrete çabaya gerek varmı bilemedim. Sen olmasan da oluyor biraz peynir biraz ekmek bir bardak çay olsun yeter. Kimseye geçemedi sözüm benim yetmiş yıl. Bir yetmiş daha yaşasam yine yetmez yine diyor. Biz kimiz senin yanında koca çınar çok yol var çok can çok kalp var.
Sarılasım var sana geride bıraktığım ömür sıkı sıkı, hıçkıra hıçkıra ağlayasım var. Dizinin dibinde oturup şimdi neler yapmalıyız diyesim var mesela. Kimse ne Ferhat ne şirin herkes kendi kendisi gibi olsun diyor. İnsanın insana hasret kaldığı toprağın suya adamın adama kadının kadına ihtiyaç duyduğu günlerde çatlamış bir toprak gibi diyor toplum; herkes kendine iyi baksın yeter.