BİR ÖMRÜN HİKÂYESİ
Sefaletin içine açmışım gözlerimi,
Yazılanlar dosdoğru anlayın sözlerimi.
İsmail HAYAL

Bu şehre geldiğim 1997 yılından bu yana tam 28 koca bir ömür geçti. Bu sürede Kürtün, Gümüşhane Kocayokuş ve Gümüşhane Merkez’de birçok okulda öğretmen ve idareci olarak görev yaptım.
Bu asil görevimin yanında ait olduğum bu güzel şehre yeteneğim ölçüsünde yazılarımla, şiirlerimle ve çıkardığım 21 eserimle katkı vermeye çalıştım. Bu şehrin delisi, velisi, okumuşu, cahili ile her fırsatta oturdum sohbet ettim.
Kimi zaman takdir çoğu zaman tenkit yedim. Ama bu şehre olan sevdamdan asla vazgeçmedim. Üstad dediğim, elini öptüğüm, çıkardığım her eserin kapağında ve içinde yer verdiğim yaşı bir asra yaklaşan “bu dağ köyünden geldi burada isim yaptı” gibi hak etmediğim mobbinglere uğradım.
Sevenim olduğu gibi sevmeyenim de oldu. Buna rağmen asla vazgeçmedim. Zenginle muhtaç arasında köprü olarak hayır müessesini kurarak onlarca öğrencinin okumasına vesile oldum.
Sizleri hayatımın bir özetini beyitler halinde sunuyorum. Beni sevseniz de sevmeseniz de ben bu şehrin delisiyim ve herkesi çok seviyorum. Allah’a emanet olunuz.
BİR ÖMRÜN HİKÂYESİ
Alın size yazayım bir ömrün hikâyesi,
Ömür denen demirden paslı bir can kafesi.
O günler hafızamda acı tatlı yaşandı,
Gözüme kanlı yaşlar doldu doldu boşandı.
Köhne harabe evde bir tandırın başında,
Annem Halime Sultan henüz yirmi yaşında.
Bir hastalık nüksetmiş mühür vurmuş diline,
Seneler nakış nakış nasır tutmuş eline.
Altmış dokuz Mayıs’ın yirmi üçüncü günü,
Bir koç kesmiş babam, hemen kurmuş düğünü.
Sefalete doğmuşum tarihi var başında,
Bir zamanlar doymuşum kuru ekmek aşında.
Bir karanlık dehlize açmışım gözlerimi,
Yazılanlar dosdoğru anlayın sözlerimi.
Altı çocuk sersefil biri ağlar beşikte,
Biri kuzu peşinde biri oynar eşikte.
Altımızda bir hasır üstümüzde yün yorgan,
Sırtımızda bir şelek ottan yapılmış urgan.
Her birimiz perişan yün döşekte uyuduk,
Babamız gurbet elde ağlayarak büyüdük.
Yolunu gözler idik bugün yarın gelecek,
Altı kardeşin yüzü o gün biraz gülecek.
Heybemizde lor ekmek önümüzde kuzular,
Gönül dersen sınırsız neler neler arzular.
Üstümüzde bembeyaz bulutlar yorganımız,
Yüce dağlar meskendi yara her bir yanımız.
Öküz çeker bir yandan bir araba ederi,
Ekin inmiş harmana bereket alın teri.
Temmuz Ağustos ayı güneş yakar kavurur,
Patoslar ekinleri gökyüzüne savurur.
Anbarlar tıka basa yonca dolu merekler,
Yağ basılmış varile bol sahanlı terekler.
Alkarılı masallar ruhumda ince sızı,
Battal Gazi destanı Tekfur'un güzel kızı.
Koltuk altında tezek okul epey uzakta,
Yabanlar koku alır av tutulmuş tuzakta.
Babam Hoca Ahmet'in uyurdum dizlerinde,
Bir umudu görürdüm o yorgun gözlerinde.
Çayır yonca boy vermiş babam tırpan savurur,
Harmanda patos vurur güneş yakar kavurur.
Gözelerde demlenir muhteşem çayın tadı,
Doğada börtü böcek envai çeşit adı
Bacalarda ot balya basılırdı mereğe,
Beş numara gaz lamba asılırdı tereğe.
Sac üstünde gavurga yağlı golok yanında,
Ablam masal uydurur anlatırdı anında.
Zemheri yaman eser ayazdı geceleri,
İrşadi'den deyişler mest eder heceleri.
Altmış yetmişli yıllar gurbet kaderimizdi,
Elde avuçta yoktu bu bizim kederimizdi.
Babam köy odasında Ağlar Baba'dan okur,
Anam el tezgâhında yünden cecimler dokur
Yer sofrası kurulmuş sinide ekmek aşı,
Gavut, dırma, lor dolma, haşıl çekiyor başı.
Duvarda gaz lambası bazen fiske yanardı,
Toprak damın üstüne güvercinler konardı.
Sene yetmiş yedide kuşluk vaktinden erken,
Her şey geride kaldı Trabzon'a giderken.
Rahmetli Kor Fayık'la yükü kasaya sardık,
Sarıçiçek, Akhisar, Arduç, Sobran'a vardık.
Bir kasanın üstünde erkenden düştük yola,
Kar Tünelinden geçtik Hamsiköy'de bir mola.
Tarihi İpek Yoldan Zigana Köy’den geçtik,
Hamsiköy sütlacından yiyip öylece geçtik.
Zigana'dan aşağı kıvrılıp döne döne,
Akşamın bir vaktinde inmiştik Trabzon'a.
Gurbetimiz Trabzon bu şehrin kapısıydı,
Mahalle Arafilboy bir devrin yapısıydı.
Gümüşhane yıllardır olmuş ata ocağı,
Trabzon ezel ebed açmış bize kucağı.
Boztepe eteğinde tarihin bir dokusu,
Arafilboy içinde kesif yosun kokusu.
Hoca Anne yukarda Deli Zehra geride,
Sebzeci Hacı Murat, Takoz Burhan beride
Çoğu yukarı yerli ekmeğinin peşinde,
Pamuk şeker yapıyor Abdurrahman elinde.
Ali Rıza Kalaycı bakkalı gaz kokuyor,
Merdivenler başında bir kız çeyiz dokuyor.
Berber Kambur Mehmet’in küçücüktü dükkânı,
Hüseyin Kurnaz oğlu kıpkızıl aktı kanı.
Sağır balıkçı vardı hamsi istavrit satar,
Etrafında çilingir sofra kurulmuş yatar.
Feleğin Kahvesi'nde demli çay tadımında,
Garip Dayı manavı Çömlekçi adımında
Babam sepet hamalı sırtında epeyce yük,
Meydan Nemkol'ün önü çilesi dersen büyük
İstavrili Ziya'nın Cumhuriyet Bakkalı,
Tekel'den çay sigara taşır idim okkalı.
Âşıklar Park önünde boya cila yirmi beş,
Avni Aker'de maçlar kalede Şenol Güneş.
Aga Mıstık perişan üstüne sinek konar,
Berbat Süleyman hasta zemheri ayı donar.
Kadınlar Pazarı'nda tezgâhta onca ürün,
Aga Kazım'la Recep, Yakup'u orda görün.
Rüştü'nün fırınında peynirlinin kokusu,
Kemeraltı Çarşı'nın o muhteşem dokusu.
Çarşı Cami'nde huşu Müftü Cami'nde zikir,
Kelkitli Hamal Hasan beyninde onca fikir
Çolağın Fırınında nar kızarmış ekmekler,
Tahta sini üstünde yağsız tuzsuz yemekler.
Kuzgundere içinden ..oklu dere akıyor,
Kadınlar Pazarı'nda bir tezgâha bakıyor.
Seyyar satıcı idi çoğu sepet hamalı,
Ayaklarda cızlavut pantolonlar yamalı.
Amcam Recep Hayal'in hayrandım nur yüzüne,
Koz Helvacı Kâzım’ın bayılırdım sözüne.
Maşatlık'ın düzünde ilkokulu okuduk,
Ömür denen gergefte biz çileyi dokuduk.
Anam önlüğü dikmiş ablam elimden tutmuş
Sırtıma bezden çanta defter kalem unutmuş
Okumak tek kurtuluş o hayale dalmışız,
Vardık Yunus Şişman'a epeyce geç kalmışız
Uğraşamam seninle dedi epeyce kızdı,
Gözümden iki damla aşağı doğru sızdı.
Ve verdim yaygarayı epey zaman ağladım,
Sanki dere misali ağladıkça çağladım.
Osman Nuri Tonyalı kulak verdi sesime,
Dünyalar benim oldu can oldu nefesime.
Okul için ağlayan bu çocuk okuyacak,
Hayat denen gergefe umudu dokuyacak.
Geçtim arka tarafa kimse bakmaz yüzüme,
Tahtada ne gördümse yazdım onu özüme.
Kaderimi elimle bir sahifeye çizdim,
İyi güzel ne varsa âdeta destan dizdim.
Foto Nimet ablaya hep birlikte poz verdik
Ve o gün kendimize Allâh için söz verdik.
Seneler geldi geçti İsmail Kılıç ile
Seksen bir senesinde getirdim aşkı dile.
Eski Erzurum yolu kırkmerdiven çıkardık,
Boş arsalarda maçlar oynar oynar bıkardık.
Ayakkabı boyardım Meydan'da, Suluhan'da,
Ekmeğe katık ettim yumurtayı sahanda.
Ortaokul Atatürk ikinci durağımız,
İnancım tek tesellim bu yolda burağımız.
Sebahat Şişman ile okudum hem de yazdım
Önümde engelleri büyük sevdamla kazdım.
Bir küçücük domates öğün ekmek arası,
Kir ve pasın içinde sol yanımda yarası.
Kaymaklı Kavakmeydan yalınayak yürüdüm,
Aç susuz bir vaziyet yürüdükçe çürüdüm.
Foto Nimet Abla'nın onca kedisi vardı,
Yazlık sinemasının arka kısmı duvardı.
Köfteci Cemil Aga tükürük köfte satar,
Bir gariban ceketsiz gece parklarda yatar.
Emek Sineması'nda Malkoçoğlu oynuyor,
Bayburtlu Hüseyin'in süt mısırı kaynıyor.
Kont Fahrettin filinta Ayhan Işık bıyıklar,
Takoz kafayı çekmiş Maşatlık’ta uyuklar.
Ganita sahilinde volta atıyor kızlar,
O günleri andıkça gönlüm derinden sızlar.
Burnumuzda etkisi Moloz'da çöp kokusu,
Kemeraltı içinde tarihin renk dokusu.
Çarşı Cami hüzünlü varıp secdeye vardım,
Sabah namaz vaktinde Allah'ıma yalvardım.
Varsam Şişko Kenan'a Ortahisar yanıyor,
Avni Aker nerede sorsam kalbim kanıyor.
Kaymaklı'dan erkenden kalkar öyle yürürdüm,
Sırtımızda onca yük içten içe çürürdüm.
Seksen dört senesinde Sanat Motor Bölümü,
Daha ilk ders gününde görecektim ölümü.
Benim yol haritası karpit kazanı oldu,
Öyle dayak yedim ki ağzım burnum kan doldu.
Atapark'ta arasam çocukluk günlerimi,
Görür müydüm o günden bilmem bugünlerimi.
Çaykaralı Seyfettin dükkânında çalıştım,
Hayat denen muamma çalıştıkça alıştım.
Sene seksen dokuzda Ankara gurbet oldu,
Dört yılda paramparça gülen yüzümüz soldu
Hayallerime doğru yol aldım Ankara'ya,
Gayemiz adam olmak merhem olmak yaraya.
Üç öğretmen yanına sığındım ders çalıştım,
Dört yılın en sonunda bu hayata alıştım.
Doksan dört senesinde aldım ele kalemi,
Kars Kağızman'da gördüm, sanki başka âlemi.
Ve öğretmen olmuşum yirmi altı yaşında,
Aras'ın kenarında kara tahta başında.
Bir gözenin suyundan semaver çay demledim,
Aydınkavak Köyü'nde koyun kuzu yemledim.
Bir virane lojmanda iki Antepli ile
Başladı acı tatlı heybemde onca çile.
Kara tahta başında okuttum hece, hece,
Terör dağlarda gezer ölüm kusuyor gece.
Bir sobanın içinde tezekle geven yanar,
Çocukları gördükçe benim yüreğim kanar.
Vatan, millet aşkını işledim nakış nakış,
Her birinin gözünde bir başka nurlu bakış.
Doksan yedi yılında göründü Gümüşhane,
Kürtün Kırgeriş Köyü Mindizli mahalline.
Pırıl pırıl çocuklar bir ateş gözlerinde,
İnsanları dört dörtlük muhabbet özlerinde
Doksan üç senesinde büyük sınavı verdik,
Doksan dörtte Kağızman önüne postu serdik
Doğu'nun çiçekleri heyhat bende açacak,
Tomurcuklar fidana fidan meyve saçacak.
Tandır isi boyamış aydan aydın yüzleri,
Merhamete susamış cıvıl cıvıl gözleri.
Güneşin doğduğu yer terör pusuyu kurmuş,
Uzak bir dağ köyünde bir öğretmeni vurmuş
Andımızı okuduk sevdik ve sevdalandık,
Ay yıldızlı bayrakla rüzgârda dalgalandık.
Gün oldu peksimetle kuru soğanı yedik,
Ölüm olsa sonunda hak ve hakikat dedik.
Sabır denen tespihin şükür her tanesinde,
Umut ektik severek muhabbet hanesinde.
Doksan yedi yılında gurbet vademiz doldu,
Gönlüme bahar gibi vatan hasreti doldu.
Kürtün Kırgeriş Köyü Mindizli Mahallesi,
Gündüz ile Köse’ler, Meral’ler sülalesi.
Birleştirilmiş sınıf beş sınıf bir arada,
Beş yılı yaşamışız hayat dersen burada.
Vatan millet sevdası rehberimiz Hak oldu,
Bereketli topraklar sebze meyvesi boldu.
Şahin Meral bakkalı yanında da kahvesi,
Her sabah kulağımda akan derenin sesi
Hele bir bak aynaya gerçekten bu sen misin
Elli beş sene sonra maziye küser misin
Kul Hayali onca yıl acı baldıran içti,
Ömür denen bir tırpan önüne aldı biçti.