24 KASIMI GERÇEK KUTLAMAK İÇİN
Ülkelerin gelişiminde en önemli iki etken eğitim ve denetimdir. Bu iki etkeni de doğrudan etkileyen ve ülkelerin adeta aynası olan ise öğretmenlerdir. Bir toplumun medeniyet seviyesini anlamak istiyorsanız sokaklardaki binalara değil, eğitim kalitesine ve bu eğitimi sunan öğretmenine nasıl davrandığına bakmak gerekmektedir.
Her yıl 24 Kasım’da öğretmenleri saygı ve minnetle hatırlıyoruz. Bu değer görmeyi fazlası ile hak ediyorlar. Ancak her yıl aynı gerçeği de görmezden geliyoruz: Bu ülkede öğretmen, en çok alkışlanan ama değeri en az bilinen mesleklerden biri haline geldi.
Sahnede çiçekler, sosyal medyada övgü dolu sözler, kürsülerde büyük laflar. Ama perde kapanınca geriye kalan; geçim sıkıntısı, tükenen sabır ve saygı krizinin gölgesinde, herşeye rağmen görev yapmaya devam eden öğretmenler.
Bugün Türkiye’de genç bir öğretmen, mezun olduğu gün “atanabilecek miyim?” kaygısıyla başlıyor hayata. Atanan ise bu kez “geçinebilecek miyim?” sorusuyla mücadele ediyor. Ve ikisinin ortak noktası şu: Ne yazık ki hiçkimse öğretmenliği güvenli ve gelecek vadeden bir meslek olarak görmüyor.
Gerçeklerle yüzleşelim:
Öğretmen maaşları, enflasyon karşısında hızla eriyor. Kiralar maaşı gölgede bırakacak seviyeye geldi. Ek iş yapan öğretmen sayısı her geçen yıl artıyor.
Bir öğretmenin ders bittikten sonra özel ders koşturmasına, nöbet gününü hesaplayarak ay sonunu getirmeye çalışmasına “mesleki itibar” denmez.
Bu olumsuz tabloya rağmen “Öğretmenlik kutsal meslektir” düsturu ile, her türlü olumsuzluk içerisinde mesleğini devam ettiren, eli öpülesi idealistlerimiz de var.
Olayın bir diğer yüzü de okullardaki durum. Eskiden öğretmenin sözü kanun gibiydi; şimdi çoğu okulda öğretmenin sözü, velinin şikâyetiyle baskılanıyor.
Öğretmen öğrencisini disipline etmeye çekiniyor. Veliler eğitimi öğretmene değil, cep telefonu ekranına emanet ediyor.
Toplumun genelinde oluşan saygı erozyonu, en çok öğretmenin üzerine çöküyor. Evinde temel eğitimini veremediği çocuğuna, eğitimcinin herşeyi vermesini isterken, çocuğunun rahatının bozulmasını da istemiyor. Sanki öğretmen çocuğu hiç zorlamadan, bilgisayara program yükleyecek.
Bir öğretmenin sınıfta sözünü geçirebilmesi için; devletin, toplumun ve velinin arkasında durması gerekir. Bugün öğretmen çoğu zaman yalnız bırakılıyor. Oysa öğrenci, yanlız bırakılan ve baskı altına aldığı öğretmenin sözünü, artık asla dikkate almayacaktır. Bu durumda kaybeden ise önce o öğrenci ve ailesi, sonra ise toplum olacaktır.
Öğretmeni güçlendirmeden eğitim sistemi ile ilgili hiçbir reform başarıya ulaşmaz. Çünkü okulun ruhu yöneticilerde değil, öğretmenlerdedir.
Gerçek bir çözüm için:
Öğretmen maaşları insanca yaşam seviyesine çekilmelidir.
Öğretmene hukuki ve idari koruma sağlanmalıdır.
Siyasal dalgalardan arındırılmış, stabil bir eğitim politikası oluşturulmalıdır.
Atama bekleyen genç öğretmenlere, her türlü şüpheden uzak, şeffaf, adil bir sistem kurulmalıdır.
Bunlar bir lütuf değil, eğitimin var olabilmesi için zorunluluktur.
Türkiye, öğretmenine hak ettiği değeri vermedikçe, gerçek anlamda kalkınamayacaktır. Öğretmenini yoran, yıpratan, yalnız bırakan bir ülkenin geleceği de aynı yorgunluğun izlerini taşır.
24 Kasım’da çiçek vermek kolaydır.
Zor ve doğru olan, 365 gün boyunca öğretmenin emeğine, onuruna ve geleceğine sahip çıkmaktır. Millet olarak bu durum öncelikli görevimizdir.
Her türlü zorluğa rağmen, görevinin gereklerini yerine getirmeye çalışan, tüm öğretmenlerimizin günü kutlu olsun…
24.11.2025 Av. Ali Haydar Dereli