Şiddetin Gölgesi Gümüşhane’yi Sardı!
Gümüşhane son günlerde ardı ardına yaşanan talihsiz olaylarla adeta ağır bir sınavdan geçiyor. Kelkit’te 29 öğrencinin ve bir öğretmenin zehirlenmesiyle başlayan süreç, olayın kamuoyuna duyurulmasının hemen ardından gazeteci Nihat Zeyrek’e yönelen sözlü tehdit ve baskılarla farklı bir boyut kazandı. Toplumun bilgi alma hakkını yerine getiren bir gazetecinin hedef haline getirilmesi, şehrimiz adına düşündürücü olduğu kadar ürkütücüdür de. Sağlık gibi, çocuklar gibi, eğitim gibi hassas bir alanda yaşanan sorunları dile getirmek suç değildir; aksine gazeteciliğin ve toplumsal sorumluluğun doğal bir gereğidir.
Üzerine, Gümüşhane Üniversitesi’nde yaşanan rehine krizi… Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nde görevli bir personelin, bilinmeyen bir nedenle bir kadın memuru tabanca ile rehin alması, bulunduğumuz noktayı bütün çıplaklığıyla gösteriyor. Sessizliğin içindeki tek el silah sesi, yalnızca bir binayı değil, aynı zamanda şehirdeki güven algısını da derinden sarstı.
Ve yetmedi…
Boşanma aşamasındaki eşinin bıçaklı saldırısına uğrayan kadın… Şehrin merkezi, Karaer Mahallesi’nin ortasında yaşanan vahşet… Vatandaşların müdahalesiyle engellenen bir cinayet girişimi… İki çocuğun gölgesinde kalan bir annenin yaşam savaşı…
Tüm bunların üstüne, genç bir evladımızın gece yarısı hayatına son vermesi… Henüz hayatının başında olan H.K.’nin sessiz çığlığı, hepimizin yüreğinde acı bir iz bıraktı.
Bütün bu olayları bir araya koyduğumuzda şu soruyu kendimize sormaktan kaçamayız:
Gümüşhane’de neler oluyor? Biz nasıl bu hale geldik?
Kadına Şiddet: Eğitim Var, Farkındalık Var… Peki Neden Hâlâ Bitmiyor?
Her gün kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi için eğitimler veriliyor, farkındalık programları düzenleniyor, kamu spotları hazırlanıyor. Fakat sahadaki gerçeklik, işlerin hiç de anlatıldığı gibi gitmediğini gösteriyor. Sorun yalnızca bilgi eksikliğinde değil; öfke kontrolü, stres yönetimi, aile içi iletişim, ekonomik baskılar ve psikolojik yüklerde düğümleniyor.
Tam da bu noktada hatırlamamız gereken kadim bir söz var:
“Öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kızarır.”
Bugün bir öfke anında yapılan bir hareket, yarın bir insanın hayatına, bir ailenin geleceğine, bir toplumun huzuruna mal olabiliyor. Bu nedenle öfkeyi kontrol etmek sadece bireysel bir sorumluluk değil; toplumsal bir zorunluluktur.
Sebep ne olursa olsun kadına şiddet kabul edilemez.
Anlaşamıyorsanız ayrılırsınız; herkes kendi yoluna gider. Ama kimsenin kimseyi incitmeye, hele ki canına kast etmeye hakkı yoktur.
Madde Bağımlılığı: Sessiz Bir Yangın Büyüyor
Son dönemde Gümüşhane’de sadece şiddet olayları değil, madde bağımlılığı da tehlikeli bir şekilde artıyor. Sokaklarda, metruk binalarda, okul çevrelerinde… Sessiz ama sinsi bir tehlike gençlerimizi hedef alıyor.
Bu şehirde aileler çocuklarını güvenle büyütmek isterken, uyuşturucu baronlarının, torbacıların, zehir tacirlerinin gözünü diktiği ilk yer maalesef gençlerimiz oluyor. Çünkü biliyorlar ki genç zihin, en kolay kırılabilen, en hızlı bağımlı hâle gelebilen zihin.
Genç bir insan maddeye bulaştığında yalnız kendini değil, ailesini, geleceğini, hatta toplumun bütününü yaralıyor.
Bir anda derslerinden kopuyor, hayallerinden kopuyor, kendinden kopuyor.
Gümüşhane’nin geleceği olan gençlerimizi böyle bir karanlığa terk etme lüksümüz yok.
Gençlerimizi korumak, sadece bir tercih değil; bir zorunluluktur.
Onlara sahip çıkmak; sokaktan, kötü arkadaş çevresinden, uyuşturucu tacirlerinden uzak tutmak hepimizin sorumluluğudur.
Aileler daha dikkatli olmalı, okullar daha uyanık olmalı, güvenlik güçleri daha kararlı olmalı, mahalle kültürü daha güçlü olmalı.
Madde bağımlılığı bir kişinin değil, bir neslin sessiz çığlığıdır.
Ve bu çığlığı duymazdan gelirsek, yarın çok geç olur.
Gümüşhane, Güvenli Bir Kent Olma İddiasını Kaybediyor mu?
Yıllardır sakinliğiyle, huzuruyla, güvenilirliğiyle anılan Gümüşhane, son haftalarda bir güven bunalımının ortasında. Bir şehirde gazetecisi susturuluyorsa, kadınları bıçaklanıyorsa, kampüslerinde silah sesleri yankılanıyorsa, gençleri umutsuzluğa kapılıp hayatlarına son veriyorsa ve madde bağımlılığı yayılıyorsa…
Bu tabloyu “tesadüf” diye geçiştiremeyiz.
Ama unutmayalım:
Kentleri karartan olaylar değil, o olaylara karşı susanlardır.
Birbirimize Yeniden Dokunmanın Zamanı
Bu şehir küçük olabilir fakat küçük şehirlerin en büyük gücü dayanışmasıdır. Birbirine sahip çıkan bir Gümüşhane, hiçbir karanlığa teslim olmaz.
Belki de artık durup birbirimize şu soruyu sormalıyız:
“İyi misin?”
Bu soru bazen bir şiddeti durdurur, bir bağımlılığı engeller, bir genci hayata bağlar.
Gümüşhane’nin bu karanlık tabloyu aşacak gücü var. Yeter ki susmayalım, görmezden gelmeyelim, yanlışa ortak olmayalım. Çok geç olmadan sorunlarla yüzleşmeli, gençlerimize ve kadınlarımıza sahip çıkmalı, insan hayatını merkeze alan bir şehir kültürü inşa etmeliyiz.
Çünkü bu şehir bizim…
Ve biz, ancak birbirimize sahip çıktığımızda güçlüyüz.