FEDERASYONUN BAHİSLE İMTİHANI
Bir zamanlar statların kapısından içeri adım attığımızda yüzümüze çarpan bir sıcaklık vardı. Binlerce insanın aynı anda attığı nefes, tribünleri dalga dalga ısıtırdı. O nefes umut kokardı, sevinç kokardı, samimiyet kokardı. Tribünlerde bir çocuğun elindeki bayrak, rüzgârda savruldukça sanki bütün şehir o bayrağın ritmine ayak uydururdu. Bir gol olduğunda tanımadığımız bir adamın boynumuza sarılması bile bizi rahatsız etmezdi; çünkü o an herkes birbirinin kardeşiydi.
Şimdi ise tribünlere bakan bir insanın gözleri aynı şeyi görmüyor. O sıcaklık buz kesmiş. Bayrağın yerini telefon ekranları almış; bahis oranları, hileli kuponlar, kirlenen skorlar… Çocukların hayranlıkla izlediği futbolcuların yerine, kirli para düzenlerinin gölgesinde yaşayan, her adımı şüpheyle izlenen bir futbol dünyası yerleşti.
Futbolun ruhunu öldürdüler. Her Pazar gününü iple çeken cefakar vefakar taraftarın emeğini çaldılar umutlarını bitirdiler güvenini yok ettiler.
Bizim ellerimizle değil… Ama bizim gözümüzün önünde.
Bu sadece futbolun çürümesi değil; bu, toplumun çürümesidir.
Futbolun içine sızan bahis çarklarının sesi artık öyle gürültülü ki, tribünlerdeki tezahürat bile bastıramıyor.
Dalga dalga skandal ortaya saçılıyor. Kimler yok ki bu kirli çarkın içinde.
Bir maç izliyorsunuz, herkesin yüzünde aynı gerilim: “Bu maçta ne dönüyor?” sorusu. Çünkü biliyoruz ki, bazı maçlar artık sahada değil, bilgisayar ekranlarının arka planında, kapalı kapıların ardında, karanlık odalarda yazılıyor.
Bir örnek düşünün:
Bir genç oyuncu var. 19 yaşında, ailesi yıllarca onun forma giydiği takımı desteklemiş, umut bağlamış. Çocuk sahaya çıktığında kalbi küt küt atıyor; bir yandan hayalini yaşıyor, bir yandan sorumluluğunu… Ama arka planda kirli paranın gölgesi dolaşıyor. Birileri onun koşamayacağı bir pozisyonu, topa vuramayacağı bir anı, yapamayacağı bir hatayı çoktan “oranlara” yansıtmış. Genç oyuncunun emeği, alın teri, umutları… birilerinin masa başında attığı bir tıkla hiçe indiriliyor.
Bir hakem düşünün. Yıllarca çalışmış, binlerce maç yönetmiş. Bir maçta verdiği kararla yüzlerce insanın geleceğini etkileyebilir. Ama artık verdiği her karar sorgulanıyor. Bir sarı kart gösterse “bahis için yaptı” diyorlar. Göstermezse “aldı parayı” deniyor.
Bu güvensizlik duvarı o kadar yükseldi ki, kimse kimseye inanmaz hâle geldi.
Bir de tribünlere bakalım:
Eskiden tribünde kızan, sevinen, bağıran insanlar vardı.
Şimdi tribünde telefonuna gömülüp “kaç kaç bitti?” diye soran insanlar türedi.
Gol olduğunda sevinmek yerine “kupon yattı mı?” diye bakan kitleler var.
Bu, futbolun doğal bozulması değil; sistematik bir çürümenin sonucu.
Bir ülkede adalet zedelenirse, spor da zedelenir.
Bir ülkede ahlak değersizleşirse, sahadaki mücadele de değersizleşir.
Bir ülkede para en büyük güç olursa, sevgi, emek ve fedakârlık kaybolur.
Futbol bugün bir ayna görevi görüyor. O aynaya baktığımızda gördüğümüz şey, sadece bozulmuş bir spor düzeni değil; aynı zamanda yozlaşmış bir toplum yapısı. Artık kimse doğruya güvenmiyor. Her şeyin arkasında bir oyun, bir tezgâh, bir kazanç kapısı aranıyor.
Ve en kötüsü; insanlar buna alıştı.
Koku öyle yayıldı ki, kimse artık burnunu tıkamıyor.
Futbol Federasyonu bugün belki de tarihinin en zor dönemini yaşıyor. Çünkü artık temizlik yapmak bir tercih değil, bir zorunluluk.
Ucu kime dokunacaksa dokunsun!
İster bir kulüp başkanına dokunsun, ister bir hakeme, isterse yıllardır görünmez iktidar kurmuş güç odaklarına…
Bu pislik temizlenmezse, futbol denen o güzel oyun için bir geleceğimiz kalmayacak.
Temizliğin bedeli ağır olabilir.
Karşı çıkacaklar olacaktır.
Tehdit edenler, susturmaya çalışanlar, engel koyanlar…
Ama kirin üstünü kapatmak artık bir çözüm değil.
Koku her yere sinmiş durumda.
Biz bu oyunu kaybettik…
Ama yeniden kazanabiliriz.
Futbol sevgimizi çalanlara karşı ayağa kalkarsak, sahadaki adaleti yeniden sağlayabiliriz. Bu oyun çocukların gözlerinde yeniden ışık olabilir. Tribünler yeniden bir festival alanına dönüşebilir. Bir gol olduğunda tanımadığımız bir insanın bize sarıldığı o günler geri gelebilir.
Futbola yeniden inanmak istiyoruz.
Temiz, dürüst, alın terinin konuştuğu bir futbol…
Futbol Federasyonu artık bu çamura bir son vermek zorunda. Çünkü top artık ayaklarda değil; kirli bir düzenin ellerinde. Ve bu eller temizlenmediği sürece çimlerin rengi bile eskisi gibi yeşil görünmeyecek.
Biz bu oyunu geri istiyoruz.
Biz sevdamızı geri istiyoruz.
Biz çocukluğumuzu geri istiyoruz.
Aksi hâlde, tek bir cümle kalacak geriye:
“Yazıklar olsun… Hem bu oyunu kirletenlere hem de buna göz yumanlara.”