Canboğul (28)

Karlı günler birbirini kovalıyordu. Zigana Geçidi’nde kar bir metreyi bulmuştu. Ciharlı’ya kadar kar inmemişti ama köyün yukarısı karla kaplıydı. Karlı günlerin ardından açan güneş, insanlara umut veriyordu. Güneş onlar için hayattı, mutluluktu. Aşırı soğuk olmasa da geceleri iyice düşen hava sıcaklığı Ciharlı’daki damlarda küçük küçük buz sarkıtlarına neden oluyordu. 

Laz Hasan’ın kahvesi yine kalabalıktı. Kış günü yapılacak herhangi bir iş olmadığı için sabah kahvaltısını yapan erkekler, doğruca Laz Hasan’ın kahvesine geliyordu. Muhtar İdris’in yaptığı duyuru üzerine her evin en yaşlı erkeği soluğu kahvehanede alıyordu. Ocağa yakın kurulan bir masa ve arkasındaki minderli sandalye kahveye gelenlerin dikkatini çekiyordu. Laz Hasan, masanın ne için kurulduğu sorusuna “Birazdan görürsünüz” cevabını veriyordu. Ömer ise içilen çayların bardaklarını topluyor, ocağa yıkanması için koyuyordu.

Öğle namazından sonra kahvehanenin kapısı açıldı. Önde Hoca Mehmet Efendi, arkasında muhtar İdris içeri girdi. Herkes ayağa kalktı, birbirlerine şaşkınlıkla baktılar. Hoca Mehmet Efendi’nin kahvehanede ne işi vardı? Onun kahveye geldiği hiç görülmemişti. “Selam” veren Hoca Mehmet Efendi’nin selamını kahvedekiler sağ ellerini kalplerinin üzerine götürerek “Aleyküm selam” dediler. Laz Hasan:

-Buyur Hocam, diyerek, hazırladığı masa ve sandalyeyi gösterdi. Boş bir sandalye daha alarak masanın yanına muhtar İdris için koydu. 

Hoca Mehmet Efendi, eliyle işaret ederek, herkesin oturmasını istedi. O oturunca kahvedekiler de oturdular. Gözler Hoca Mehmet Efendi’deydi. “Neden gelmiş, niye gelmiş? Bu işin içinde bir iş var ama ne? Yoksa muhtar İdris salma parası toplayacak da Hocadan yardım mı istemiş? Yok canım daha neler?”

Laz Hasan, Hoca Mehmet Efendi ile muhtar İdris’e çayları kendisi verdi. Diğerlerinin çaylarını ise Ömer dağıttı. Kahvehanede çıt çıkmıyordu karıştırılan çayların sesinden başka. Sessizce çaylar içildi. Muhtar İdris, ayağa kalktı:

-Komşular, değerli Hoca Mehmet Efendi’miz sizlere bir şeyler söyleyecek dikkatlice dinlemenizi istiyorum.

Hoca Mehmet Efendi, sakalını sağ eliyle sıvazladı. Kahvede herkese göz gezdirdikten sonra:

-Öncelikle sorayım, nasılsınız komşular?

Hepsi bir ağız olmuş gibi:

-Sağ olun hocam, sizlere duacıyız.

-Allah duanızı kabul etsin.

Yine bir ağızdan:

-Amin, dediler.

-Komşular, beni dikkatlice dinlemenizi istiyorum. Atalarınız anlatmıştır. Yıllar önce bir genç kız ve bir genç delikanlı yüzünden köyümüzden dışarı kız vermek yasaklanmıştı. Bu yasak köyümüzde bir töre haline getirildi. Diyelim ki, Laz Hasan’ın oğlu, komşumuz Zigana’dan bir kızı sevse alamıyoruz. Diyelim ki, Mahmut ağanın kızı Zigana’dan bir delikanlıya gönül verse vermiyoruz, değil mi?

-Evet Hocam!

-Çevremizde nice komşu köyler var. Öyle zaman oluyor ki, sürülerimiz onların yaylasında, onların sürüleri bizim yaylamızda otluyor. Buna ne komşu köyler ne de bizler bir şey söylemiyoruz. Hatta onlara hayvan satıyor, onlardan hayvan alıyoruz. Öyle mi?

-Evet Hocam!

-Komşu köylerimizde cenaze oluyor, bizler gidiyoruz, bizim köyümüzde cenaze oluyor onlar geliyor. Öyle mi?

-Evet Hocam.

-Bayramlar geliyor, onlara gidiyoruz bayramlaşıyoruz, onlar bize geliyor, bayramlaşıyoruz. Öyle mi?

-Evet Hocam!

-Komşu köylerle bir olup, kemençeyle, türkülerle yaylaya çıkıyoruz. Öyle mi?

-Evet Hocam!

-Sen söyle bana bakayım Çolak Halil, oğlun Zigana’dan bir kız sevse ve “Ben ondan başkasıyla evlenmem” derse ne yaparsın?

Çolak Halil, sağa sola bakarak ayağa kalktı. Kahvedekiler, ne cevap verecek diye pür dikkat ona bakıyordu.

-Bilmem ki Hocam. Töremiz var derim herhalde.

-Sana, “Sevdiğim kızı alamazsam bu köyü terk ederim” derse ne cevap vereceksin?

-İşte onu da bilemem Hocam!

-Şimdi beni iyi dinleyin erenler. Bakın, Mustafa Kemal diye bir yiğit çıktı. Önce Samsun’a, oradan Amasya’ya, Erzurum’a, Sivas’a gitti. Neden? Bütün iller birlik olsun, beraber olsun diye. Bu düşmanları ülkemizden kovalım demedi mi?

-Dedi Hocam!

-Birlik olup düşmanı denize döktük mü?

-Döktük Hocam!

-Erenler, ben derim ki, artık bu töremizden vazgeçelim, komşu köylere de kız verelim, komşu köylerden de kız alalım.

Kahvedeki köylüler bir kez daha birbirlerine baktılar. Kimseden ses çıkmıyordu.  Aynı masada oturanlar, “Hoca Mehmet Efendi doğru söylüyor” diye fısıldaşıyorlardı. Muhtar İdris ayağa kalktı:

-Komşular, Hocamızın dediğini duydunuz. Hocamızın sözlerine karşı çıkan var mı? biraz bekledi, karşı olan var mı? Son kez soruyorum.

-Ben varım, dedi Çavuş Osman.

Herkes Çavuş Osman’a baktı.

-Neden karşısın Çavuş Osman?

-Şimdi Hocam, diyelim ki Zigana’daki bir delikanlıya kızımı verdim…. Tamam mı?... Tamam… Ben öldükten sonra kızımı alan delikanlı, benim bağımın bahçemin ortağı olmuyor mu?

-Oluyor?

-Niye ona kız vereyim de başka köyün adamını benim toprağıma ortak edeyim?

-İyi dinle Çavuş Osman, dedi Hoca Mehmet Efendi ve devam etti, bir de şöyle düşün, senin oğluna komşu köyden kız aldın, onun babası öldükten sonra senin oğlun onun toprağına ortak olmuyor mu?

-Oluyor.

-Senin oğlun ortak oluyor bir sakıncası olmuyor da komşu köydeki ortak olunca mı sakıncası var?

-Doğru dersin Hocam.

-Evet komşular, başka itirazı olan yoksa bu törenin kaldırılması için oylama yapacağım… 

Biraz bekledi. Karşı çıkan olmayınca:

-Törenin kaldırılmasını isteyenler?

Kahvedekilerin hepsi el kaldırdı. 

-Töre kaldırılmıştır. Laz Hasan, pilavın üstüne kavurmayı koy da herkes ağız tadıyla yesin.

Kavurmalı pilavlar ağız tadıyla yenildi, üstüne ayranlar içildi. Hoca Mehmet Efendi de yiyince kalktı. Kahvedekiler, Hoca kalkınca onlar da ayağa kalktılar. Muhtar İdris ile çıktılar.  

Muhtar, birlikte çıkan bekçiye:

-Davulunu al, köyün her tarafını dolaş ve “Başka köye kız vermemek, başka köyden kız almamak töresi kaldırılmıştır” diye ilan et, çoluk çocuk, kadın erkek herkes duysun, tamam mı?

-Tamam muhtarım.

Bekçi ayrıldıktan sonra:

-Hocam sizi evinize bırakayım. Sizin sayenizde bu töre kalktı, Allah razı olsun.

-Hepimizden muhtar. 

Xxx

Laz Hasan’ın kahvesinin önünde Temel kemençe çalıyor, horon oynanıyordu. Merminin bini bir paraydı. Mermi sesleri karşı yamaçlardan yankılanıyordu. Yakılan merminin haddi hesabı yoktu. Köy mermi seslerinden adeta inliyordu. 

Silah seslerini duyan kadınlar ne olduğunu bir türlü anlayamıyordu. Neler oluyor? Nedir bu silah sesleri. Sanki savaş çıkmış gibi silahlar bir türlü susmuyordu. Kadınlar, kızlar Laz Hasan’ın kahvesinin önünde toplanıyorlardı. Erkeklerin coşkulu bir şekilde horon oynamalarını bir türlü anlayamıyorlardı.

Kel Ahmet hem horona hem de kemençeye kendisini kaptırmış, Temel ile halkanın içerisinde hem dönüyor hem de söylüyordu.

Hoca Mehmet Efendi

Kaldırdı o töreyi

Kızlar gelin gidecek

Erkeklerse güveyi

Kız alıp kız verecik

Ardasa’nın köyüne

Bütün köyler davetli 

Bizim köyde düğüne.

Kadınlar, genç kızlar, Kel Ahmet’in söylediği manilerden bir şey çıkarmaya çalışırken, bekçinin sesi duyuldu. Kemençe sustu. Horon durdu. Herkes bekçinin ne diyeceğine dikkat kesildi:

-Ey Ciharlılar, duyduk duymadık demeyin, başka köye kız vermemek, başka köyden kız almamak töresi kaldırılmıştır. Duyduk duymadık demeyin!

Silahlar bir kez daha konuştu. Köy adeta yıkılıyordu silah seslerinden. Temel yeniden çalmaya başladı. Kemençeyle horon halkası yeniden kuruldu. 

-Ana ne dedi duydun mu?

-Duydum, dedi Meryem ana.

-Yani?

-Yanisi şu, muradına erersin.

-Deme ana?

-Kulakların duymadı mı kızım, töre kalktı.

Ayşe ve bekar kızlar, evlerine koştular. Yöreye has kıyafetlerini giyerek kahvenin önüne geldiler. Laz Hasan:

-Komşular, bakın kızlarımız süslenip geldiler. Haydi sizler horonu bırakıp içeri gelin. Biraz da onlar oynasınlar. 

Öyle de yaptılar. Erkekler kahvehaneye girince yöreye has kıyafetlerini giymiş kızlar horon halkası oluşturdu. Horonun en başında ise Ayşe vardı. Ayşe, yörede en iyi oynayandı. Herkes onun oynadığı horonu hayretle izlerdi. Ama bugün bir başka oynuyordu Ayşe. Töre kalkmış, artık Can’ına kavuşacaktı. 

Kahvehanenin penceresinden dışarıyı seyreden gençler kendi aralarında konuşuyorlardı.

-Şimdi bu bizim kızlarla başka köyün gençleri evlenecek mi?

-He, evlenebilecek.

-Yani bu kızlar başka köye gelin gidecekler.

-Gidecekler.

-Olmaz arkadaş.

-Başka köyün kızları da bizim köye gelebilecek.

-Öyle mi?

-Öyle tabi.

-Bu güzel kızlar başka köye gidecek, biz başka köyün kızlarından alacağız öyle mi?

-Öyle değil, bu kızlardan birisiyle istersen evlenirsin. Birbirini sevenler evlenebilecekler.

-Ha, öyle desene.

-Koyum o kafaya Barhar yarmacası.

-O ne ula?

-Ardasa’da öyle derler.
 

(Devamı var)

YORUM EKLE
YORUMLAR
İbrahim Özdemir
İbrahim Özdemir - 3 yıl Önce

Teşekkür ederim Emre Bey. Söylediğiniz Parhar doğru ancak Barhar olarak yörede söylenir. Aslan için ayrı bir hikaye düşünüyorum. O aileden kimse kalmadı bu kadarını söyleyeyim. Selam ve sevgilerle. Yeniden ilginize teşekkür ederim.

Emre eren
Emre eren - 3 yıl Önce

İbrahim bey yine zevkle okuyoruz yazan ellerinize sağlık, "barhar(parhar)" Rumca da "yayla" demek. Ayrıca Salih bey köprüsü hikayenizi de zevkle okudum onun için de ayrıca çok çok teşekkür ederim. Yalnız orada hep merak etmişimdir salih bey oğlu vs yaşıyor mu? Kendi hesaplamalarıma göre 1910 doğumlu olsa gerek ve oğlu aslanı merak ediyorum yaşıyor mu? İnşaAllah Gümüşhane ye yolum düşerse hususi o köprüye gideceğim ve orada Salih beyi anlamaya çalışacağım. Kalın sağlıcakla. Saygı ve sevgilerle.