Ara
Gümüşhane
Açık
0°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,7031 %0.23
50,1678 %0.06
5.902,25 % 0,77

ÇOCUK OLMAK

YAYINLAMA:

Garr Landreth derki; ‘Kuşlar  uçar, balıklar yüzer, yetişkinler konuşur, çocuklar oyun oynar.’ Hakikaten ’Çocuk ve Oyun’, birbirine çok yakışan ve çok değerli iki kelimedir.  

Oyun,  çocuk gelişimi için yaşamsal önem taşır. Oyun, somut tecrübe ile soyut düşünce arasında kurulan bir köprüdür. Çocuk gözüyle bakıldığında da, çocuğun en önemli işi, oyuncakları da en değerli aracıdır. 

Bu yazıyı yazarken bir yandan da Ahmet Kaya’nın ‘Hani Benim Gençliğim' adlı şarkıyı dinliyorum. Ahmet Kaya 'nın bilyeleri, topacı, akvaryumu, kanaryası, üstüne titrediği kaktüs çiçeği ve kitapları varmış. Yine Ahmet Kaya 'nın kiraz ağcında yırtılan gömleği ve tellere takılan uçurtması.

Yaşıtlarımın çoğunun  çocukluğunda, şarkıda adı geçen nesnelere temas ettiklerini düşünüyorum. Dahası, kendi yaptığı  , nerdeyse sıfır maliyetli bir sürü oyuncağının da olduğunu biliyorum. El becerilerini geliştiren, kişiliği ve özgüveni artıran oyuncaklar. Yine  o dönemde evler bahçeli, sokaklar sakin, motorlu vasıta çok azdı. Şartlar müsaitti. Koşup, atlayıp, gizlenerek oynanan oyunlar bedensel gelişim için önemliydi, gerekliydi.

Benim çocukluğum ise teknoloji ile daha fazla yüz göz olunmaya başlanılan yıllardı. Kitle iletişim araçlarının ve bilişim teknolojilerinin şu anki durumu ile mukayese edilemese de bizimde teknoloji efsanelerimiz vardı  elbette.

Mesela ‘Commodore 64’ benim kuşağın teknoloji efsanesiydi. 1982 doğumlu olan Dünyanın gelmiş geçmiş en çok satan bilgisayarı unvanına sahipti. İnsanların çoğu elektronik alet olarak en fazla televizyonu kullanabilirken ona sahip olma şansına erişen çocukların hatıralarında unutulmaz izler bırakmıştı. 

Şimdiki çocuklar görse, uzun süre cihazın ne işe yaradığını bile kavrayamazlardı. Kavradıkları anda ise alaycı bir gülümseme ile avuçlarındaki dokunmatik ekranda sörfe devam ederlerdi. Çünkü, onların bilgisayarları akıllanmıştı. İnsanlardaki akıl, cihazlara transfer edilmişti; artık hiç kimse kendi aklıyla övünemiyor, makinen akıllı olsun da gerisi önemli değil diyordu. Anlayacağınız  oyun ve oyuncaklar büyük bir değişim yaşıyordu. 

Değişim, iki taraflı bir değişimdi. Önce mahalleler ve sokaklar  çocukların ellerinden alındı, sonra onları yap-bozlar, legolar, uzaktan kumandalı oyuncaklar, Barbie bebekler, robotlar, atari ve bilgisayar oyunlarıyla tanıştırıp odalarda ekran başına mahkum  ettik. Gerçi, bu sadece bizim sorumlu olduğumuz bir durum değildi elbette. Pek çok etken söz konusu olmakla birlikte tüm dünyanın ortak sorunuydu.

Oysa biliyoruzki,özgürce oynama imkanı verilen çocuk, fiziksel açıdan limitlerini sınar. 'Ne kadar yükseğe tırmanabilirim, ne kadar zıplayabilirim, ne kadar hızlı koşabilirim’ diye. Anlayacağınız  onların tüm oyunsal hedefleri de engellemiş olduk.
Ne güzel demiş Sunay Akın: “Oyuncakları çocuklarına düşleri, hayalleri çoğalsın diye değil, oyalansın diye alan bir milleti oyalamak, ne kadar da kolay oluyor!”.

Toparlayalım öyleyse; Oyun oynamak çocuğun işidir ve çok önemli bir işlevi vardır. Çocuğun ihtiyaç duyduğu becerileri öğrenmesini ve hayatı boyunca gireceği rolleri deneyimlemesini sağlar. Onları bu imkândan mahrum  etmemek gerekir. Son söz  Cemal Yücel’in olsun. ”Keşke çocukken fazla mutlu olmayıp birazını da bu zamanlara saklasaydım. Lazım  oluyor  arada…”Selam ve Sevgiler…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *