DUMLUPINAR İZLENİMLERİ

Türk milletinin varoluş mücadelesinin zaferle taçlandığı 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 100. yıl dönümüydü bu sene. Dile kolay tam 100 yıl geçti aradan.

Bayramın Salı gününe denk gelmesi nedeniyle resmi tatildi.

Öğlen saatlerine doğru evde televizyondan törenleri izliyorum.

Meltem TV.ekranında tam 100 yıl önce verilen mücadele siyah beyaz görüntülerle izleyiciye sunuluyordu. İlgi çekiciydi. İzledikçe duygulandım.

İçimde yükselen milli duyguları daha fazla bastıramayıp o esnada mutfakta ev işleriyle meşgul olan eşimin yanına giderek “Hanım hazırlan Dumlupınar şehitliğini ziyarete gidiyoruz…” dedim.

Geri çevrilemeyecek, günün anlamına uygun bir teklifti o’nun için…

Düşünmeden evet dedi.

Daha sonra odasında birşeylerle meşgul olan en küçük oğlum Haktan Hasan’ında yanına giderek ”Sende hazırlan evlat. Kütahya Dumlupınar şehitliğine gidiyoruz. Sosyal Bilgiler kitabında okuduğun Büyük Taarruz ve Kütahya Eskişehir savaşlarının yapıldığı yere gidiyoruz” diye seslendim.

Kütahya’nın Dumlupınar İlçesi, Eskişehir’e 2 saatlik mesafede olan bir komşu ilçemiz.

Özellikle Kütahya gönlümde farklı bir yerdedir. Rahmetli babam askerliğini burada yapmış anlattığı askerlik anılarıyla büyüdük.

30 Ağustos…

Birileri bir günlük tatilini deniz kenarlarına gidip deniz sefası yapsa da bizim için günün anlamına en uygun ziyaret zaferin yazıldığı topraklara gitmek, ecdadı yad etmek daha anlamlıdır diye düşündüm.

Öylede oldu!

Kısa sürede hazırlanıp yola revan olduk.

Eskişehir-Kütahya-Dumlupınar yol güzergahında ilerlerken Haktan Hasan’ın cep telefonundan açtığı kahramanlık türküleri milli duygularımızı zirveye çıkardı.

Söz yazarı Gümüşhaneli hemşehrim olan usta şair Dilaver Cebeci’nin “Ölürüm Türkiyem” adlı türküyü Mustafa Yıldızdoğan’ın yorumuyla dinlerken yaklaştık Dumlupınar’a…

Türk’ün şanlı tarihinin dönüm noktalarından birisi olan ve her karışı şehit kanlarıyla sulanan topraklardaydık.

Müthiş atmosfer…Her taraf çok kalabalık. “İğne atsan yere düşmez” sözü gerçeğe dönüşmüştü.

Eskişehir’den İzmir’e giderken karayolu kenarında bulunan şehitliğin yanından birkaç kez geçmiştim.

Ancak zaferin 100.yıl dönümünde gitmek kısmet oldu.

Şehitlik, tüyleri diken diken eden bir atmosfere sahip. Müstahkem tepe üzerine inşa edilip ege denizi'ne doğru hücum eden kocaman Mehmetçik heykeli uzaktan karşıladı bizleri.

Aracı uzak mesafede boş bulduğumuz bir park yerine bıraktıktan sonra Türk bayraklarıyla süslenen caddeden yürüyerek şehitliğe ulaştık.

Uğruna can verdikleri kanlarından rengini alan al bayrağın her birinin üzerinde dalgalandığı yüzlerce şehidimizin boylu boyunca yattığı Dumlupınar şehitliğinde duygu dolu anlar…

Her bir şehidimizin yanı başında açan kırmızı güller adeta gül bahçesine girmiş gibiydik.

Toprağın altı üstünden daha canlı!

Vatan uğruna can veren şehitlerimiz için yüce kitabımızda “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz.” Ayetin tecellesini yaşamamak elde değil.

Kemer bir kapıdan içeriye girdiğimizde en ileride sağda, Akhisarlı Ayşe, Emetli Zeynep, Aydınlı Fatma…(şehit kadın neferlerimiz)

Biraz ilerledikten sonra 8 yaşında, evet tam 8 yaşında toprağa düşen Konya'nın Bozkır ilçesinden Ömer oğlu Hüsnü’nün kabrini görüyorsunuz.

Nevşehir Avanos'tan 12 yaşında şehit düşen Aydınoğlu Ekrem’de burada.

Bitmedi…

Bu topraklarda bağımsızlık mücadelesi için birbirinden 11 yıl ayrı kalan baba Çetmilli Kara Ali Çavuş ve oğlu onbaşı Mehmet'in cephe yerinde birbirini bulduklarında hıçkırıklarını duyduğunuzu hissedin…

Sonra ikisinin de şehit düştüğü yürek yakan anıtlaşan hikayeleri…

Evet değerli okuyucular,

Ziyaret edin bu toprakları. Edin ki çok zor şartlarda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kahraman ordumuza, aziz şehitlerimize bir kez daha minnet ve şükran duyun!

“Keşke Yunan galip gelseydi” diyenlere inat gidin görün Dumlupınarı…

8 yaşında, 11 yaşında, 17 yaşında ana kuzuları şehitlerimizin kabirleri başına geldiğimde kirpiklerimin arkasında titreyip duran gözyaşlarımı daha fazla zapt edemedim.

Bu bayrak inmesin, ülke yok olmasın, bu ezan dinmesin diye şehit düşen çocuklar, gençler, babalar hepsi Dunlupınar’da…

Kimi cepheye su taşırken askerlere belki bir bomba ile, kimi belki elinde tüfeği çatışmada bir kurşun ile kara toprağa düşen kahramanlar.

Bazen unutuyoruz…

Gündelik hayatın hengamesinde çokça ve belki unutmalıyız da hatırlanması gerektiğinde hatırlamak şartı ile borcumuzun olduğunu. geçmişimize, bu toprakların hafızasına kocaman bir borcumuzun olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

Bu coğrafya Türk tarihinin en anlamlı zaferlerinden birinin yaşandığı yer. Bir ulusun kaderi burada değişti.
Türk ordusu yunan ordusu ile burada meydan savaşı yapmış; ve koca yunan ordusu yenilmiş, ve akabinde 9 gün sonra İzmir'de denize döküldüğünü biliyoruz.

Bugünlerde ezeli düşmanımız olan batının şımarık çocuğu Yunanistan  yine kaşınmaya başlamış. Geçmişten ders almamışa benziyorlar.

Uçaklarımıza kilit atmalar/ tahrikler…

Neyse…
Şehitliğe dönelim.
İnsanın tüylerini diken diken eden yer.
Şehitliği ziyaret ederken Haktan Hasan yanıma gelip: “Baba…! Gümüşhaneli de şehitlerde var şurada” demesiyle yönümüzü oraya çevirdik.

Gümüşhane Torul İlçesinden İsmail oğlu Ahmet 40 yaşında yazılı mezar taşını okuyunca zaten meli olan göz pınarlarımdan yaşlar akmaya başladı.

Hemen yanı başında Eskişehir-Çifteler İlçesi Hasanoğlu Mustafa ve yanında “Eskişehir Alpu Süleymanoğlu Ahmet 32 yaşında” yazılı mezar taşları gözüme ilişti.

Anadolu’nun hemen hemen her vilayetinden koç yiğitler toprak ananın koynunda yatıyor. Ruhları şad olsun.

Allah hepsinden razı olsun. Şefaatlerine bizleri nail eylesin. Bugün bu satırları yazabiliyorsak onlar sayesinde.

Duaların, fatihaların göz yaşlarına karıştığı minnet ve şükran duyguları içerisinde ayrıldık şehitlikten….

Gün ağarmıştı…

Dönüş yolunda Kütahya’da kadim dost Köksal Baylan Beyin hanesinde kısa bir mola verdikten sonra döndük Eskişehir’e..

100.Yıl dönümünde bir kez daha aile olarak anladık ve gördük ki Anadolu coğrafyasının her detayı ile eşsiz bir hazine, kıymetini bilemediğimiz!

Yıllardır Avrupa Birliğine, Batıya, Doğuya, hiç ihtiyacımız yok.

Yüzümüzü dönmemiz gereken tek yer, bu mübarek kutsal topraklar.

Göre ne…! Köre ne?

YORUM EKLE