EĞER

Eğer, yüzde doksan küsuru Müslüman sandığımız bir memlekette komşusu açlıktan hastalanıyor ve ölüyorsa,

Eğer, örf ve adetlerimizi safsata görüyor, değerlerimizi değersiz sanıyor ve bu değerlerimizle alay ediliyorsa,

Eğer, yaşantımızla, davranışlarımızla, hal ve hareketlerimizle bizden olmayanlara benziyorsak,

Eğer, evden çıkarken soyunup eve döndüğümüzde giyiniyorsak,

Eğer, belli kültürlerin ve ideolojilerin lağım akan kanallarında oynatılan film ve dizilerden etkilenerek evlerimizin odalarına ayakkabı ile giriyorsak,

Eğer, yine bu yanlış kanalların verdiği subliminal mesajlarla oğlumuz ve kızımızla aynı masada kadeh tokuşturuyorsak,

Eğer, öğretimden önce eğitimi düşünmüyor ve çocuklarımızı önce eğitim tedrisatından geçirmiyorsak,

Eğer, çocuklarımızı doğduğu topraklardan uzak tutuyor, dede, nine ve diğer büyük akrabalarından uzak tutuyorsak,

Eğer, ibadet ettiğimiz camiilerin saflarında çocuk ve gençleri göremiyorsak,

Eğer, dinimizi asıl olan kitabımız Kur’andan ve Peygamber Efendimiz’in (SAV) sünnetinden değil de iğren dizilerden, golotçu hocalardan, holdingleşen, milyonluk araçlarla gezen, etrafını çırılçıplak kadınlarla ören, sürekli bölünen ve mantar gibi türeyen sözüm ona cemaat ve hocalardan medet bekliyorsak,

Eğer, tarihimizi yanlış kafalardan, kitaplardan ve kasıtlı yapılan dizilerden öğrenerek, kahraman gösterilenlerin bazılarının aslında hain, hain gösterilenlerin ise aslında birer kahraman oldukları bizlerden gizleniyorsa,

Eğer, tarihte bize düşman olan devletlerin anaokulu ve ilkokulları ve diğer eğitim kademelerinde o masum beyinlere ‘Türklerin düşman olduğu işlenirken’, bizde ise hala ‘Ali ata bak, ‘Uyu Suna uyu’, ‘Emel ip atla’ gibi saçma sapan şeyler öğretiliyorsa,

Eğer, bir yerlere seçildiğimizde, güç elimize geçtiğinde adaletle hükmetmeyip, eşi, evladı ayali, yakın dost ve akrabaya liyakatlerine bakılmadan makamlar, işler peşkeş çekiliyorsa,

Eğer, ‘altın kalpli insanlar’ etiketinin arkasına sığınarak her türlü melaneti aşikâr işliyor ve kalpleri kırmaya devam ediyorsak,

Eğer, küçücük çıkarlarla ve ceviz kabuğunu doldurmayan bahanelerle birbirimizi kırıyor ve dışlıyorsak,

Eğer, küçücük bahanelerle küstüğümüz arkadaşlarla, dostlarımızla yıllar geçtiği halde hala bir fırsat yaratıp barışmıyorsak,

Eğer, bizlere yalan bir haber getirene hemen inanıyor, aslını araştırmadan ona göre hüküm kesiyorsak,

Eğer, her yüzümüze güleni dost sanarak topyekûn ona teslim oluyorsak,

Ve eğer tüm bu yazdıklarımı okuduktan sonra aynı hatalara devam edebiliyorsak şöyle bir aynaya bakarak kendimize gelmemiz gerekmez mi. Ha ne dersiniz?

YORUM EKLE
YORUMLAR
yusuf sadık  eğitimci yazar- gZETECİ ELİEŞTİRMEN
yusuf sadık eğitimci yazar- gZETECİ ELİEŞTİRMEN - 2 ay Önce

Ha '' ne dersiniz? demiştiniz.

Katılıyoruz. Yazdıklarını okuduktan sonra .. Kişi EĞER anlamış sa aynaya bakmaya gerek kalmaz.
Hem bu manada aynaya bakmak kadar da kolay değildir.
Çünkü: Aynalar yalan söylemez.