Ara
Gümüşhane
Açık
0°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,7031 %0.23
50,1678 %0.06
5.902,25 % 0,77

ADİL DEVLET

YAYINLAMA:

İbn Haldun Mukaddime adlı eserinde adalet dairesi ile ilgili bölümde olayı şu şekilde özetlemektedir;
Asker olmadan hükümdar olmaz.
Mal olmadan askeriye olmaz.
Mal'ı üreten ve toplayan halktır.
Adalet halkın korunmasının teminatıdır.
Güvenlik olmadan adalet olmaz.
Devlet güvenliğin devamını sağar.
Devleti düzenleyen gelenektir.
Otorite geleneğin devamını sağlar.

Olay eninde sonunda gelir ve otoriteye dayanır. Yani adalet kavramının temelinde yatan gerçek bir otoritedir. Otorite dendiğinde ise aklımıza gelen ilk olgu devlettir. Dünya üzerinde yapılan hangi devlet tanımına bakarsanız bakın otorite ile özdeşleşen tek bir gerçek vardır. O da devlettir. Türk dil kurumu devleti tanımlarken “isim, hukuk, toplum bilimi Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık” şeklinde ifade etmektedir. Mark Clamberg ise devleti tanımlarken “ ortak kültüre sahip insanların birlikte yaşama arzusunun ortaya çıkardığı siyasi otoriteye devlet denir” şeklinde tanım yapmaktadır. 
 

İnsanların en alttan en üst katmana kadar içinde bulundukları bu sistem kendi içerisinde zamanla şekillenmiş ve toplumların yaşayışına göre kendini geliştirmiştir. İşte bu gelişimlerde zaman içerisinde devletlerde siyasi düşünceleri ve yönetim şekillerini ortaya çıkarmıştır. İşte biz bunlara gelenekler diyoruz. Kimi toplumlar devlet kavramını din temelinde şekillendirirken devletin başındakilere tanrısallık yüklemiş, kimi toplumlar ortak yaşama arzusunu devlet sistemine uygulayarak ortak karar alabildikleri bir sistemin temel parçası haline getirmişlerdir bu yapıyı. İşte bu düşünceler zaman içerisinde devlet ve devletin gerekliliğini kimi toplumlarda gerekli kılarken kimi toplumlar devlet kurabilme fikrinden uzak, sürekli başka toplulukların içerisinde kendilerine fikir arayışı içerisinde kalmışlardır. 
 

Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Tüm topluluklar devlet çatısı altında bir araya gelirken ortaklaşa kurdukları bu yapıdan tek bir istekleri vardır. O da oluşturdukları yapının tüm bireylere adil bir yaklaşım sergilemesidir.  Oluşturdukları devlette asker olarak savaşmalarının çalıştıklarından bir kısmını vergi adı altında devlete vermelerinde ki tek bir amaç vardır. Adil bir yönetim ile bir arada yaşayabilmek. 
 

Hz. Ömer’in biz sözünden yola çıkalım. “Adalet Mülkün Temelidir” şeklinde bir söz vardır. Bu sözü adliye salonlarında görmeye alışmış durumdayız. Burada mülkten kasıt devlettir. Bir devletin adaleti o devletin devamlılığını sağlayan en temel yapıdır. Tıpkı Hz. Ömer’in cami inşaatı için zorla istimlak edilen bir toprak sahibinin “rızam yok” demesi sonrasında camiyi yıktırması gibi. Menkıbedir ama Fatih Sultan Mehmet’i kadı huzuruna oturtan olayda yine bu durumla aynıdır. Sokakta ki bir vatandaş ile devletin en tepesinde bulunan, hatta yönetme hakkının tanrısal olarak değerlendirildiği bir dönemde devlet lideri ve sıradan bir vatandaş kadı huzurunda eşit.
 

İşte bu düzen devletin adalet dairesini belirler. Devlet adil olduğu sürece vardır. Adalet ise sadece kadı huzurunda sağlanan bir durum değildir. Yukarıda kadı örneği vermemdeki sebep şahısların eşitliğini belirtmekti. Diğer durumda devlet sadece kadı huzurunda adil olmaz. Eğer öyle olsaydı hukuk kitaplarını ezberleyen herkes kendini kadı gibi görüp hükmedebilirdi. Burada asıl mesele devletin tüm bireylerine mesafesidir. Huzur, güvenlik, ekonomi ve sosyal meseleler konusunda sağladığı şartların genelidir adalet duygusu aslında. 
 

Adalet duygusu güveni temin eder. Güven ise devletin devamlılığını sağlar. Kişiler sisteme inandıkları ve güvendikleri sürece devletin varlığı vardır. Bu durumun en güzel örneğini biz milli mücadele yıllarında görmekteyiz.  Toplumun Osmanlı devletine karşı olan güvensiz tutumu onları yeni bir arayış etrafında toparlamış ve geleneğin( devletin) devamını sağlamıştır. Cumhuriyet sistemi etrafında yeni bir gelenek oluşturulmuş ve bunun devamlılığı için mücadele başlamıştır. 
 

Gelenek ise, sistemleri içerisinde barındıran tüm kavramları içerisinde harmanlayarak kendi içerisinde bir sisteme dönüştüren ve kademelere bölen olgunun adıdır. Askeriyenin bir geleneği olduğu gibi bürokrasinin yargının hatta pazardaki esnafın dahi bir geleneği vardır. İşte bunlar yazılı olmadığı halde uyulan koşulsuz kabul edilen gerçeklerdir. Neden 2500 yıldır ordu hep karacılara emanet ediliyor hiç düşündünüz mü? Barbaros çok mahir bir askerdi. Denizleri kasıp kavuruyordu lakin o bile kara birliklerinden bağımsız hareket edemiyordu. Bugün dünyanın en önemli askeri unsuru olmasına rağmen bizler ve dahi pek çok devlet genelkurmay başkanlarını hep kara kuvvetlerinden seçerek orduyu onlara emanet eder. İşte bu gelenektir.  
 

Merhum Turan Yazgan ile bir muhabbette bana söyledikleri ile bu yazıyı tamamlamak istiyorum. “Çok devlet kurduk diyorlar. Çok devlet yıktığımızı da söylüyorlar. Bilmiyorlar ki biz ne devlet kurduk ne devlet yıktık. Devletleri yıkanlar insanlardır. Oysa biz hep sistemleri yıktık. İşte bu yüzden adil olduk. Çünkü biz gelenekten hiçbir zaman vazgeçmedik.”   
 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *