Ara
Gümüşhane
Kapalı
2°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,7078 %0.01
50,2018 %0.06
5.909,06 % 0,12
BİR GARİP ÖLMÜŞ DİYELER

BİR GARİP ÖLMÜŞ DİYELER

YAYINLAMA:

Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar.
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip bencileyin.

Bu şehirde doğduk ve Rabbim inşallah nasip ederse yine bu şehirde ölmeyi arzu ediyorum. Neden derseniz, bu şehrin vefalı insanları asla sizleri yalnız bırakmaz da o yüzden. Bu şehirde kimsesiz, garip olduğunuzu zannetmeyin sakın. En garibin düğününde ve dahi cenazesinde yüzlerce kişiyi yanınızda görebilirsiniz.

Bazen vefasızlığı az da olsa görsek de şehrimizin asla bozulmayan bu asil yapısı bizi birbirimize kenetleyen en önemli değerimizdir sanırım.

Evet, neden bu yazı diye soracak olursanız içim kan ağlayarak ve yüreğim paramparça olarak klavyemin tuşlarına gözyaşlarımı ve keşkelerimi döktüğümü ifade etmek isterim.

Gümüşhane’de göreve ilk başladığım Rehberlik ve Araştırma Merkezi’nde memurumuzdu. İçine kapanık, oldukça dürüst, kalbinde zerre kötülüğü olmayan ancak bu güzel hasletlerinin dışında alkolün ve at yarışının kendini esir aldığı bir değerli ağabeyimizdi. Bu menem hastalıklarından her ne kadar kurtulmayı denese de çevresindeki kötü arkadaşlarının kurbanı olmuştu.

Bu cenderede ailevi problemleri de baş gösterince eşinden ve çocuklarından da ayrılmak zorunda kalmıştı. Yaşlı garip anası ile viran bir evde yaşamaya çalışıyordu. Her ne kadar gittiği yolun ne kadar yanlış olduğunu, çok sevdiği evlatlarından ve eşinden ayrılmasına sebep olduğunu bilse de bir türlü bu girdaptan çıkamıyordu.

Bir Allah dostuna müracaat etmesi, tövbe alması da maalesef hiçbir fayda getirmemişti ona. Çünkü içinde bulunduğu o çevre hakikati görmesine ve kurtulmasına asla izin vermemişti.

Bütün bunlara rağmen değerli eşi çocuklarına kol kanat germiş, evlatlarını okutmuş ve üç oğlunun ikisini mühendis, diğerini öğretmen yapmaya muvaffak olmuştu. Babaları ile her görüştüğümde çocukları üzerine konuşuyor ve gözleri yaşlı bir halde çocuklarının başarıları ile gurur duyduğunu yüzündeki tebessümden ve onurlu bakışlarından anlıyordum.

Ve o her muhabbetimizde;

“Onları uzaktan da olsa böyle görüyorum ya bu bana yeter be hocam” diyordu.

İşte bu güzel insan bundan birkaç yıl evvel tek sığınağı annesinin ölümünün ardından bir başına yaşama tutunmaya çalıştığı evinde yapayalnız ve garip bir şekilde emaneti teslim etti Rabbine. Yunus’un dediği gibi üç gün sonra duyuldu ölümü. Garip yaşadı, yapayalnız öldü. Mordut Camii’ndeki cenazesinde mahşeri bir kalabalık vardı.

Ve ben eski bir mesai arkadaşım, sağlam ve temiz yürekli bir ağabeyim ve güzel bir hemşerim için içime akıtarak gözyaşlarımı ve beynimde derin bir keşke yumağı ile;

“Biz bir Müslüman olarak onu ne kadar anlayabildik, derdine derman olabildik” sorgu ve suali ile imamın sorduğu helalliğe canı yürekten eyvallah dedik.

Ve dönerek kendi kendime;

“Rabbim seni belki iki üç şeyden hesaba çekecek. Ya bizde yer alan yüzlerce günahımızın hesabını bizler nasıl vereceğiz. Mekanın Cennet olsun güzel insan. Biz senden her şeye rağmen razıydık. Rabbim seni ve bizleri affetsin inşallah.” 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *