Millet sistemi

Bugün Ortadoğu coğrafyasında Müslümanlara yönelik uygulanan yıkıcı ve yok edici zulüm, zalim ve emperyalist devletlerin Osmanlı döneminde uyguladığı millet sisteminden ders alması gerektiği gerçeğini görmemelerindendir.

Demokrasi götürüyorum diyerek yola çıkanlar ise tamamen kendi çıkarlarını düşünerek vahşet saçmışlar ve bu vahşeti tüm dünya devletleri gözü önünde devam ettirmekteler. Suriye’nin durumu hepimizin malumudur. 

Özellikle Filistin de yaşananlar şiddetini artırarak ve her gün ölümle sonuçlanan olaylar yaşanarak kanlı bir boyuta ulaşmıştır. Kaldı ki kendi topraklarında esir muamelesine maruz kalan Filistin halkı göz göre göre haksızlık, trajedi katliam içinde ölümün pençesinde ve sahipsizliğin kıyısındadır.


Bir zamanlar İtalya’ya atanacak dük’ün kararını vermek üzere Fransa tarafından aranan Osmanlı İmparatorluğu; hatta kendi sınırları içinde yaşayan gayrimüslimleri dini ve sosyal işlerinde hür olarak yaşamalarını garanti ederek sistem kurmuş ve zalim uygulamaların karşısında olmuştur. Hükmeden ve sözü dinlenen imparatorluk gücünü İslamın yüceliğinden ve devleti adil ve hoşgörülü bir şekilde yönetmesinden alıyordu. Özü itibariyle Allah’ın Kur’ân’daki emirlerine dayanır: “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adalete uygun hüküm vermenizi emreder. Allah bununla, size ne de güzel öğüt veriyor! Şüphe yok ki Allah Semî ve Basîr’dir. (sözlerinizi de, hükümlerinizi de hakkıyla işitir, bütün yaptıklarınızı görür.”(NisaSuresi,58)2

Topraklarındaki gayrimüslimlerin durumlarını anlayabilmek için, öncelikle Osmanlı’nın onlara uyguladığı politika ve Müslüman halkın gayrimüslimlere bakışını iyi tahlil etmek gerekir. 
İnsanî yaklaşımlar neticesinde ortaya çıkan olumlu hava; daha Osmanlılar gelmeden, Bizans’tan Osmanlı tarafına sığınmalara vesile olmaktaydı. 
Böylece bu imparatorluk kadrosu eşliğinde Balkan Hristiyanları barış ve İşte, ruh dünyaları bu ilâhî terbiyeyle şekillenmiş Osmanlı idarecileri yüzyıllarca; “Etnik yapı, ırk ve dil gözetilmeden, adalet bütün insanlar arasında eşit olarak uygulanmalıdır.” prensibini kendilerine rehber edinmiş ve bunda da oldukça başarılı olmuşlardır. 
Osmanlı millet sisteminin en temel özelliği farklı inançlara sahip insanlara, kendi inançlarının ve hatta hukuklarının gerektirdiği şekilde yaşama imkânı tanımasıydı. 

Dolayısıyla Osmanlı idaresi altındaki her millet başlarındaki patrik, hahambaşı ve metropolitleri ile kendi dinî ve sosyal işlerinde hür ve muhtar bir şekilde yaşamıştır. 

Bu milletler, kendilerine tanınan bütün hak ve hürriyetlere, ayrıca savaş durumunda düşmanlara karşı korunmalarına karşılık Osmanlı’ya sadece ‘cizye’ vermiş, böylece hem insanlık onurları, hem can ve malları emniyete alınmış olarak asırlarca huzur içinde yaşamışlardır.


Osmanlılar fethettikleri coğrafyalarda o güne kadar ezilmiş, hor görülmüş insanlara geniş hürriyetler tanımış, haksız tutumlara son vermiş, kısacası halkla kaynaşma yoluna gitmişlerdir.
Fatih İstanbul’un fethini takiben Rumları, ardından da Ermenileri özerk cemaatler hâlinde bir araya getirmiş, başlarına da bizzat kendisi patrik tayin etmiş ve onlara geniş hak ve hürriyetler tanımıştır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’daki kiliselerin bir kısmını ve bütün din mensuplarını ibadet ve geleneklerinde serbest bırakması millet sisteminin en önemli esasını teşkil eder.
Macar Kralı’nın “Sırbistan’ın her tarafında Katolik kiliseleri tesis edeceğim, Protestan kiliselerini yıkacağım.” demesine karşılık Fatih’in Sırp Kralı Brankoviç’e, “Eğer devletime itaat ederseniz, her caminin yanında bir kilise inşa edilecek; buralarda herkes kendi Halıkına ibadet edecek” demesi onu inanç hürriyetine nasıl baktığını gösteren dikkate değer bir misaldir. Bu sözler üzerine Sırp Kralı, Hristiyan Macaristan yerine Müslüman Osmanlı Devleti’ne itaat ederek, bu idare felsefesinin üstünlüğünü takdir etmiştir.
O halde İslam’ın hak-adalet ve yönetim anlayışında yüceliği bu denli ispat edilmiş ise bunu görmeyen gözler bana göre sadece kördür. İslam dinine mensup Müslümanlara yönelik vahşi tutum içinde olanlar ve destekçileri akıttıkları kan bir gün kendilerini boğacaktır. 

 

YORUM EKLE