OKUYUCUDAN GELEN MESAJ!

Diğer yazarlar gibi bizlerde yazılarımızı takip eden okuyucularımızdan ara sıra telefonlar, mailler, mesajlar alıyoruz.

Bu geri dönüşler değerli.

Sağ olunuz.

Geçtiğimiz hafta köşe yazımızı okuyan bir okuyucumuz, whatsapp üzerinden “gerçek bir olay” başlıklı bir yazı gönderdi.

Yazıyı bir solukta okuyunca gönderen dosta kaynağını sordum.

Emin olduktan sonra köşemde yayınlayacağımı ilettim.

Bir kez daha anladım ki haftalık yazılarımız, okuyucularımızla aramızda güvenilir ve güçlü bağlar kuruyor.

İlgimi ve dikkatimi çeken bu yazıyı belki okumuş olabilirsiniz ama oku(ya)mayanlar için önemine binaen paylaşıyorum.

-Hastamızın durumu nasıl diye sordu eşi

Doktor, omuzlarını kaldırdı

“bu gün tekrar kemoterapi yapacaz” dedi

Hemşireye döndü “hastayı hazırlayın” dedi

Kadın hastanın yanına oturdu.

Sağ elini avuçlarına aldı, dudaklarına götürdü öptü.

Hasta zorlukla gözlerini araladı.

Ümitsiz bir bakışla eşine baktı.

Kadın gözyaşlarını saklamak için eşinin uzun uzun elini öptü.

“İyi olacaksın merak etme gerekirse bütün varlığımızı harcarız” dedi.

Sedye geldi hastayı aldılar.

Kadın ümitsizce yatağa oturdu.

Sekiz aydan beri bu hastalık hayatlarını zehir etmişti

Eşi Çetin Çelik bir maden şirketinin CEO suydu.

Kanadalı bir şirketle Kazdağlarında altın aramak için çok çalışmıştı.

Sonunda başarılı da olmuştu.Bütün engellemelere rağmen.

Halkın tepkisine rağmen kendisinin üstün gayretleri

Ve de siyasi ilişkileri sonucu aramayı yapmışlar

İki yıl önce de aramayı bitirmişlerdi.

Başarılı bir çalışma olmuş epey bir para kazanmışlardı

Ama şu illet hastalık gelip yakalarına yapışmıştı

Kazançlarının sefasını sürememişlerdi…

Sadece ortaklık yaptıkları firma onları Kanada’ya davet etmiş bir ay tatil yapmışlardı.

Kanada’nın yeşilliğine hayran olmuşlardı.

Sekiz ay önce halsizlik hissetmeye başladı.

Nefes alma zorlukları yaşıyordu.

Parası vardı en iyi Hastahanelere…En iyi doktorlara gitmesine rağmen şifa bulamamıştı.

Avuç dolusu para harcamış ama nafile.Artık Hastahaneden bile çıkamaz olmuştu.Kanser dediler, kemoterapi yaptılar yok! yok!Bir türlü şifa bulamıyordu.

İki gün sonra Çetin Çeliği evine gönderdiler.

Eşi doktorların Çetin’den ümidi kestiklerini hissetti

Çaresiz evine döndü.Komşuları geçmiş olsuna geliyorlardı.

Herkes akıllar veriyordu.Birisi Küba'ya gitmelerini önerdi

Bir telefon numarası verdi.

Bu numarayla görüşmesini önerdi.Telefon Küba’ya ait bir telefondu.Aradılar, telefondaki kişi tahlillerini istedi.

Gönderdiler 14 gün sonra cevap geldi.

Telefondaki kişi sadece Kazdağlarında yetişen

Beş bitkinin tarif edeceği şekilde ambalajlanarak getirdikleri takdirde kesin tedavi edeceklerini söylüyordu…

Bitkilerin yöre isimleri ile Latince isimlerini yazdırdı

Birincisi Latincesi (Sideritis trojana ) olan Sarıkız Çayı,

İkincisi Latincesi (Allium kontriani) olan yabani sarımsak,

Üçüncüsü Latincesi (Abies equi trojani) olan Kazdağı Köknarı'nın taze kozalağı,

Dördüncüsü Latincesi (Astragolus membranaceaus) olan Geven Otu İle Latincesi (Sxifraga paniculata) olan  Kazdağı Taşkıran Otu.

Bu bitkilerin mutlaka Kazdağlarından toplanması söylüyordu.

Yanlışlık olmasın diye resimlerini de göndermişti

Hemen Kazdağlarına adamlar gönderdiler.

Çetin Çelik Küba’dan gelen haberle çok ümitlenmiş, morali de düzelmişti.

Sabırsızlıkla Kazdağlarına gönderdikleri adamlarını bekliyorlardı.

Sekiz gün sonra adamlar geldi

Çetin Çelik “buldunuz mu?” diye sabırsızlıkla sordu.

Üçünü bulduklarını ama ikisinin maden arama yapılan yerde yetiştiğini maden arama esnasında bu bitkilerin tamamen yok edilmiş olduğunu söylediler.

Artık Taşkıran otu ile Geven otunu bulmak imkansız dediler.Zaten bunlar çok yıllık yani uzun yıllarda yetişen bitkilermiş dediler Çetin Çelik, adeta yıkıldı.

Altın ararken halkın tepkisi gözlerinin önüne geldi.

Pankartları görür gibi oldu.“Kazdağları Hayattır” diye yazıyordu.

“Ölüm istemiyoruz” diyen pankartlar vardı

Vardı! Vardı!Ama hiç dinlememişlerdi!

İşte kendisinin hayatı bitiyordu ölüm geliyorum diyordu.

Çıkardıkları tonlarca altının hayat karşısında

Birer tutam Gevenotu ile Taşkıran otu kadar değeri yoktu”

***

Kendi bindiği dalı kesmek bu olsa gerek…

Ülkemizin banisi Ulu Önder’imiz Atamız boşa söylemedi: “Vatan toprağı kutsaldır”diye…

Şartlar ne kadar zor olursa olsun Ata’larımızdan bizlere miras kalan bu toprağın değerini, kıymetini kaybetmeden bilmek ve farkında olmak dileği ile…

YORUM EKLE