ORTAK PAYDAMIZ: SEVGİ

Aşk celladından ne çıkar mademki yâr vardır
Yoktan da vardan da öte bir Var vardır
Sezai Karakoç


Rabbi, kıblesi, peygamberi, vatanı ve bayrağı bir olan bu toprakların aziz milleti arasına sokulan nifak tohumları karşısında Müslüman’ın uyanık olma mecburiyeti vardır. Ki asırlardır bu coğrafyada hüküm süren Mevlanalar, Yunuslar, Hacı Bektaşi Veliler, Pir Sultan Abdallar, Aşık Veyseller ve diğer birçok gönül erlerinin yüreğinde var olan; onların ortak paydası “sevgi” denen birleştirici tılsımdı. O sevgiydi bizleri var eden. Ki dünya sevgi üzerine inşa edilmiş ve sevgi tohumları ekilmişti Anadolu’nun dört bir yanına. Çünkü seven insandan hiçbir zaman kötülük görmemişti insanoğlu. Asıl sevgiden ve merhametten yoksun gönüllerdi kan içenler, zulme çanak tutanlar.

Sevgi Peygamberi Hz Muhammed (SAV);
“Mümin kendisi için sevdiğini kardeşi için de arzular. Allah yolunda birbirlerini sevenler, arşın gölgesinden başka gölge olmayan o günde, arşın gölgesindedirler. Nurdan minberler üzerinde. Onların mekânlarına Nebiler ve Sıddıklar gıpta ederler” diye buyurur.

Öte yandan; “Ne olursan ol yine gel” felsefesiyle en büyük sevgi mimarlarından ve gönül davetçilerinden olan Mevlana;

Dediler ki: Gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Dedim ki: Gönle giren gözden ırak olsa ne olur.” İşte bu sözden meram odur ki; asıl gaye gönül kapısından içeri girip postu serme davasıdır. Ki önemli olan Yunus deyimiyle;
               
Ben gelmedim da'vi için
Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmağa geldim
” olmalıdır.  

Ve dilerseniz Hacı Bektaş Veli nazarından bakalım sevgiye.  

Hararet nardadır, sac'da değildir,
Keramet baştadır, tac'da değildir,
Her ne arar isen, kendinde ara,
Kudüs'te, Mekke'de, Hac'da değildir.


diyen Hacı Bektaş Veli, her şeyi insanda arayan; Hakk’ı kendi özünde, kendi özünü Hakk’ta bulan anlayışıyla, barışı, sevgiyi ve bilimi kendisine rehber kılmıştır. O'nun anlayışında dinin kaynağı Allah korkusuna değil, Allah sevgisine dayanır.

Diğer bir sevgi ereni Pir Sultan Abdal; “Dört destiyi ele alamazsın, doldursan da gittiğine veremezsin. Olduğun halde nasibini alandır de, olduğun yerde ver. Ver ki alan da doldursun gücünce kaldırsın. Sevenden, övenden yâr diye gelenden Allah’ım razı olsun” der.

Yazımı Cüneyd Süavi’nin şu güzel hikâyesi ile bitirirken; eşine, anne babasına, evladına ve yaratılan her şeye “Seni seviyorum” diyenlere saygılarımı gönderirken; herkese sevgi çemberi etrafında el ele, gönül gönüle bir ömür diliyorum.

“Çocukken yatağımdan her kalkışımda, yerdeki yastık ve minderleri görüp, annemin dağınıklığından dolayı söylenip dururdum. Büyüdüm, evlendim ve nur topu gibi bir erkek çocuk sahibi oldum. Oğlum da bana benzemiş olmalı ki, geceleri kıpır kıpır dönüp, ikide birde yataktan düşüyor. Ve şimdi ben, rahmetli anacığıma fatihalar okuyarak, yavrumun düşebileceği yerlere minderler seriyorum.”
YORUM EKLE