Oy mu kullanacaksınız?

Bu haftaki yazımızın konusunun ne olması gerektiğine karar verdiğimde nereden başlayacağımı bir türlü kestiremedim. Bu kararsızlık içerisinde bir başka konu için geçmişi kurcalarken denk geldiğim haberler imdadıma yetişti. Haberler 2001 yılına, Gümüşhane’ye aitti ve o günlerin hafızamda canlanmasına neden olmuştu. Artık konu da, başlangıç noktası da belirlenmişti. İktidarda ki partilerin bile umutsuzluk içinde hükümeti bırakmaya karar verdikleri; siyaseten olsun, ekonomik olsun o karanlık dönem anlatılmalıydı.

Evet, seçimler yaklaşıyor. Vatandaş Gümüşhane’nin, Türkiye’nin ve tabii kendi geleceği için karar verme aşamasında. Sizlerden, kararınızı vermeden önce, yakın geçmişimize ait aşağıda yer verdiğim haberleri okumanızı istiyorum. Okuyun ki, yaşadığımız o karanlık dönemler gözlerinizin önüne gelsin.

Yıl: 2001, Yer: Gümüşhane, İktidar: DSP-MHP-ANAP, Haberler: Sefa Karacan

Çamaşırı çocuklar yıkıyor.

Geleceğimizin teminatı çocukları kimi zaman tatil beldelerinde eğlenirken görürüz, kimi zaman ise ağırlığının altından kalkamayacakları işte çalışırken. Gümüşhane'nin Kelkit ilçesine 15 kilometre uzaklıkta Halkevi köyünde yaşları 5 ile 8 arasında olan küçük kız çocukları evden getirdikleri sepet dolusu çamaşırı çeşme başında yıkayarak küçük yaşta annelerine yardımcı oluyorlar. Köydeki vatandaşlar, "Köyümüz henüz çamaşır makinesi ile tanışmadı. Bildiğimiz ve gördüğümüz, televizyon reklamlarında tanıtılan çamaşır makineleri sadece. AB kapısındaki Türkiye'de büyük şehirde yaşayanlar teknolojiyi takip edip yılda 1 defa beyaz eşya yenilerken, Halkevi köyünde de küçük kız çocukları halen elde deterjan çeşme başında çamaşırları beyazlatmaya çalışıyorlar” ifadelerini kullandı.

Günde üç öğün ekmek .

“Gümüşhane'nin Kelkit ilçesi Kılıççı köyünde yaşayan kadın, her gün üç öğün tandırda pişirdiği ekmeği 5 çocuğu ile paylaşarak karınlarını doyuruyor. Komşularının verdiği un ile ekmek yaparak çocuklarına bakmaya çalışan kadın, "5 yıl önce eşimi kaybettik. Eşim düştüğü amansız hastalık sonucu 8 yıl yatakta yattı. Eşim elindeki tüm varlığını satarak tedaviye harcadı. Fakat ömrü çocuklarının büyümesini görmeye yetmedi. Eşimi kaybettikten sonra hiçbir şeyimiz kalmadı. 7 çocukla tek başıma kaldım. 2 kızımı evlendirdim ki benimle birlikte sefalet çekmesin. Şu an sadece 12 yaşındaki oğlumun 1 yılda çobanlıktan aldığı toplam 350 milyon ile geçiniyoruz. Yılda 350 milyonun haricinde evimize giren para yok. Sağlık sigortamız yok. Hasta olsak aylarca iyi olmaya çalışıyoruz. Tedavi olacak paramız yok. Yeşil kart alacaktık, ama senin yaşın küçük deyip almamı engellediler. Yaşadığım ev kayınpederimin. İsterse bu gün beni kapıya koyar. Çocuklarım okul çağına geldi. Okutacak param yok. Okuyan çocuklarımı da okuldan almak zorunda kaldım. Hiçbir yerden destek olmayınca 1 yılda elime geçen 350 milyon ile ne karnımız doyuyor, ne de çocuk okutabiliyorum. Kapımı bir kere olsun gıda yardımı yapmak için çalmadılar. Etin, meyvenin, sebzenin, sütün, peynirin tadını unuttuk."diyerek içinde bulunduğu sıkıntıyı dile getirdi.

Bu haberler 2001 yılına ait binlerce haberden yalnızca ikisi. Özenle seçildi zannetmeyin. Sefalet ve çilelerle dolu bir dönemin sıradan olayları sadece. Özellikleri Gümüşhane’den oluşları. Bu haberlere, eşim ve iş arkadaşının başörtüsü takıp takmadığını kontrol etmek için Zigana’ya gelen askerleri de eklemek mümkün. Yine şehit edilen binlerce gencin acısı dün gibi tazeliğini korumakta. Daha neler, neler.

Partileri, liderleri yargılamak bana düşmez ancak, üzerimizde oynanan oyunlar gün gibi ortadadır. Bu güzel ülkenin gelişiyor, büyüyor olmasından rahatsız olan birçok dış gücün var olduğunu görmek, karar verirken küçük resim yerine resmin bütününü dikkate almak yeterli olacaktır. Bizlere düşen görev ise, onların kumanda etmek istediği sisteme karşı gelmek ve bu karşı duruşun adresini tayin etmektir.
YORUM EKLE