ŞİMDİ NE OLACAK?

Şimdi ne olacak? Sorusunu sesiz olarak kendimize sesli olarak da başkalarına kimi zaman sorduğuz soru çeşidi. Çözümlenmesi zor meseleler hakkında karamsarlığa düşen insanların akil adamlardan medet umarcasına başvurdukları bu akıl alma yöntemi bazen kurtarıcı olabiliyor. 

Bilenler hatırlayacaklardır. İstiklal savaşının başladığı yıllarda, Mustafa Kemal’e Erzurum kongresi öncesi sormuşlardı? Şimdi ne olacak? diye. Yani Başlatmayı düşündüğünüz savaşı varsayalım ki kazandınız. Devlet şekli ne olacak? Cevap hazırdı. Açık ve net olarak, “Cumhuriyet” demişti.(Erzurum Milletvekili Cevat Dursunoğlu’ndan bizzat dinlemiştim)

Bu hatırlatmadan sonra gelelim günümüze.  Suriye toplama askerlerinin askerimize yaptığı saldırı sonucu ortaya çıkan tabloyu içimiz kan ağlayarak izliyoruz.      Soruyoruz? Şimdi ne olacak? Sorunun cevabını yetkili devlet ricalından öğrenmek istemek hakkımız olsa da bunun açıklanması hem kolay hem de zor. Kolay bizim gibi vatandaşlar gözüyle. “Ezip geçelim Suriyeyi”. Zor devlet ricali açısından. Çünkü askerimize saldırı var ama saldırı Türkiye topraklarında olmadı. Nato antlaşmasının 5. Maddesi karşı saldırı için engel. Bu nedenle Nato sessiz kalıyor.

Yaygın Medyada açık oturumlarda konu tartışılıyor. Tartışmacılar ve moderotörler sorunun cevabını kendileri vermiyor seyircilere soruyor? “İdlib’de durum nereye varacak? “ABD İdlib düğümünün neresinde?” gibisinden. Tüm alt yazılar bu şekilde. Ol sebeptendir ki Tv kanallarında konuyu tartışanlar geyik muhabbeti havasında reklam arasını da ihmal etmeden salvolar yapıp duruyorlar. Ne hazindir ki hep aynı kişiler. Moderatörler birikimsiz gençlerden oluşuyor, konuşmacılarla tam bir uyum içinde.

Ekrandaki konuşmacılara verilen fırsatlar Anadolu yerel basınına tanınmış olsa zannederim onlarında yararlanacağı çok çarpıcı çözüm önerileri paylaşılabilir. Nitekim kısa bir değerlendirme yapacak olursak, ezcümle şunları söylemek mümkün.

Ortadoğu bataklığında ABD Ve Rusya’nın işi varsa bizimde olacaktır. Suriye topraklarının kuzeyi Selçuklulara ait ve Türkmenistan olarak geçmektedir. Şam, Osmanlının Bir vilayetidir. Bu günkü Irak, Suriye, Ürdün, Filistin, İsrail bu il’e bağlıydı. Vahdettin, “Beni Osmanlı topraklarına defnedin” diye vasiyet etmişti. Mezarı halen Şam’dadır. Halkının çoğu Türk ve Türkmen’lerden oluşmaktadır. Bölge halkı Türkçe konuşmaktadır. Nusaybinde oturan yurttaşlar bağırsalar, seslerini sınır ötesindeki akrabaları duyar.  Bizim bu topraklarda nasıl işimiz olmaz. “Ortadoğu bataklığında Suriye’de ne işimiz” var diyenlere sitemim bu yüzdendir. 

ABD’nin, yıllardır pkk aracılığı ile kuzey Suriye topraklarında oluşturacağı terör koridorunda, kendi emrine tabi bir “kürt devleti” kurma projesi, Türkiye’nin böyle bir devlet kurulmasına asla izin verilmeyeceğine dair kararlı tutumu karşısında gerçekleştirilememiştir. Bunun yerine, 1977 yıllarında başlayan ve Çar Petro’nun vasiyeti olan Rusya’nın sıcak denizlere açılma politikası Suriye’nin teslim alınması ile bu rüya gerçekleştirilmiş durumda.  Bize dost görünen Rusya’nın ikinci planı ise,  Libya’da başarılı olursa doğu Akdeniz deki varlığını batı Akdeniz de de sürdürmüş olacaktır. Basit bir tabir vardır halk arsında ”Kurt seni yerken Ben Kavağın tepesindeyim” diye Rusya’nın bizimle olan dostluğu işte bu düzeyde…

ABD’nin planı gizli filan değil. Ta 1990’dan beri var. Şahsen kendim o tarihte Siirt te görevli iken kuzey Irak kırsalındaki pkk ya havadan atılan yardım paketlerinin üzerinde USA yazılı olduğunu söylemişlerdi de inanmamıştık. Rusya ile dost olmamızı çoğu kez bende düşünmüşümdür. Netice Altınordu devleti kalıntıları. Nede olsa Cengiz han kanını biraz olsun taşır diye. Günümüzde Rusya ile yakınlaşmak güzel ama görüyorsunuz Suriye dururken RUS diplomasisi “gelin ateşkeste anlaşalım”  diyor. Yav Suriye nerde de sen konuşuyorsun? Çünkü Suriye halkının yerini başka birileri aldı. Tabir yerinde ise kovanın arıları boşaltıldı, yerine eşek arıları dolduruldu. Suriye denen bir devlet yok artık. Bunun yerine kaim olan “rejim” denen bir güruh var. Suriye meselesinde Rusya ile anlaşmaya gelince.  Merhum İnönü’ye Rusya ile dost olalım denmişt ide O’da: “Rusya ile dost olmak, ayı ile çuvala girmektir.” Demişti. Şimdi siz-siz olun da girin bakalım çuvala. Bu günde durum aynıdır. 

Bunlardan daha vahimi ABD ve Rusya’nın aleyhimizde anlaşmış olabilecekleri ihtimali!

Bu saptamalardan sonra gelelim mülteciler konusuna.

“Sınır kapılarını açarız” demişti Reis. İşte açıldı. Duyan Suriyeli, Afganlı, Iraklı yüzbinleri aşan mülteciler Yunan ve Bulgar sınırlarını zorlamaya başladı. Bu rakam kısa sürede 2-3 milyona ulaşır. O zaman ne olacak? Olacak belli. Fiziki kurallarda, “sebep ve sonuç” ilişkisi vardır. Toplumsal olaylarda sebep vardır ama sonucun nereye varacağını kimse kestiremez. Nitekim Almanya zaten  (1) milyondan fazla yabancı barındırıyor. Yığılma nedeniyle, “benden bu kadar” deyip diğer AB ülkelerini mülteci almaya zorlayabilir.  Neticede kendi aralarında, sen- ben kavgası ile AB çözülme sürecine girebilir. İngiltere ayrıldığı gibi, Almanya’da ayrılırsa AB’nin çöküşü hızlanabilir. En azından AB dağılmasa da kendini yenilemek zorunda kalır. Buda Türkiye’nin koşulsuz AB ye kabul edilmesi sürecini başlatır

Sonuçta, ortada bir savaş hali var. İdlib’te geri adım atamayız. Bir yanda ABD Bir yanda Rusya. İlişkiler diplomatik yollarla çözüme kavuşturulmalı. Rusya’nın Suriye’ye Türkiye üzerinden verdiği destek kesilmiş olsa da sahip olduğu üsler vasıtasıyla başlatılan “bahar kalkanı harekatı”na mani olmak gibi bir eyleme kalkışır mı? Sorusu akla gelebilir. Bu askeri bir müdahale anlamına gelir ki? Rusya’nın bu yola baş vuracağını sanmıyorum.  Çünkü Nato içinde ABD den sonra. Türkiye’nin en güçlü orduya sahip olduğu bilinmektedir.

Millet olarak tek bilek ve tek yürek olarak damarlarımızdaki asil kandan alacağımız güçle tüm bu engelleri aşarak mutlak zafere erişeceğimize olan inancım tamdır. Çünkü “Zafer İnananlarındır. Zafer bizim olacaktır.”

Şimdi ne olacak? Sorusunun cevabına gelince: Bu sorunun cevabını verecek olan birikimli ve Akil insanlara gerçekten ihtiyacımız var.

YORUM EKLE
YORUMLAR
MAHMUT KILIÇ
MAHMUT KILIÇ - 4 yıl Önce

Yusuf hocam, özetle Suriye meselesi özetlediğiniz gibi,
Özgür kalemler çoğalmalı ve değer verilmeli.