Siyasal söylemler ve çelişkiler…

Siyasetin rasyonel bir zeminde yürüdüğü toplumlarda siyasal partilerin olaylara bakışı daha somut ve kestirilebilir bir niteliğe sahiptir. Böyle bir ortamda herhangi bir siyasal partinin ülke gündemleriyle ilgili çelişmeyen söylemler üreteceği düşünülür. Bu siyasal partiler, savunduğu görüşün doğruluğuna inandığı müddetçe, bu düşüncenin daha fazla taraftar bularak iktidara gelmesi için mücadelesini sürdürür. Bunun için seçmenleri ikna etmeye çalışır. Ancak ak ile karanın birbirine karıştığı siyasal atmosferlerde söylemleri bakımından istikrarsız politikalar üreten siyasal partiler varlık bulur ve söylem güvenilirliği olmayan bir algıyla tanımlanırlar.

Son zamanlarda gündemdeki konularla ilgili siyasi liderlerin konuşmalarına baktığımızda bu muğlak ortamın gederek arttığı bir süreçle karşı karşıyayız. Siyasi liderlerin ve dolayısıyla kurumsal olarak partilerin üretmiş olduğu gündemlere ilişkin mesajların kendi içinde tutarlığı olmadığı görülüyor. İster iç güvenlik paketine, ister çözüm sürecine ve isterse Özgecan vakasına bakalım bu konulardaki değerlendirmeler siyasetimizin ne kadar çelişik söylemlere sahip olduğunu açıkça gösteriyor. Bu durum, yaklaşan 2015 milletvekili seçimleri temelinde rasyonel siyasetten uzak bir sürecin bizi beklediğini ortaya koyuyor. Daha açık bir ifadeyle toplumun refahını, demokrasisini artıracak bir söylem yerine daha da kutuplaştırıcı bir dilin hakim olacağı anlaşılıyor.

Geçtiğimiz hafta içinde MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin parti grup toplantısında yaptığı konuşmanın genel bir çözümü yapıldığında, bu çelişkilerin bir örneğini açıkça görüyoruz. Konuşma genelinde ekonomi, Özgecan olayı, iç güvenlik paketi ve çözüm süreci ana temaları işlendi.

Ekonomi başlığı altında iyi gitmeyen durumları ortaya koyarken daha çok işsizlik üzerinden hükümet eleştirisi yapıldı. Burada muhalefet duruşu bakımından çelişik olmayan bir söylem söz konusuydu. Ancak Özgecan, çözüm süreci ve iç güvenlik paketi konusunda aynı konuşma içerisinde birbiriyle çelişen bir bakış açısının olduğunu söyleyebiliriz. Bu, alternatif üretme yerine durduğu pozisyondan ilgili gündemleri değerlendirmenin ötesine geçmeyen bir bakış açısı.

Özgecan olayına baktığımızda Sayın Devlet Bahçeli’nin daha kapsayıcı bir bakışa sahip olduğunu görüyoruz. Hükümet kanadından gelen daha duygusal açıklamamalara karşın daha rasyonel bir söylemle sorunun çözümü için kapsayıcı bir yaklaşıma ihtiyacımız olduğundan bahsediyor.  Şiddetin bir suç olduğu, nedenleri gün yüzüne çıkarılmadan, kaynağına inilmeden alınacak önlemlerin pansuman tedbirlerin ötesine geçmeyeceğini söylüyor.

Özgecan olayı ile ilgili yorumlarına katıldığım Sayın Devlet Bahçeli’nin konuşmasında dikkat çeken noktaları aynen vermek istiyorum. “ Hiç kimse katil, terörist, ölüm makinesi olarak doğmayacağına göre, hayat içindeki akıştan, masum bir bebekten azılı bir canavara dönüşmenin sırrı nedir?….. Fertlerdeki sosyolojik ve psikolojik açmazların tahlili, şiddeti doğuran sosyal ve siyasal iklimin analizi isabetle yapılmadan idam cezası getirilse de şiddet durmayacaktır…… Suçla mücadele için önce suçu doğuran, bir kişiyi suça iten sosyal, siyasal, psikolojik ve ekonomik kompozisyonu iyi okumak zorunluluğu vardır. Eğer suçu imal eden ana kaynak kurutulmazsa istediğiniz kadar dar ağacı kurun, istediğiniz kadar ceza yağdırın ne yazık ki makus ve acı verici vakalardan kurtulma şansınız olmayacaktır…….. 16. ve 17. Yüzyılda Anadolu’da baş gösteren vahim olayların adına celali isyanları denen toplumsal yıkımın sosyal ve ekonomik dengesizlikten nemalandığı kuşkusuzdur. Gözünü kan bürümüşler, ipini koparmış asker ve sefer kaçakları, dağları mesken tutmuş, çeteler, etrafta kol gezen eşkıyalar, yol kesen, tecavüz eden, insan öldüren, köy basan haydutlar, esasen adli vakalar olmayıp sistemik problemin eseridir……”

Görüldüğü gibi Özgecan vakasında gerçekçi ve kapsayıcı bir çözüm için nasıl davranılması gerektiği üzerinde duruluyor. Hükümeti kolaycılıkla eleştirerek gündemin yoğun baskısını hafifletmek için idam cezasını yeniden gündeme getirdiğini söylüyor. İç güvenlik paketi ilgili olarak ise bütünüyle katılmasam da daha özgürlükçü bir duruş sergileyerek Özgecan olayına benzer bir tutum sergiliyor. Ancak çözüm süreci başlığı açılınca bu konudaki katı tutum hemen gün yüzüne çıkıyor. Biraz önceki kapsayıcı bakış açısı, sistemi, merkez siyaseti eleştiren duruşun yerini ihanet söylemleri alıyor. Anayasada, yasalarda ve millette çözüm sürecinin tek karşılığının Türk Milletine kapkara bir ihanet olduğu söyleniyor. Özgecan vakasındaki kapsayıcı bakış, güvenlik paketi konusundaki eleştirilere cevap verilirken HDP ile yan yana gelmelerinin kıyamette bile olamayacağını söyleyerek bu katı duruş pekiştiriliyor.

Bakıldığında Sayın Devlet Bahçeli’nin Özgecan vakasına yaklaşımını anlatırken ortaya koyduğu vurgular çözüm süreci açısından da benzerlik taşıyor. Bu nedenle, Türkiye’deki Kürt sorunu konusunda da benzer kapsayıcı bir bakışla eleştirmenin ve reddetmenin ötesinde önerilerde bulunulması gerekmez mi?
YORUM EKLE