TOPLUMSAL GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEK…

Bir sosyolog, edebiyatçı, yazar gözüyle gerçeklere pencere aralayan bir kalemin satır aralarından seçtiklerimizi bizler için derleyelim istedik. Her biri 20 puan, ana temayı sorgulayan 5 Türkçe sorusu türünde ve tadında, aynaya bakarak gerçeklerle bir kez daha yüzleşebilmek adına…

İnsanlar ideolojik olarak birbirlerini takdir ediyorlar. İnsani olarak hazzetmedikleri halde ideolojik olarak onu korumaya alıyorlar. Edebiyattan sosyolojiye kadar her alanda ortadaki ürüne bakmıyoruz. Mesela üniversitelerin sayısı arttıkça ilmi çalışmalar sıkıntıya uğruyor. Bir üniversiteyi kurumsal olarak kaliteli yapan hocaları ve kütüphanesidir. Pek çok üniversitenin kütüphanesi yok. Düğün salonundan bozma yerler… Şimdi kiminle konuşursanız konuşun, hemen birkaç adım sonra şu cümle geliyor: Biz ne ara bu kadar bölündük? Bu “ne ara”yla alakalı bir şey değil, kalite ile alakalı. Biz ne zamandan beri kalitesiz işleri seviyoruz? 
…….
“ Acaba internet devrimi olmasaydı, başka türlü olur muydu? 28 Şubat'ta biz, en yoğun kamusallığı ATV'nin Siyaset Meydanı'nda yaşadık. Lise öğrencisi de, ev kadını da gece üçe kadar ekranın başında kendilerine en uzak kişilerin fikirlerini dinledi. Medya üzerinden gerçekleştirdiğimiz en başarılı edebi kamu örneklerinden biridir Siyaset Meydanı. Acaba o dönemde günümüzdeki kadar kanal sayısı ve sosyal medya olsaydı, herkesin elinde bir akıllı telefon olsaydı, Türkiye bir tartışma programı etrafında bütünlenebilir miydi? “Ayrıştık, bölüştük” şikâyetlerini sadece siyasi olarak okumamak gerek. Toplumsal değişimleri gözden kaçırdığımızda, “iktidar geldi, kutuplaştık” şikâyetinin içine düşeriz. Kullandığımız teknoloji bizi dönüştürüyor. Ama biz bunu kabul etmeyerek suçu başkalarına atıyoruz. Aslında bu olgunlaşmamış toplum tavrı. Suçu başkasına atan küçük bir çocuk gibiyiz. Hep başkaları bir şey yapıyor. Bizim hiçbir sorumluluğumuz yok. O birikimler üretime dönüştü elbet. Ama üretim sürekli olacak mı? Kesintiye uğradı mı? Okumamayı iktidar ile değil teknoloji ile bağlantılı olarak değerlendiriyorum. Gençler gün içinde yüzlerce cümle okuyor. Birbirini sıfırlayan sosyal medya cümleleri. Küresel dünyanın çok satan kitapları peynir ekmek gibi satılıyor? Peki son on yılda edebi kamuya kaç yazar dahil oldu.
……
“ Bizi birbirimize yaklaştıracak eserlere, kişilere, olaylara velhasıl toplumsal dayanışmaya ihtiyacımız var. Farklılıklarımızı koruyalım. Farklılıklarımızı korurken sen ile ben, biz ile onlar arasındaki saygı mesafesini de koruyalım. Hani anneler der ya “abisi, kardeşin sana öyle demek istemedi”. İşte bizim de bizi birbirimize yakın eyleyecek “mütercim”lere ihtiyacımız var. Öfke dilini idrak diline, hal diline tercüme edecek insana/insanlara ihtiyacımız var. 
…….
“ Küresel dünyada bütün sınırlar ortadan kalkarken, mahremiyeti/gizliliği/görünmeden yaşamayı sürdürmek pek kolay değil. Eskiden insanlar ünlülerin bir fotoğrafını görmek için beklerken, şimdi hepsi sosyal medya hesaplarından yediğini, içtiğini paylaşıyor. Herkes her şeyini göz önünde yaşamaya başladı. Tabii ki bu muhafazakârları da etkiledi. Türkiye’de artık ahlaki değerler bakımından liberallerle muhafazakârlar arasında fark yok. Farkı yaratan, aylık gelirleri. Aylık geliri 5 bin doların üzerinde olanların kullandığı bir dil var, bunun muhafazakârı, sosyalisti, liberali olmuyor. Bir de aylık geliri 800-1000 TL olanlar var. Fakirliğin dili, eşitleyici bir dildir, bunun sağcısı solcusu olmaz. Zenginlik, imkanların sınırsızlığı ile eşitliyor. Bunun da sağcısı, solcusu, muhafazakârı yok. Geriye kalıyor orta sınıf. Sorun şu ki bütün dünyada orta sınıflar eriyor. Oysa yürünen yolun, aşılan dağın resmini verecek olan kesim sadece orta sınıftır.”
……
20 yıl önce, muhafazakârlar birbirlerinin evlerine gittiğinde, kadınlar ve erkekler ayrı otururdu, şimdi Facebook’tan birbirlerini ekliyorlar ve her şeylerini paylaşıyorlar. Geçtim ideolojik kırılmayı, bireyin kendi içindeki kırılma başlı başına bir sorun. Bir insanı dindar - Müslüman, Hıristiyan vs - yapan husus, mahremiyet kodlarıdır. Dindar bir insan mahremiyete önem verir. Yediğini göstermez özenilmesin diye, vücudunun belli yerlerini sınırlamak zorundadır çünkü mensubu olduğu din bunu şart koşmuştur, başkasının hakkında konuşmaz çünkü kul hakkına girmek büyük günahlardandır. Facebook kullanımı bütün bunları imha ediyor. Siyasi değil ama sosyal kırılma kısmı çok ciddi. Siyasi kırılmalar hallolabilir, bir devrime bakar her şey. Ama sosyal kırılmaları bir devrimle düzeltemezsiniz.

Son söz;

“Tüketerek görünür olanların, üreterek yaşayanları görünmez kıldığı bir çağdayız.”

Maalesef…

Sevgi ve Saygılar.


 

YORUM EKLE