AYNI TASTAN SU İÇTİĞİMİZ DOSTLARA SELAM!

Birkaç gün evvel bu kuru siluetimle önce Kelkit’ten ve sonra da Gümüşhane’den geçtim.

Siyasetin gölgesinde kendilerini beyzâde zanneden âdemoğulları hariç, hayatı Gümüşhane’de, Kelkit’te  beraber kucakladığımız insanları daha şimdiden çok özlüyorum.

İnsanlar tabiki dostlarını, arkadaşlarını özler.

Zaten memleketleri memleket yapan da güzel insanlarıdır.

Birkaç gün evvel  herkesten habersiz “sessizce” geçtiğim Gümüşhane’de nefes alış verişlerime eşlik eden SESSİZ ÇIĞLIKLARIMI  nazenin zamanlara gömdüm ve bu şehirde unuttuğum ve beni böylesine deli divane eden sihir nedir diye çok düşündüm.

Şu son zamanlarda hayatı Gümüşhane’de beraber kucaklayamadığımız insanların çoğalması üzerine, bu sessiz çığlıklarım daha da arttı.
Sadece Turan Amca’yı (Tuğlu) zamanından çalarak rahatsız ettim, Talat Ülker kardeşimi yoğun işlerinden alı koymak istemedim.

Gümüşhane’de böylesine özlem dolu duyguların yoğunluğu altında, daha sonra ilk aklıma gelen isim Oltan Sungurlu oldu. Ellerim titreyerek telefonumu aldım, rehberde ara tuşuna bastım ve telefonumda sadece tek bir kelimeyle, “minnet” kelimesiyle kayıtlı bulunan o güzel insanı aradım.

”Huzurlarınıza kabulünü dileyen bir şair arıyor sevgili Ağayey” dedim.

“Hemen gel, bekliyorum” dedi.

Fiziğin bütün kurallarını altüst edercesine, kendimi Gümüşhane’den Ankara’ya ışınladım ve aslında mesafelerin gerçek sevgi iletişiminde nasıl da çok küçük bir ayrıntı olduğu hissiyle uzakları yakın eden seslere sığınarak konuştuk.

Şimdi kendimi yollara vursam, bu büyülü kentin yollarına ; dolaşsam bigane bigane, acep kim tanır beni diye düşündüm. Gezip dolaşmaya takat bulamadım kendimde; çakılı kaldım olduğum yerde.

Gümüşhane’de olmanın ayrıcalıklı sevincini, hayatı aynı idealler doğrultusunda kucakladığım insanlarla duymak bu şair yüreğimi daha da genişletti.
Bir ayağımı, Gümüşhane’de Harşit’in kenarında bıraktım, diğer ayağımla evrenin boşluklarında dolaştım.

Genişleyen yüreğine kimler girdi bir çırpıda, kimler: Şinasi ÖZDENOĞLU, Mustafa CANLI, Talat ÜLKER, Necati YILMAZ, Sabri Özcan SAN, Niyazi KARABULUT, Engin DOĞRU, İsmail TAŞTAN, Güneri KADİRBEYOĞLU, İsmail AKÇAY,  Recep ERGİN, Mehmet Ali ÇUBUKÇU, Erkan KOCATÜRK, Sabahattin KÖMÜRCÜĞLU, Hasan ODABAŞ, Hasan PİR, Nursel SAYGINAR, Şevki AŞKIN, Zülfikar YAPAR, Süleyman KÖPRÜLÜ ….

(Harşit’in nazlı sularına yerini bulur düşüncesiyle attığım iki Fatiha, gözlerimi nemlendirdi: Birisi merhum Sabri Özcan San için, diğeri de Güneri Kaderbeyoğlu içindi, ruhları şâd olsun!)

Sonra, “ustam”la konuştum.

Gümüşhane’ye onun baktığı gibi hiçbir zaman nezih ve ilham dolu bir genişlikle bakamadım. Nurettin Özdemir’siz Gümüşhane’den geçmek istemedim. Yine her zamanki gibi sesi yorgundu ve titriyordu. Ama zamanın bütün hoyratlığına rağmen yine, selîka-i belîga-i âlî pesend ile konuşuyordu. Kendileri üzerinde yazdığım kitaptan konuştuk uzun uzun…

Döndükten sonra Kelkit’ten çok acı bir ayrılık haberi geldi. Hami Sargınalp’ın ölüm haberini büyük bir üzüntüyle öğrendim. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı diliyorum.

Biraz mahçup, biraz kırılgan ama delikanlı olarak ve gönlümü dost rüzgârlarla doldurarak geçtim Gümüşhane’den.

Düşmanlarım mı?

Benim düşmanım yok! Merak etmeyin, adam olmayan, benim düşmanım bile olamaz.

Aynı tastan su içtiğimiz dostlara selam olsun!
YORUM EKLE