ÇANAKKALE GEÇİLMEDİ, GEÇİLEMEYECEKTİ, ÇÜNKÜ İNANÇ VARDI

Çanakkale denince bazılarının aklına Truva gelir, Çanakkale Truva değildir. Çanakkale şehitlerimizin kanlarıyla sulanmış Türk toprağıdır. Çanakkale tarihi, sadece geçmişimiz değildir, günümüz ve geleceğimizdir. Çanakkale Cephesi’nde kahraman ordumuzun verdiği mücadele yalnızca Türk tarihinin değil, bütün dünya tarihinin akışını etkileyecek derecedeydi. Bu cephede alınan galibiyet dünya ülkelerinin güç dengelerini değiştirmiş, paylaşım heveslerini yıkmış, yüce Türk milletinin belirleyici ve yönlendirici gücünü bir kere daha gözler önüne sermiştir. Çanakkale birlik ve beraberliğin sembolüdür, biz orada Türk, Kürt, Laz, Arnavut, Çerkez hepimiz bir olduk, bütün olduk, millet olarak canımızla, kanımızla savaştık. Çanakkale, azim ve kararlılığın iman gücüyle birleşmesiyle birlikte, çağının en ileri teknolojisine sahip güçlerine, 500.000 askerine meydan okumasıdır. Çanakkale, sadece Türk tarihin değil bütün dünya tarihinin seyrini değiştiren, düşmanın yenilmez olmadığını gösteren ruhtur. Çanakkale, anadan, yardan, evlattan vazgeçip bayrak diye diye, vatan diye diye can verenlerin destansı zaferidir. 


Çanakkale, bu şanlı toprakların bedelinin körpecik bedenlerin canlarıyla ödenerek vatan edilişidir. Torağın yanışı, zamanın donuşudur. Çanakkale Harbi, bu asil milletin, millet olma vasfını tarihe nakış nakış yazdırışıdır.


Memleketin her köşesinden, can vermekten çekinmeyen aslanların canla, başla çekinmeden, bir an bile tereddüt etmeden savaşarak yazdığı tarihtir Çanakkale. O şanlı topraklarda, siperlerin arası sadece sekiz metreydi ki bu mesafe bana çocukken efsaneymiş gibi gelirdi. Gidip yerinde görmek nasip oldu. Göz yaşları içerisinde gıpta ederek şahit oldum ve hayranlığım katlanarak arttı kahraman neferlerimize. Havada çarpışan mermilere inat, sadece birkaç dakika sonra şehadet şerbetini içeceklerini bildikleri halde gözlerini kırpmadan, en ufak bir endişe duymadan düşmana cephe oldular, zırh oldular. Ellerinin hamuruyla cepheye mermi taşıyan Nene Hatun’larımız, evlatlarını, erlerini bu güzide vatan için feda etmekten bir saniye bile çekinmedi. Kiminin elinde Kur’an-ı Kerim, kiminin dilinde Kelime-i Şehadet arşa yürüdüler. Seyit Onbaşı bir saniye bile düşünmedi 215 kiloluk topu yüklenirken. Değerli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un da dediği gibi Bedr’ in aslanları ancak bu kadar şanlı idi. Uzuvlarını geride bırakıp, tek bacağıyla, tek koluyla, tek gözüyle mücadele veren yiğitlerin gökyüzüne ulaştığı yerdir Çanakkale. O canlar, birlikti, güçtü, kuvvetti ve millet olmanın bilinciyle yendiler düşmanı. Zaten ancak o bilinçle yenilebilirdi sırtlan sürüsü. 


O zaman öyleydi, peki ya şimdi? En ufak bir olayı fırsat bilip ülkemize hainlik eden, sen şusun, sen busun diye ayrıştıran fırsatçı, his yoksunu alçaklar bu topraklara ayak basabiliyor, kirli kalpleriyle zafer dolu topraklarımızda, salyalarını akıta akıta, bazı güçlerin piyonluğunu yaparak elde etmeye çalıştıkları hain emelleri için teyakkuzda kalmaktadırlar. Bu sebepledir ki şehitlerimiz bu zaferle bitmedi. O zamandan bu zamana 103 yıl geçmesine rağmen hâlâ şehit vermeye devam ediyoruz. Şehitlerimizi düşündükçe bu topraklara ayak basmaktan, ülkemize eza getirmekten haya etmiyorsak yazıktır bize. . . 

YORUM EKLE