Canboğul (10)

-Ayşegül’ü sabah kelifte buldular. 

-Peki siz ne yaptınız?

-Biz de bizim mahallede arkadaşlarla birlikte her türlü hazırlığımızı yapıp yaylaya geldik. Yaylaya geldiğimizde Ayşegül ve diğerleri ile buluştuk. Ayşegül’e bir arkadaşla birlikte dönmesini, bizim ise Can’ı arayacağımızı söyledik.

-Döndü mü?

-Döner mi, bir kez kafasına koydu Can’ı ölü ya da diri bulmayı.

Ayşe, merakla sordu:

-Sonra ne oldu?

-Yayladan sonraki rampayı çıktık. Göle geldiğimizde kar her tarafı kaplamıştı. Tehlikeyi göze alarak, çığın olduğu yere geldik. Yani zorlukla geçtiğimiz ve mağaranın olduğu yola. Yol olduğu gibi kardı. Ellerimizde kazma kürek vardı ama gelen çığın son bulduğu yere inmemiz mümkün değildi. Geri dönerek çığ tehlikesi olmayan alana geldik. Yapacak bir şey yoktu. Uçuruma inmek mümkün değildi. Tam bu sırada Ayşegül “Can” diye bağırmasın mı? Onun bağırmasıyla gün boyu yağan kar bir gürültü koptu. Aynı yerden bir ikinci çığ daha geldi. Ayşegül, durmadan “Can” diye bağırıyordu. Dönmeye karar verdik. 

-Ayşegül kabul etti mi?

-Nerde? “Ben dönmem, Can’ımı bulmadan dönmem” diye feryat ediyordu. Hareketsiz kaldığımız için nerede ise donacaktık. 

-Ne yaptınız peki?

-Ayşegül’ün, elini ayaklarını ve ağzını bağladık. Sırayla sırtımızda taşıyarak köye döndük. 

-Baharın karlar eridiğinde aramadınız mı?

-Arama bir yana, Ayşegül, sık sık evden çıkıyor, kendini dağlara vuruyordu, adeta aklını kaybetmişti. Her gidişte arayıp bulup köye getiriyorduk. O bir süre sonra yine kaçıyordu. En sonunda sırayla onu beklemeye karar verdik. Mart ayından başlamak üzere sık sık çığın olduğu yere bir grup arkadaşla gelerek karın eriyip erimediğini kontrol ediyorduk. Ama ne var ki uçurumun dibindeki kar bir türlü erimiyordu. 

-Peki oraya inilecek bir yer yok muydu?

-Yoktu. Gelirken görmüşsündür. Bir vadi içi, vadinin her iki yakası kayalık. İple inelim dedik inemedik, alttan çıkalım dedik çıkamadık. Daha önce de buradan çığ gelmiş, altı kervancı kaybolmuştu. Onlara bile ulaşılamadı. 

-Yani Can orada mı kaldı?

-Can’dan vazgeçtik, Ayşegül, aklını iyice yitirmiş, kendini dağa vurmuştu. İşte o hayal meyal gördüğün elbisesi yırtık kadın o, o Ayşegül. Bir daha köye dönmedi. Buradan geçen her kervancı ona yiyecek, elbise getirir. 

-Korkmuyor mu o mağarada yaşamaktan?

-Onda korku diye bir şey kalmadı. O mağara uzundur. Çocukluğumda mal beklerken çok girmişimdir o mağaraya. Yazın serin, kışın ise sıcaktır. 

-Siz köylüler o kadını terk mi ettiniz?

-Terk etmedik, umudunu yitirinceye kadar kalsın istedik. 

-Yani Can’ın ölüsü orada mı kaldı?

-Öyle oldu, ne yaptıysak ona ulaşamadık. 

-Nasıl bırakırsınız onu orada?

-Bırakmadık.

-Ne yaptınız?

-Zermut’ta bir bey var, adı Salih Bey, duydun mu adını?

-Gelirken Zermut yol ayrımında Mahmut emmim söyledi. Başka da duymadım. Peki ne yaptı Salih Bey?

-Kendisine durumu anlattık, o da çözüm olarak köyden oraya bir yol yapılabilir mi diye sordu.

-Siz ne dediniz?

-Yapılabilir ama hem zaman alır hem de zor bir yol olacağını söyledik.

-Olsun, siz çalışacakları bulun, ben ücretlerini ödeyeceğim, dedi.

-Bulduk, bizim köyden yirmi kişi çalışıyor, hemen hemen yaklaşmak üzereler.

-Oh, hele şükür.

-E, haydi bakalım, akşam oldu, acıktık, dedi Mahmut Emmi.

-Hemen bir şeyler hazırlarım emmim.

Akşam yemeği yenildi, çaylar içildi, sigara içenler tütünlerini sardılar. Artık bundan sonrası rahattı. Sabah kalktıklarında ikindiye doğru Şeyran’daydılar. Can’ı soru yağmuruna tutan Ayşe, bir yıldan fazla cesedi kar altında olan Can’ı düşünüyordu. Ana, baba, gelin nerede ise aklını yitirmişler gibiydi. Bu dağlarda, bu karda, bu soğukta nasıl yaşanırdı. Ne yenilir ne içilir. Kurdu var, kuşu var. Yırtık entarili kadın, yani Ayşegül’e Şeyran’dan yeni bir entari mi alsaydım diye geçirdi aklından Ayşe. “Ben Can’ımı yitirdim, sen Can’ını yitirme” demekle ne demek istemişti yırtık elbiseli kadın. Benim, Can diye tanıdığım bir tek kervanda bize rehberlik eden Can var. Yoksa?... Yoksa, benim Can’ı sevdiğimi mi söylemek istedi. Öyle bir şey de yok. Yok, o halde neden öyle söyledi? “Ben Can’ımı yitirdim, sen Can’ını yitirme.” Can… Çığ altıda kalan Can…Yırtık entarili Ayşegül’ün kocası. Can? Bize rehberlik eden Can? 

Bir an durakladı. Can? Bana bakışları bir tuhaf? Yoksa? Peki neden bana öyle bakıyor? Ama ben? Oturduğu yerden kalktı, çadırına girdi. Başını iki elinin arasına aldı. İyi has çocuk. Yakışıklı da boyu uzun, kara kaşlar, kara gözler. Sen de mi dikkatli baktın Ayşe? Yok canım, neden dikkatli bakayım ki? Neden kara kaşlı, kara gözlü olduğunu söylüyorsun. Can ve ben. Olmaz, anam var, kardeşlerim var, kim bakar onlara? Buradan alacağımız üç-beş kuruşla geçiniyoruz. Neler düşünüyorum. Çadırdan çıkar çıkmaz:

-Mahmut emmim, dönüşte biz de Can ile beraber katılalım mı Can’ı kurtarmaya?

-Nereden çıktı bu kızım?

-Baksana yolu hemen hemen bitmek üzereymiş, biz de katılalım ne olur? Bir seneden fazladır karın altında garip. Karısı perişan, anası, babası perişan.

-Dönme süremiz belli, geç dönersek bizi merak ederler. 

-Üç-beş gün geç gitsek bir şey olmaz emmim.

-Hele yükümüzü teslim edelim, sonrasını düşünürüz kızım.

-Tamam güzel emmim.

Gitti Mahmut emminin yanaklarından öptü.

-Bir çay daha demleyeyim mi?

-Olur.

-Bu kez ben demleyeceğim, dedi Can.

Ayşe ile bir kez daha göz göze geldiler. Bir süre bakıştılar. Mahmut emmi de onları izliyordu.

-Olur, dedi Ayşe, duyulur bir sesle.

-Temel, sen de kıvrat şu kemençeyi.

-Emrin olur emmim.

Xxx

Sabah güneşle birlikte uyandılar. Ateş yakıldı, çay demlendi. İştahla kahvaltı yapıldı. Sıra çadırların sökülmesi ve yüklerin yüklenmesine geldi. Herkes kendi çadırını söktü. Katladı, yükler yardımlaşma yüklendi. Şeyran’a doğru yola çıkıldı. Yol boyunca gördükleri tek şey, köylülerin kara sabana koştukları bir çift öküzle tarlalarını ekiyor oldu. Her tarlada bir çift öküz ve çalışan kadın ile erkekler vardı. 

Durmadan yol aldılar ve yükleri teslim edecekleri toptancı Hakkı’nın dükkanının önüne geldiler. Yorgundular ama bir an önce yükleri yıkmak gerekiyordu. Hayvanlar yük altında bekletilemezdi.

Toptancı Hakkı, kervanın gelişine çok sevinmişti. Hepsine “hoş geldiniz” dedi. Yükler yıkıldı, teslim edildi. Mahmut Emmi, toptancı Hakkı’dan parayı aldı. Hayvanlarını, Şeyran’da köylülerin bağladıkları yere bağladılar. Uzun süre yoldaydılar. Yolda toz dumanla birlikte günlerce yıkanmamanın rahatsızlığı vardı üzerlerinde. 

-Hamama gidip, yemeğimizi daha sonra mı yesek arkadaşlar?

-İyi olur emmi, çok kirlendik.

Erkekler banyo yapacaktılar ama Ayşe ne yapacaktı? Can’a baktı. Can ise:

-Mahmut emmim, ben bir şey söyleyeyim.

-Söyle Can.

-Hamamı kapatalım. Biz dışarıda bekleyelim. Önce Ayşe banyo yapıp çıksın, daha sonra da bizler girelim olur mu?

-Olur Can, ne dersin Ayşe?

-İyi olur emmi ama hamam da biri olmasın?

-Bakarız kızım, hamam sahibine de sorarız. 

Konuştukları gibi yaptılar, yıkandılar. Temiz urbalarını giydiler. Meydanın kenarındaki ahşap bir binada açık olan lokantaya gittiler. Günlerdir yemedikleri sulu yemeklerle karınlarını bir güzelce doyurdular. Bir kahvehanenin önündeki bahçeye girdiler. Çaylarını içtiler. Rahatları yerindeydi, herhangi bir kaza geçirmeden yükleri teslim etmekten mutluydular. Mahmut emmi, herkesin parasını verdi. Kalan para ise siparişi gönderen Trabzon’daki toptancıya verecekti. 

-İyi dinlendik Can, yola ne zaman çıkacağız.

-Çıkabiliriz Mahmut emmi.

-Aynı yoldan mı döneceğiz.

-Tersun Dağından gidebiliriz bir gün fark eder ama rahat yoldur. 

-Yok, Mahmut emmi, geldiğimiz yoldan dönelim. Siz banyo yaparken Ayşegül’e elbise aldım, onu vereceğim.

-Yol uzayacak kızım.

-Bir günle fark etmem emmim.

-Ne dersin Can?

-Size kalmış Mahmut emmi, siz hangi yoldan derseniz oradan gideriz.

-Ne demiş eskilerimiz” En iyi yol bildiğin yoldur” biz de bildiğimiz yol olan gelen yoldan dönelim, Ayşe de aldığı elbiseyi verebilirse Ayşegül’e versin. Molamızı yine gölde vereceğiz. Oraya kadar durmak yok.

-Doğru dersin Mahmut emmi de Gavur Geçidi’nden karanlıkta geçmek tehlikeli olur, hem Ayşe de Ayşegül’e aldığı elbiseyi veremez.

-O zaman Gersud köyü çıkışında gelirken mola verdiğimiz yerde mola verir, Dulağası Yaylası’na kadar mola vermeyiz.

-Öyle olur Mahmut Emmi. 

-Haydin bakalım, kalkalım yola çıkalım.

(Devamı Var)

YORUM EKLE