Canboğul (18)

Seher ana, Can’ın yola çıkmasından sonra hazırladığı bir tencere yahni yemeğini Partal Mustafa’nın evine getirdi. Kapıyı çaldı. Kapıyı açan Ayşegül’e: 

-Kızım yemek çok sıcak ellerim yandı, diyerek kapıdan içeri bıraktı.

-Niye zahmet ettin Seher anam.

-Ne zahmeti kızım. 

-Dışarısı soğuk gel anam.

-Geleyim, ne yapıyor Mustafa ile Zülfiye?

-Ne yapsınlar anam, acıyı sinemize çekmeye çalışıyoruz.

-Allah sabır versin güzel kızım.

-Sağol anam.

-Kimdir Ayşegül? diye sordu Zülfiye kadın.

-Seher ana geldi. 

-Gelsin içeri.

-Gel anam.

Seher kadın içeri girdi. Soba yanıyordu, içerisi sıcaktı. Ayşegül, gelen yemeği, sobanın üzerine koydu.

-Niye zahmet ettin Seher hatun.

-Ne zahmeti Zülfiye. Yemek sıcak. Kurun sofrayı yiyin, soğumasın.

-Gelinim yeni kaldırdı sofrayı. Yedik Zülfiye hatun. Sağol, Allah razı olsun.

-Sizden de.

-Sesi Seher hatunun sesine benziyor o mudur Zülfiye?

-Odur herif, odur.

-Hoş geldin Zülfiye kadın.

-Hoş bulduk, nasılsın?

-Nasıl olalım, iyi diyelim ki iyi olalım.

Ayşegül, sobanın üzerindeki demlikten bir bardak çay doldurup, Seher kadına verdi. 

-Can, nerede, o niye gelmedi? diye sordu Zülfiye.

-Gitti.

-Nereye?

-Sabah yola çıktı, Maçka’nın Ciharlı köyüne gitti.

-Ne işi var Ciharlı’da?

-Ben biliyorum ana, dedi Ayşegül.

-Biliyor musun?

-Evet ana.

-Demek sen de biliyorsun? Sorusunu sordu Seher hatun.

-Biliyorum ana.

-Ne yapacağımı şaşırdım, gitme dedim ama çok ısrar edince dayanamadım.

-Yalnız kaldın he Seher hatun.

-Yalnız kaldım.

-Keşke yollamasaydın.

-Çok ısrar etti Zülfiye, illa da gideceğim dedi. Dayanamadım, git ama bir hafta içerisinde gelmezsen ben de düşerim yollara dedim.

-Allah kavuştursun.

-Amin Zülfiye’m amin.

Ayşegül, Seher hatunun çayının bittiğini görünce:

-Ver anam bir daha çay koyayım. 

-Sağol kızım. Ben artık kalkayım.

-Bir yere yollamam seni Seher anam. Zaten akşam oldu. Bu akşam bizde kal. Yalnız kalma evde.

-Doğru söyler gelinim Seher Hatun, evimiz geniş, bir odasında da sen kal, yalnızlık Allah’a mahsustur. Gelinim Ayşegül’ün odasında birlikte kalırsınız. Hatta Can, dönünceye kadar kal, dedi Partal Mustafa.

-Bir şey olmaz.

-Olmaz deme, aha da oldu.

-Bizimki doğru der Seher hatun, Can dönünceye kadar kal bizimle. Kukuna kuşu gibi oturuyoruz. Kimse konuşmuyor evde. Kal bizimle, kal.

-Maden ısrar ettiniz kalayım ama soba yanıyordu. Eve kadar gidip bakayım, söndüreyim sobayı ne olur ne olmaz.

-Ben de seninle geleyim Seher ana.

-Olur kızım.

Xxx

Laz Hasan’ın yanında Ayşe’nin kardeşi Ömer garson olarak çalışıyordu. Ayşe’den sonra ailenin ikinci çocuğuydu Ömer. Karın tokluğuna da olsa üç-beş kuruş alıyordu Laz Hasan’dan. Ömer, kahveyi açıyor, ilk çayı o demliyordu. Laz Hasan ise daha sonra geliyordu. Akşamları ise Ömer erkenden evlerine gidiyordu. 

Mahmut emmiyi çok iyi tanıyordu. İyi bir insandı. Ablasının ısrarını kıramamış, kadın haliyle kervana dahil etmişti. Onun için Mahmut emmi, kahveye geldiğinde ona daha fazla hizmet ediyordu. Ona hizmet etmekten büyük bir haz alıyordu. İstemeyerek masadaki konuşmalara kulak kabarttı:

-Gelecek kervana Ayşe’yi yine alacak mısın Mahmut emmi? diye sordu Abdullah.

-Ne demek, gelmek isterse alacağız tabi, bize bir zararı olmuyor ki, faydası daha çok oluyor, çayımızı demliyor.

-Doğru dersin emmi, dedi Temel.

-Baharın ilk mevsiminde Ardasa’ya yük götürürdük, yine götürecek miyiz?

-Elbette götüreceğiz. Öyle anlaştık Trabzon’daki toptancı Kel Halil ile.

-Yine beraber mi olacağız?

-Bir şüphen mi var Abdullah?

-Yok emmim estağfurullah.

-Karıdan korkuyor emmim, para getirmezse eve almayacak.

-Ben de seni bir herif sanırdım.

-Yok emmi, hani çoluk çocuk fazla ya, ele güne muhtaç olmayalım.

-Bağın bahçen yok mu, toplananları Maçka pazarına götür sat.

-Nerde emmim, karı onları sattı, parayı da cebine koydu.

-Sana bir şey koklatmadı mı?

-Ne gezer.

-Borç alırsın ondan, seferden sonra gelir aldığın borcu verirsin.

-Yok emmim yok, kıkırt koklatmaz bize.

-İşin zor Abdullah.

-Zor da ne zor. Hazır buralara kar yağmamışken ormandan odun yapıp da satayım mı dersin?

-Bak o olur, kolcu Ahmet’e yakalanmadan sattın sattın, yakalanırsan katırını vallahi elinden alır. Hem odunları satar hem de katırını, o zaman da kervandan çıkmış olursun.

-Doğru dersin emmim, ne yapalım biraz karnımızı ovalayacağız.

-Karnını ovalayacağına az uşak yap.

-O da doğru ya.

Xxx

-Ana, bugün kahvede Mahmut emmi ile ablamla kervana gidenler konuşurken duydum.

-Ne duydun?

-Artık rehber işi kalkmış. Kervancılar, rehber tutmayacak, yani ona ödedikleri parayı kendi aralarında bölüşecekmişler.

-Niye ki Ömer?

-Ardasa’nın bir köyü varmış, dur bakayım adını da söylediler, Hah, Zermut. Orada bir bey varmış Salih Bey. Kervancılar için yeni yol yaptırmış. Artık yolda bir tehlike olmayacakmış. 

-Allah razı olsun.

-Artık ablam değil ben giderim kervanla ana.

-Olmaz.

-Niye ki ana?

-Hem daha yaşın küçük hem de Mahmut emmi, askerliğini yapmamış olanları kervana almıyormuş.

Konuşulanları dinleyen Ayşe:

-Yani Mahmut emmi rehber almayacak mı?

-Yok abla, öyle diyordu kahvede.

-Desene Can’ı göremeyeceğim.

-Ne dedin kızım.?

-Hiç ana, artık rehbere verilen para bize kalacak.

-Ha öyle mi, doğru dersin, daha fazla para geçecek elimize.

-Daha ne konuştular Ömer?

-Mahmut emmiyle oturanlar daha sonra kendi aralarında bir şeyler konuştular ama ne konuştular bilmiyorum. Çok yavaş konuşuyorlardı. 

-Sen garsonluk mu yapıyorsun, yoksa kahveye gelenleri mi dinliyorsun?

-Yok ana, öylesine kulak misafiri oldum.

-Bir daha olma, kahvede konuşulanları burada gelip anlatma. Yoksa Laz Hasan’ın kulağına giderse kovar seni, işten.

-Tamam ana, bir daha dinlemem.

Ayşe, “Ne konuştular acaba? Can ile benim durumumu anladılar da bana hiçbir şey mi söylemediler? Can da rehberlik yapmayacak daha. Demek ki bir daha Can’ı göremeyeceğim. Aramızda sevgi daha yeni başlamışken bitmiş olacak. Baştan bakışlarını yadırgadım ama bana sevgiyle baktığını daha sonraları anladım. Ben de daha sonra bakışlarına cevap verdim. Verdim de ne oldu. O nerede ben nerede? Ne olacak şimdi? Ben Can’dan başkasına bakmam, Can’dan başkasına yar olmam. Olursa Can, olmazsa… Olur inşallah. Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur, dedi büyüklerimiz” dedi kendi kendine.

-Ana benim biraz başım ağrıyor, çıkıp yatacağım.

-Olsun kızım çık, ben ortalığı toparlarım.

Ayşe, odasına çıkarken, gençlerin söylediği türküyü anımsadı, “Kınalı parmağıma, altın yüzük takayım, nereden geleceksin, yollarına bakayım.” Ben ne yapacağım. Bir daha Can’ı göremeyecek miyim? Keşke başkası rehberlik edeydi de ben seni tanımasaydım Can. Savdı mı acaba yüzündeki, kolundaki dizindeki yaralar? Bir daha görebilsem seni Can. Aşk dedikleri bu olsa gerek. Gelecek sene kervanla giderken Mahmut emmime derim Can’ı görürüz. Bu kadar zaman Can’ı görmeden ben nasıl dururum? Ya anam beni değil de Ömer’i gönderirse? Olmaz canım Ömer’in yaşı daha ne ki? Hem Mahmut emmi askerliğini yapmayanları kervana almıyor. 

Dışarıda karanlık bastırmıştı. Gaz lambasının camını çıkardı. Fitilini yaktı. Yeniden camı taktı. Fitilini azıcık yukarı verdi. Odaya loş bir ışıkla gaz kokusu yayıldı. Fazla ışık olmasını istemiyordu. Yatağına uzandı. Gözleri, odanın içinde Can’ı arıyordu. O da beni düşünüyordur mutlaka. O da odasında yalnız, benim gibi. Gecenin sessizliğini dışarıdan gelen köpek havlamaları bozuyordu. Bir süre köpek havlamalarına kulak verdi. Can’ın sadık dostu Oğuz da çok sevmişti kendisini. Oğuz’un çadırın çevresinde döndüğünü, çadırı açınca nasıl da içeri girip yatıp uyuduğunu anımsadı. Oğuz’u da özledim. 

Anama söylesem mi acaba? “Ana ben bize rehberlik eden Can’ı çok seviyorum mu? “diyeceğim. Ya karşı gelir, olmaz derse? Der mi, der. Derse ne yaparım? Anama da bir şey diyemem ki, o benim anam. Bir yanda anam ve kardeşlerim, diğer tarafta canım gibi sevdiğim Can. Can, anasını da alıp bizim köye yerleşse. Burada bir iş bulup çalışsa. Kervana benim yerime o gider, nasıl olsa yolu izi çok iyi biliyor.

-Daha uyumadın mı kızım?

-Yok ana uyumadım daha.

Meryem hatun, kapıyı açarak içeri girdi. 

-Daha yatmamışsın kızım, çok mu ağrıyor başın?

-Biraz geçti ana.

-Sen de bir şey var kızım. Kervanla gitmeden önce hiçbir şeyin yoktu. Gidip geldikten sonra ne doğru dürüst konuşuyorsun bizimle ne de yemek yiyorsun. Söyle kızım bana bir sıkıntın varsa söyle.

-Yok anam bir şeyim yok, olsa söylemem mi?

-Canım kızım, deyip kızına sarılarak öptü, haydi iyi geceler kızım.

-İyi geceler anam.

(Devamı var)

YORUM EKLE