Canboğul (21)

Ömer koşarak eve geldi. Oğlunu nefes nefese gören anası Meryem:

-Hayırdır Ömer, nefes nefese kaldın, ardından kovalayan mı var? 

-Yok ana, ablama haber vermeye geldim.

-Neyi haber vereceksin?

-Onlara rehberlik eden Can adında biri varmış.

-E?

-Kahveye geldi. Mahmut emmi ile diğerleri orada. Mahmut emmim dedi ki.

-Ne dedi Mahmut emmin?

-Ablana da haber ver, Can’ı görmek isterse gelsin.

-Niye gelmiş peki?

-Bilmiyorum ana.

Odasından mutfağa gelen Ayşe, Ömer’i görünce:

-Niye geldin Ömer, yoksa bir şey yaptın da Hasan emmi kovdu mu seni?

-Yok abla, dedi ve annesi ile göz göze geldi. 

-Size rehberlik eden Can var ya…

-E, ne olmuş Can’a, bir şey mi oldu? diye merakla sordu.

-Yok bir şey olmadı da…

-Da ne?

-Buraya gelmiş, Laz Hasan’ın kahvesindeymiş, dedi annesi.

-Deme ana? diyerek anasının boynuna sarıldı.

-Dur kız, boğacaksın beni.

-Mahmut emmi dedi ki, Ayşe de görmek isterse gelsin.

-Gideyim mi ana?

-Erkeklerin olduğu kahveye mi?

-Ne var bunda ana, bana güvenmiyor musun? Kervanda kadın olarak bir tek ben vardım. Onlar benim hem büyüğüm hem de abim.

-Can da mı?

Ayşe’nin bir anda yüzü kızardı:

-O başka yerden ana ama bize çok iyi rehberlik etti. Bizim için az kalsın ölüyordu. Gidip görüp geleyim.

-İyi, Ömer ile gider gelirsin.

Bir daha sarıldı anasına, yanaklarından öptü.

-Sağol benim güzel anam, hadi Ömer durma gidip görelim rehberimizi.

Evden çıkan Ayşe, adeta koşar gibi yürüyordu. 

-Yavaş abla yetişemiyorum sana.

Xxx

-E, söyle bakalım Can hemen dönmüyorsun değil mi, zaten gelmek senden yollamak bizden.

-Hasan emmi ile konuştum, bu gece onun otelinde kalacağım, yarın sabah erkenden döneceğim.

-Ne yani otelde mi kalacaksın, bizler ne güne duruyoruz?

-Yanlış anlama Mahmut emmi, erkenden kalkıp gitmem gerekiyor, Lütfi dayı beni dağda bekleyecek. 

-Kalsan birkaç gün, konuk ederdik seni.

-Ederdik, dedi Temel.

-Biliyorum, çok sağ olun, anama da söz verdim hemen döneceğim diye.

Ayşe, kardeşi Ömer ile birlikte kahvehaneye girdi. Doğruca Can’ın olduğu masaya gitti. Ayağa kalkan Can’a elini uzatarak:

-Hoş geldin Can.

-Hoş bulduk Ayşe.

Bir süre ellerini bırakmadılar. Öylece kaldılar. Ömer, acele ile sandalye getirdi. Ayşe, Can’ın elini bıraktı. Kardeşinin getirdiği sandalyeye oturdu. Gözlerinin içi parlıyordu.

-Nasılsın? Bakıyorum yüzündeki yaralar savdı.

-Savdı Ayşe… Yaraların dedin de kanlarımı sildiğin yazman bende kaldı… Zigana’da bir işim vardı oraya geldim. Gelmişken bende kalan yazmanı da vereyim dedim. Yıkamadım, sen yıkarsın.

Ayşe, “Yoksa Can benden vaz mı geçti de yazmamı getirdi” diye geçirdi içinden. Az önce mutluluktan gözlerinin içi parlayan Ayşe’de o mutluluktan eser kalmamıştı. Yazmayı, Can’ın elinden aldı, belindeki kuşağına soktu.

-İyi ettin, ben yıkarım, diyebildi zorlukla.

Kahvedekiler ise Can ile Ayşe’nin olduğu masaya bakıyorlardı. Bu kızın ne işi vardı kahvede. Kahvehaneye kız gelir mi?

-Hey gidi Koca Kaptan, sağ olsaydın da kızının hallerini göreydin.

-Ne hallere kaldık?

-Kız kısmı kahveye gelir mi?

-Kız kısmı kervanda gider mi?

-Acından öleydiler de kervana yollamasalardı.

Konuşmaları duyan kahveci Laz Hasan:

-Nedir fiskos fiskos konuşuyorsunuz? Ne var kahveye gelmesinde, söyler misiniz?

-Ayıp değil mi Laz Hasan?

-Ayıp olan ne?

-Baksana kervana da gitmiş.

-Ekmeği için gitti. Siz Ayşe’yi tanır mısınız? Erkek gibi kızdır. Kervana gitmeyip de gelip sizden borç mu isteyeydi ya da aç mı kalaydılar? Kendi işinize bakın. Benim kahvemde dedikodu yapmayın.

-Tamam tamam kızma.

Mahmut emmiye dönen Laz Hasan:

-Çay vereyim mi Mahmut emmi?

-Ver Hasan ver. Senin çay Ayşe’nin demlediği çayı tutmuyor ama ver bakalım.

-Şimdi öyle mi oldu Mahmut emmi? Ayşe ayrılsın ben diyeceğimi derim size.

Ömer, çayları getirdi. Ablası ile göz göze geldi. 

-Ömer, kardeşimdir Can, benden sonraki.

-Can abi bak ne diyeceğim?

Merakla Ömer’e bakan Can:

-Söyle bakalım Ömer?

-Ablamın yerine ben kervana katılsam olmaz mı?

-Onu Mahmut emmiye söyleyeceksin.

-Olmaz mı Mahmut emmi?

-Ablan ne der, razı olur mu?

-Askerliğini yapmayanları kervana almıyordun Mahmut emmi.

-O, rehber alırsak, Gavur Dağı Geçidinden geçersek geçerliydi. Şimdi o tehlike kalktı, artık sağlıklı bir yoldan gidip geleceğiz. Artık, Trabzon’a inip yük almayacağız. Yükler buraya kadar arabayla gelecek.

-Arabayla mı?

-Evet. Devlet daha bu yolları neden yapıyor? Trabzon’da arabalar vızır vızır işliyormuş. Hatta Maçka’ya kadar geliyorlarmış, yakında bizim köye kadar da gelir. Baksana elli kişi çalışıyormuş yolda. Neyse, akşam oluyor, Haydi Can eve gidelim, güzelce karnımızı doyuralım.

-Sağol Mahmut emmi, hiç eve kadar gitmeyelim. Benim bir fikrim var. 

-Söyle neymiş?

-Anam bir şeyler hazırlayıp terkime koydu. Hiç açıp da bakmadım. Ben terkimi alıp geleyim. Tıpkı çadırları kurduğumuz gibi hep bir arada bir piknik yemeği yer gibi birlikte yiyelim.

-Valla hiç fena fikir değil. Zeytin ekmek al da gel Ömer.

Can, kalktı, kapının önünde bağlı atının üzerinden terkiyi alıp geldi. 

-Ayşe, bak terkide ne varsa koy masanın üzerine.

-Olur Can.

Ayşe, terkiden önce tereyağı, peynirle birlikte keteleri çıkardı. Terkide kavanoza eli değince onu da çıkardı. Ağzına kadar dolu bal vardı. 

-Ne yalan söyleyeyim Can, anan seni çok seviyor, dedi Ayşe.

-Evet Ayşe, ben de anamı çok seviyorum.

-Belli belli, dedi Mahmut emmi imalı imalı.

Akşam karanlığı olmak üzereydi. Ömer’in çalışma vakti dolmuştu, eve gitmesi gerekiyordu.

-Abla kalk gidelim, anam merak eder şimdi.

-Tamam, diyerek kalktı. Can ile tekrar göz göze geldi. 

-Anaları bekletmeye gelmez, merak ederler.

-Merak ederler.

Ayşe ve Ömer ayrıldıktan sonra, yeniden çay koyan Laz Hasan geldi, Ayşe’nin kalktığı sandalyeye oturdu.

-Hasan emmi, atımı çekecek hanın var mı?

-Var Can. Ben hana çekip geleyim, eyerini indireyim, yemini de vereyim.

-Ben de geleyim.

-Yok, sen otur.

Xxx

Ayşe, sevinçten uçuyordu. Ömer yine yetişemiyordu ablasına. Evden içeri girer girmez, anasına sarıldı. 

-Dur kız ne oldun?

-Ana, anlatmıştım sana, Can Gavur Geçidinde yuvarlandığında hani yaralanmıştı.

-Eee.

-Bir şey bulamamış da yazmamla kanlarını silip bağlamıştım.

-Eee.

-İşte yazmamı getirmiş.

-Bir yazma için mi geldi?

-Yok ana, Zigana’da işi varmış, oraya gelmiş, gelmişken de yazmayı vermek için buraya inmiş.

-Bak sen şu işe. 

-Ne oldu ana?

-Yok bir şey.

-Ana, bak ne diyeceğim.

-Ne diyeceksin ki?

-Yarın sabah Can gidecekmiş, ona bazlama ile mısır ekmeği yapsak, atın terkisine kor, yolda yer.

-Bakıyorum çok düşünüyorsun Can’ı.

-O da bizim için hayatını tehlikeye attı ana, ne var bunda?

-Bir şey yok da…Hani diyorum…Yapalım, sen unu ele getir yapalım, yoksa surat asacaksın.

-Benim canım anam, bir bir daha annesinin yanaklarından öptü. Unu almak için kilere koştu.

-Bu işte bir iş var ama haydi hayırlısı. Ben anlamıyorum sanıyor.

(Devamı var)

YORUM EKLE