Canboğul (48)

Zigana’daki çığ olayı kısa sürede Maçka ve Ardasa kasabalarında duyuldu. İki askerin şehit olması kasaba ve köyleri yasa bürümüştü. Jandarma erlerinden Kamil ile Şamil’in cenaze namazlarının Zigana’da kılınacağını duyan vatandaşlar akın akın yollara düşmüşlerdi. Binek hayvanlarıyla Zigana’ya ulaşan vatandaşların hayvanlarını bağlayacakları yer konusunda sıkıntı yaşıyorlardı. Cenaze namazı kılmak için gelen vatandaşlar mahşeri kalabalık oluşturuyordu. 

Kamil ve Şamil’in Türk Bayrağına sarılı tabutları, oluşturulan musallaya ayrı ayrı konuldu. Zigana köyü imamı Hasan Hüseyin ile Ciharlı köyü imamı Selim kıldıracaklardı şehit erlerin namazlarını. Zirvede oluşan kalabalık Lütfi Ağanın malikanesinin önündeki alana sığmayınca hem Ciharlı’ya hem de Zigana’ya giden yollara taşmıştı. 

Öğle namazından sonra erlerin tabutları başında kısa bir konuşma yapan Ardasa Jandarma Komutanı Yüzbaşı Cengiz, jandarma Er Kamil’in cenazesinin namaz sonrası baba ocağı Tirebolu’ya gönderileceğini diğer jandarma eri Şamil’in ise hayatta kimi kimsesi olmadığı için Zigana’ya defnedileceğini söyledi.

Jandarma Er Kamil’in cenaze namazını Ciharlı köyü imamı Selim, Şamil’in cenaze namazını ise Zigana köyü imamı Hasan Hüseyin kıldırdı. Kılınan namazların ardından Kamil, at arabasına konularak Ciharlı’da bekleyen kamyona konulmak üzere altı jandarma eriyle yola çıkarıldı. Hayatta kimi kimsesi olmayan Şamil ise Zigana Yaylasındaki mezarlığa defnedildi.

Cenaze namazı sonrası Kartal Mustafa ile Can, Mahmut emmi ile bir araya geldiler. Mahmut emmi, yeni bir sevkiyatın olduğunu söylemesi üzerine Can:

-Ne zaman Mahmut emmi?

-Yarın köyden çıkarız Can.

-Biraz bekleyemez misiniz?

-Yok Can, yükler köye geldi, bugün yola çıkacaktık ama, çığ olunca çıkamadık, yarın çıkacağız.

-Gavur Dağı Geçidi zor Mahmut emmi.

-Geçilmez mi?

-Geçilme geçilir ama çok dikkatli olmak lazım. Salih Beyin yaptıracağı yolda kar nedeniyle çalışma yapılmadı, ancak yazın tamamlanır.

-Ne yapacağız peki Can, sen yine bize rehberlik yapacaksın.

-Mahmut emmi, köyden kalkıp Şeyran’a gitmek epeyce uzun bir yol. Nereden baksan en az on gün sürer.

-Doğru ama yapacak bir şeyimiz yok, toptancı Cemil, kamyonla urbaları getirdi, Laz Hasan’ın kahvehanesinde.

-Kaç yük?

-On beş yük Can.

-Desene Ayşe de var kervanda.

-Var Can.

-Yapacak bir şeyimiz yok, mecbur gideceğiz.

Lütfi Ağa, yavaş yavaş yanlarına geldi ve oturdukları masaya eğilerek, Mahmut emmi, Kartal Mustafa ve Can’ın yüzüne ayrı ayrı baktı:

-Nedir kafa kafaya vermiş konuşuyorsunuz?

Can, kalktı, oturduğu sandalyeyi Lütfi Ağaya vermek istedi, Lütfi Ağa, omuzuna basarak:

-Otur yavrum, ben buranın sahibiyim, oğlu Hüseyin’e seslendi, Zehir bana bir sandalye getir.

Getirilen sandalyeye oturdu:

-Hemen bize dört tane de çay getir… E, söyleyin bakalım ne konuşuyordunuz?

-Yarın sevkiyat var, dedi Mahmut emmi.

-Ne var bunda ne kadar güzel, cebiniz para görecek.

-Öyle de benim ağam ta Şeyran’a.

-O daha güzel, daha fazla para alacaksınız, Kartal Mustafa’ya dönerek, sen nasılsın Mustafa?

-İyiyim ağam, ellerinden öperim.

-El öpenlerin çok olsun.

-Aç mısınız?

-Yok, dedi Mahmut emmi.

-İyi, Zehir çayları tazele. Mayıs on beşine de bir şey kalmadı Can.

-Öyle emmi, yirmi gün var.

-Çok iyi hesap ediyorsun günleri. Sen mi rehberlik edeceksin katırcılara?

-Evet emmi.

-Dikkatli olun, Gavur Geçidi’nin ne yapacağı belli olmaz.

-Öyle emmi.

Çaylar içildi, dışarı çıktılar. Lütfi Ağa ile vedalaşıp köylerinin yolunu tuttular.

Xxx

Ciharlı’da kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Şehit askerlerin yası tutuluyordu adeta. Hele kimi kimsesi olmayan Şamil’in bir garip gibi Zigana Yaylası’na defnedilmesi, duyan herkesi çok üzmüştü. Laz Hasan’ın kahvehanesinin önünde oturan köylüler birbirleri ile konuşmuyor, hepsinin gözleri uzakta dalıp gitmişlerdi. 

-Ah garibim, dedi Laz Hasan iç çekerek, kalleş Ermeniler nasıl katletmişler aileni kim bilir. Bunlar kadar vahşi yaratık dünyaya gelmemiştir. Kadın, erkek, çoluk, çocuk demeden katlediyor şerefsizler. Hamile kadınları karınlarından süngüledi bu vahşi yaratıklar. Vah garibim Şamil vah. Vah ki ne vah. Nereli olduğunu da söylemedi komutan. Allah’ın garibi terhisin gelmiş, terhis ol, benim yanıma gel, ben sana iş verirdim. Benimle çalışırdın. Şimdi yatıyorsun Zigana’nın soğuk toprağında. 

-Öyle Hasan, dedi muhtar İdris, Allah kimseyi yalnız bırakmasın. Şehit olmalarına çok üzüldük ama kimsesiz garibim Şamil’in şehit olmasına daha çok üzüldük, acımızı ikiye katladı. Ne demiş ulu Yunus Emre, “Bir garip ölmüş diyeler, Üç günden sonra duyalar, Soğuk su ile yuyalar.” Ne güzel söylemiş. Tıpkı bizim garip Şamil için. 

-Öyle muhtar öyle. Şu yollar bir an önce bitse de insanlarımız rahat etse. 

-Çalışıyorlar. Hemen hemen Zigana yol ayrımına kadar çıktılar. Önlerine büyük bir kaya çıkmış, bir türlü kıramıyorlar. Başka yerden de geçemiyorlar. Balyozlarla ha vuruyor ha vuruyorlar. Dağlardan ses geliyor kayadan ses gelmiyormuş.

-Zor kazma kürekle yol yapmak.

-Ardasa tarafından da Köstere köyüne kadar gelmişler. Bizim tarafta çalışanlar, kayayı geçseler, kışa kalmaz Zigana’ya kadar çıkarlar.

-İnşallah muhtar inşallah.

Askerlerin cenaze namazına katılan Mahmut emmi ile diğerleri, kahvehanenin önünde durdular. Katırlarından indiler. Boş oturaklara oturdular. Laz Hasan hemen çaylarını verdi. 

-Ömer nerede Hasan?

-Eve kadar gitti, gelir şimdi Mahmut emmi.

-İyi.

-Birini baba ocağına yolladınız, diğerini de Zigana’nın soğuk toprağına defnettiniz.

-Yüzbaşı öyle istedi. Lütfi Ağa da “iyi olur” dedi, “gider gelir garibin başında dua ederiz” demiş komutana.

-Olsun biz de gider duamızı yaparız mezarının başında, sevkiyat var herhalde Mahmut emmi?

-Öyle muhtar, bu sevkiyat benim için son olacak, artık gücüm yetmiyor.

-Her şeyin bir sonu vardır Mahmut emmi, sen daha iyi bilirsin.

-Oğlanın askerden gelmesi yakın, yoksa çalışmazdım. Azdan az, çoktan çok muhtar.

-Ne zaman gideceksiniz?

-Yarın sabah.

-Sağlıklı gider, sağlıklı gelirsiniz inşallah.

-İnşallah muhtar.

Xxx

-Ana, yarın yine sevkiyat var.

-Kim dedi?

-Mahmut emmi.

-Bu sefer bizden kimse gitmesin.

-Nasıl olur ana, biz kervandan ayrılamayız.

-Mahmut emmi senin yerine bir başkasını bulsun.

-Bu sefer Şeyran’aymış, iyi para alacağız, bu fırsatı kaçıramayız ana.

-Kızım on beş, yirmi gün sonra gelip seni isteyecekler, seni tehlikeye atamam.

-Ne tehlikesi ana, yeni gitmiyorum, biliyorum o yolu hem Mahmut emmi var hem de Can rehberlik edecekmiş.

Meryem ana, kızını gitmemesi konusunda bir türlü ikna edemiyordu. Ayşe’nin nasıl bir kız olduğunu bildiği için fazla da ısrarcı olmadı. 

-Kızım, sen bilirsin ama, baban rahmetli de çok anlatmıştı, Gavur Geçidi diye bir yer varmış, çok tehlikeliymiş.

-Biliyorum ana, Can ve Mahmut emmi olduktan sonra sıkıntı yaşamayız. Can, çok dikkatli.

-Çadır kurup, çadır toplayacaksınız kızım, zor olur senin için. 

-Çadır yok ana.

-Nasıl yok?

-Mahmut emmi Ömer’e söylemiş, yarın sabah yola çıkıp, Zigana’da çay molası verdikten sonra doğru Ardasa kasabasına varacağız. Orada Ali Osman emminin otelinde kalıp sabah yola devam edeceğiz. Can, bize kendi köylerinde katılacak. Avliyana’nın Dulağası Yaylası var, oradaki keliflerde geceleyip, devrisi sabah durmadan Şeyran’a hareket edeceğiz. Yükümüz urba olduğu için katırlar fazla yorulmayacak.

-İyi olsun bakalım. Azığını şimdiden hazırla, sabah erkenden ben katırı yemlerim, yem torbasını da doldururum.

-Tamam benim anacığım, diyerek Meryem hatuna sarıldı.

-Senin niye can attığını biliyorum da neyse.

-Canım anam.

-Şımarma, hadi git azığını hazırla.

-Tamam benim güzel anam.

Xxx

Sabah erkenden her zamanki gibi, Laz Hasan’ın kahvehanesinin önüne geldiler. İlk gelen Mahmut emmi, ardından Ayşe’ydi. 

-Uyanamadınız mı köftehorlar?

-Geldik ya emmi, dedi Abdullah.

-Haydi durmayın, yükleyin katırları.

Yardımlaşa kısa bir süre içerisinde urba dolu torbaları katırlara yüklediler. Önde Mahmut emmi, arkasında Ayşe Zigana’ya doğru yola koyuldular. 

Zigana yol ayrımına geldiklerinde durdular. İşçiler ellerinde balyozlarla önlerine çıkan kayayı kırmaya çalışıyorlardı. Mahmut emmi:

-Durun, beni dinleyin, size akıl vermek gibi olmasın ama bu kayaya ne kadar vurursanız vurun kırılmaz. Siz, kuru odun toplayın, kayanın üzerinde büyük bir ateş yakın. En az iki saat sürsün. Kaya iyice kızsın. Sonra üzerine bolca su dökün, kızgın kaya ancak öyle parçalanır, dedi ve ekledi, haydi kolay gelsin.

Zigana zirvesine çıkan yol temizdi. Öğlene doğru zirvedeydiler. Katırlarını buldukları ağaçlara bağladılar. Lütfi Ağanın malikanesine girdiler. 

-Yola çıktınız demek ha Mahmut?

-Çıktık ağam, hepimize birer çay ver içip yolumuza devam edelim.

-Olur da açsanız size kuymak yapayım.

-Yok ağam, bir-iki bardak çay içip devam edeceğiz. Akşama kasabaya varıp orada konaklayacağız.

-Olsun Mahmut. Olsun da Gavur Geçidine dikkat edin geçerken, oradan çığ üstüne çığ gelir.

-Dikkat edeceğiz ağam, sağ ol.

Çay molasından sonra Ardasa kasabasına doğru yola çıktılar.

(Devamı var)

YORUM EKLE