Canboğul (54)

Sonunda beklenen gün geldi çattı. Bir gün öncesinden hazırlıklar tamamlandı. Kız istemeye Seher hatunun yanı sıra komşuları Kartal Mustafa da gidecek. Akşamdan ne zaman gidileceğine karar verilmişti. Sabah erkenden kalktılar. Kahvaltılarını birlikte yaptılar. Zülfiye kadın ile Ayşegül köyde kalacak evlere ve hayvanlara sahip çıkacaktı.

Kartal Mutafa gözü gibi baktığı kırat Kıran’ı, Can ise Arap’ı güzelce tımar edip eyerlediler. Köyün içerisinden yürüyerek geçtiler. Can, çıkışta Seher Hatun’u Arap’a bindirdi. Dizginleri eline aldı. Önde Kartal Mustafa yola koyuldular. 

Ardasa kasabasına iki saatlik zaman içerisinde vardılar. Daha önce Hayri ağadan kiralanan faytona anasını güzelce yerleştirdi. Arap’ı ise faytonun arkasına bağlayıp durmaksızın Zigana’ya doğru yola çıktılar. Yakan güneşin altında köyü geçerek orman içerisindeki yola girdiler. Yol boyu açan kırmızı, pembe ve beyaz orman güllerinin çevreye yaydığı güzel koku insanın nefesini açıyordu, daha fazla, daha fazla solumak istiyordular. Zirveye yaklaştıkça selvi boylu çam ağaçları yerlerini bodur ağaçlara bırakıyordu. Öğlene doğru Zigana’nın zirvesinde Lütfi ağanın malikanesinin önündeydiler. Dağların ağası Lütfi ağa kapıya attığı sandalyede bacak bacak üstüne atarak oturuyordu. O da faytonunu hazırlamıştı, kapıda bekliyordu. Gelenleri görünce ayağa kalktı, Kartal Mustafa ile Can’ı kucaklayarak, Seher anayla da tokalaşarak “hoş geldiniz” dedi ve içeri seslendi:

-Kezban kuymağı hazırla, bunlar uzak yoldan geldiler acıkmışlardır.

-Zahmet etmeseydin ağam.

-Ne zahmeti Kartal?

-Demem o ki bizi bir kuymakla kandırmaya çalışıyorsun.

-Anlamadım?

-Arife tarif gerekmez, bizim köyün eti lezzetlidir ama Zigana’nın eti bir başkadır. Muhteşem kuzu eti, kuzu etinden önce ikram edilen bal ve Zigana peyniri, ne bileyim, yanlış mı diyorum?

-Köftehor ağzının tadını biliyorsun.  Babandan miras mı kaldı sana, kaça patlar sana biliyor musun?

-Şimdi ağa, ta Avliyana’dan buraya senin ayağına geleceğiz, sen bizden para mı alacaksın?

-Sen kaç kilo kuzu eti yersin biliyor musun? Ula, sana bir kuzu bile yetmez.

-Yeter yetmez, sana boşuna dağların ağası Lütfi ağa dememişler. Göster bakalım ağalığını.

-Kız istemeye mi gideceğim, yoksa kız istemeye gidenlere ziyafet mi vereceğim?

-Kuvvetli yiyelim ki kuvvetli konuşalım ağa. Kız istemeye gidenin karnı tok, sırtı pek olmalı.

-Karnınızı doyurup da geleydiniz, bana mı güvendiniz?

-Sen bu dağların ağasısın elbette sana güvendik ağa.

-Anlaşıldı. Hanım kuymak dursun.

-Durmasın, etin üstüne onu da yeriz ağam.

-Siz beni batırmaya mı geldiniz. Hadi öyle olsun bunun acısını ben senden çıkarırım.

Lütfi ağa, Kartal Mustafa’nın isteğini eksiksiz yerine getirdi. Dışı kapkara tavada yapılan kuymağı da afiyetle yediler.

-Ne derler bilir misin Lütfi ağam?

-Ne derler?

-Avliyana’nın kaymağı, Çit’in çorbası, Zigana’nın kuymağı.

-Bu sözünde isterim seni, yolum senin köye düştüğünde o kaymaktan bana yedirme de bak boyunun ölçüsünü nasıl alıyorum.

-Bilirsin, sen sütlacı hep Ciharlı’dan alırsın, oranın sütlacı da bir başka oluyor. 

-Ula köftehor, sen kıtlıktan mı çıktın? On günlük yemeği bir günde mi yiyeceksin?

-Yani şimdi sütlacı bize çok mu görüyorsun?

-Ben senden bunun acısını çok fazla çıkarmasam bana da Dağların Ağası Lütfi Ağa demesinler. Zehir, oğlum üç, yok dört tane sütlaç getir.

-Tamam baba.

Sütlaçlar da ağız tadıyla yenildi. Lütfi Ağa, Kartal Mustafa’nın gözlerinin içine baktı.

-Gökten yağa yerden toplayasın ağam.

-Toplarım toplarım da nasıl toplayacağımı ben sana sorarım., Can’a baktı, yüzükleri aldınız mı?

-Aldık emmi.

-Ver bana.

-Ne yapacaksın yüzükleri Lütfi Ağa?

-Söz kesildi mi yüzükler takılır, yüzükleri takacağım.

-Ağam biz kız istemeye gidiyoruz, nişana değil.

-Sen karışma Kartal, adından belli hep havalarda uçarsın. 

Lütfi Ağa, karısı Kezban’a seslendi:

-Haydi bakalım hatun, gel de gidelim.

-Geliyorum.

Dışarı gelen karısını kokladı.

-Niye kokladın ki?

-Baktım et kokuyor musun?

-Eti sen pişirdin, kokuyorsa sen kokuyorsun.

-Ben kokarım, benim işim bu, sen kokma da. 

Karısıyla faytona bindiler. Lütfi Ağa ile karısı önde, arkasında Kartal Mustafa onun arkasında da Can ve anası Ciharlı’ya doğru yola çıktılar. 

Benim adım Lütfi Ağa

Bakarım sola sağa

Akıllı olalım uşaklar

Düşmeyelim tuzağa.

Oy Zigana Zigana

Hayran olurum sana

Alacağız biz kızı

Düşünme Seher ana.

-Ula, bir kemençemiz bile yok. Neden bir kemençeci alıp da gelmediniz?

-Olur mu dağlar ağası, düğüne değil, kız istemeye gidiyoruz.

Zigana’yı inip, Ciharlı yol ayrımına sapmadan önce Lütfi Ağa, faytonunu durdurdu, başını geriye çevirdi:

-Kızı kim isteyecek?

-Sorduğun soruya bak, sen dururken bize söz düşer mi ağam?

-Düşer, düşmezse niye geldin, aç karnını Lütfi Ağanın malikanesinde doyurmak için mi?

-Öyle deme ağam, çok yedim, karnım şişti.

-Beter ol, samanı görünce samanlığın senin olduğunu sanırsan öyle şişer kalırsın.

-Haram mı ettin yoksa ağa?

-Ben ne yemeden kaçarım ne de yedirmeden, beni çok iyi tanırsın Kartal.

-Bilirim ağam bilirim.

-Bilirsin de ne diye boş boş konuşursun. Sütlacın üzerine iki parmak kalınlığında fındık serer yersen şişersin.

-Sorma ağam.

-Peki sizler konuşmayacak mısınız?

-Oğlan vekili sensin ağam. Söz hep sende.

-Olsun bakalım.

Xxx

Ciharlı’da Meryem hatunun evinde büyük telaş vardı. İki gün öncesinden Ayşe evi baştan sona sildi süpürdü. Konuklar için kullanılan kilimler eve serildi. Peykeler üzerine yüzleri yeni yıkanmış minderler konuldu. Kaç kişi geleceklerini bilmediklerinden, diğer odada da minderler istif edildi. Gelenler için kara lahana çorbası, kavurma ve pilav pişirildi. Komşudan yedek kahve fincanları alındı. Mahmut emmiye haber verildi. 

-Kızın vekili sensin Mahmut emmi, dedi Meryem ana.

-Olur da isteyeceğiniz bir şey var mı, hani töremizdendir.

-Söz olsun diye bir şeyler şart koşarsın emmi. Burma bilezik, altın kolye isteyecek halimiz yok ya. Adeti biliyorsun. Sana kalmış emmi.

Xxx

Köyün çeşmesinde kızlar konuşuyorlardı. Su almaya gelen çeşme başında kalıyordu. Hem konuşuyor hem de kıkır kıkır gülüyordular.

-Ayşe’yi gördüm bugün, ayakları yere basmıyordu.

-Deme kız.

-Valla, bir gayret bir gayret vardı ki.

-Olacak o kadar.

-Beni istemeye de biri gelse benim de ayaklarım yere basmaz.

-Amannn, seni de kim isteyecek?

-Öyle deme, bir bakarsın kısmeti çıkar, Arap atı gibi dörtnala gider.

-Ha bu vücutla mı?

-Kilosunu gören, gördüğüne pişman olur.

-Sen sanki çok güzelsin? Seni alan erkeğin gözünü çıkarırsın karga burunlu.

-Kızlar, desenize üç ay sonra Ayşe muradına erecek.

-He valla. Ne mutlu ona. 

-Oğlan da çok yakışıklı.

-Benim yaylada gördüğüm daha yakışıklı.

-Aklın yayladaki oğlanda kaldı.

-Hiç sorma kız, gerçekten çok yakışıklı, bir kere göz göze geldik, aşık oldum oğlana.

-Sen her gördüğüne aşık olursan.

-Ne yapayım, kısmet olur yaylaya çıktığımızda görürsem konuşacağım onunla.

-Bakalım o senle konuşacak mı?

-Konuşur konuşur.

-Yaylada da aşk başka oluyor canım.

-Gizli gizli buluşmalar.

-Mani söylemeler.

-Ben gidiyorum, babam, ha buraya tükürdüm, kuruyuncaya kadar gel dedi. Tükürük çoktan kurumuştur, kemiklerimi kırmadan varıp gideyim.

-Ben de gideyim, anam çabuk gel dedi…

(Devamı var)

YORUM EKLE
YORUMLAR
EMRE EREN
EMRE EREN - 3 yıl Önce

İBRAHİM BEY YAZILARINIZI ZEVKLE OKUYORUZ LAKİN ARAYI ÇOK AÇIYORSUNUZ :)

İbrahim Özdemir
İbrahim Özdemir - 3 yıl Önce

Teşekkür ederim Emre Bey. Hikaye pazartesi, çarşamba ve cuma günleri yayımlanıyor.