Canboğul (73)

Düğün alayı Fatma kızın ateş etmesine aldırmadan Ali Osman’ın kahvehanesinin önüne kadar geldi. Silah sesleri hala devam ediyordu. Tahsildar Resul kızının odasına girdi. 

-Yeter kızım, düğün alayı geçti.

-Yetmez baba.

-Yeter, eziyet etme kendine. Bak onlar şimdi horon kurdular oynuyorlar.

-Bu kadar ateş ettim, bir armayı boşalttım, nasıl olur da hiçbiri yaralanmaz, o Laz kızı ölmez, anlayamıyorum baba.

-Ölmez tabi kızım, ölmez. Senin o fişeklerinde saçma yok.

-Nasıl?

-O fişeklerin içindeki saçmaları hep boşalttım kızım.

-Boşalttın mı, nasıl yani?

-Evet, boşalttım. Senin böyle bir şey yapacağını düşünerek boşalttım.

Fatma, sesini yükselterek:

-Neden yaptın baba, neden yaptın?

-Benim bir tanecik kızımın hapishanelerde çürüyüp gitmesine gönlüm razı gelmedi.

-Böyle yaşamaktansa hapishanelerde çürümeye, idam edilmeye razıyım baba. Bunu bana yapmamalıydın.

-Yapma, etme benim kara gözlü, kara kaşlı kızım. Yazık etme kendine.

Hırsından ağlamaya başlayan kızının yanına gitti: 

-Ağlama gözüm, ağlama canım. 

-Bana canım deme baba, bana o Can’ı hatırlatma baba.

-Tamam kara gözlüm. 

Kızına sarıldı. Bir süre kızının ağlamasına sesini çıkarmadı. Davul-zurna dışarıda vuruyordu. Kahvehane önünde süren horon bir türlü bitmiyordu. 

-Sussun şu davul-zurna baba.

-Birazdan susar kızım.

-Bana bunu yapmayacaktın baba, yapmayacaktın. O Laz kızını öldürmeye söz vermiştim.

-Öldürseydin, şimdi jandarmanın kolları arasındaydın kızım, sen de ölüme gidecektin. Şimdi yaşıyorsun. Bırak birbirini sevenler mutlu olsun.

-Ben ne olacağım baba?

-Sen güzel kızsın, namuslu kısmetin çıkar sen de mutlu bir yuva kurarsın. Annenin ağlamaktan gözleri kan çanağına döndü. Haydi yanına gidelim.

Davul-zurna sustu. Düğün alayı çarşının başına gelince yeniden durdu. Arap, Hayri Ağanın hanından çıkarıldı. Ayşe gelin, faytondan indirildi. 

-Yenge burada Can abinin atına bineceksin. 

-Tamam Osman, Salih Bey’in elini öptükten sonra bineyim. 

-Olur.

Kartal Mustafa, hala Fatma kızın kendilerine ateş etmesini ve hiç kimseye bir şey olmamasını merak ediyordu. 

-Merak ediyorsun değil mi Kartal?

-Öyle beyim.

-Fişeklerde saçma yoktu.

-Nasıl?

-Kızın babası fişeklerdeki kurşunları boşaltmıştı.

-Sen bunu biliyordun.

-Evet.

-Onun için kimsenin ateş etmemesini söyledin.

-Aynen öyle.

-Peki fişeklerdeki saçmanın boşaltıldığını sana kim dedi? 

-Babası tahsildar Resul.

-İyi yapmış. 

Ayşe, Salih Bey ve Kartal Mustafa’nın elini öptükten sonra Arap’a bindirildi. Fayton Hayri Ağa’ya teslim edilip ücreti ödendi. Davul-zurna yeniden yol havası çalmaya başladı. Çit Deresi yol ayrımındaki köprüden geçtiler. Davul-zurnanın sesi Çit Deresinin sesine karışıyordu. Tek sıra halinde yola koyuldular. 

Zermut yol ayrımına gelince, Salih Bey, durdu ve:

-Kartal, bizim görevimiz burada sona erdi, bundan sonrası sana ait. Geç düğün alayının önüne.

-Sağol beyim. Bu düğünde de bir bey olduğunu ispatladın.

-Gereken ne ise onu yaptık Kartal. Can’a selam söyle, bir ara onunla konuşacağım.

-Tamam beyim.

-Davul-zurna gelsin mi sizinle?

-Yok beyim, yolumuz uzun, buraya kadar durmadan çaldılar. Bundan sonra yavaş yavaş gidelim.

-Tamam, haydi selametle.

-Kalın sağlıcakla.

Önde Kartal Mustafa, arkasında Ayşe, diğer atlılar yola dizildiler. Arap’ın dizginleri Osman’ın elindeydi. Haviyana Köprüsüne gelince Kartal Mustafa durdu:

-Sadık, Osman’la yer değiştirin. Buraya kadar o yürüdü. Köye varıncaya kadar sırayla değişin. Dizginleri sağlam tutun Arap’ın.

-Olur Mustafa amca.

Dere boyu bağında bahçesinde çalışan köylüler, düğün alayını gözden kayboluncaya kadar seyrediyorlardı.

-Maçka’nın Ciharlı köyünden gelin geldi.

-Yakın mı?

-Ne yakını kız, dünyanın bir ucu.

-Kime gidiyor acaba?

-Baloğlu Hikmet’in oğlu var ona.

-Nereden nereye.

-Evet.

-On beş atlı.

-Gelin de allı.

-Güzel mi acaba?

-Laz kızları güzel olur.

-Benden değil.

-Aman, senin de ne güzelliğin var ki?

-Öyle deme abla, güzel değil miyim?

-Güzelsin güzel.

Düğün alayı Sarbışka’nın altından köyün görüneceği dönemeci dönünce Kartal Mustafa, atını durdurdu:

-Beyler, köy göründü. Herkes silahını omuzundan indirsin, geldiğimizi haber verelim. Osman, atın dizginlerini sağlam tut, ürkmesin.

-Tamam baba.

Alaman beşlileri havaya çevrildi. Sıra ile beşer beşer ateş etmeye başladılar. Silah sesleri köyün kayalıklarından yansıdı. Aynı şekilde köyden de karşılık verildi. 

-Bu kadar yeter, devam ediyoruz.

Gelin alayı köyün içine doğru ilerlemeye başladı. Köylüler de çoluk çocuk, kadın erkek, alayın arkasından yürümeye başladılar. Baloğlu konağına ayrılan yola gelince silahlar bir kez daha ateşlendi. Osman, Arap’ı, konağın kapısının önüne getirdi. Can, evin balkonundan bir mendil içerisindeki şekerlemeleri Ayşe’nin başına döktü. Çocuklar şekerleri kapmak için birbirleriyle yarıştılar. Ayşe, köyden iki genç kızın yardımı ile attan indirildi. 

-Gelin, yanılma, sağ ayağını atarak içeri gir.

Ayşe de öyle yaptı. İki genç kızın kolları arasında Baloğlu Konağına girdi. Dışarıda silahlar yeniden havaya çevrildi. Ortalığı barut kokusu sardı. Köylüler kapının önünden ayrılmıyordu. Çoluk çocuk evin önündeki alandaydılar. Kartal Mustafa, atından inerek, çardaktaki peykeye oturdu. 

-Komşular çok sağ olun, kazasız belasız, hayırlısı ile kızımızı aldık, geldik. Allah hepinizden razı olsun. 

(Bitti)

YORUM EKLE
YORUMLAR
Hümeyra AYGÜN
Hümeyra AYGÜN - 3 yıl Önce

İbrahim Bey merhaba,
Elinize sağlık, hikayeniz benim için keyifli bir yolculuk oldu.
Okurken bire bir yaşadım.
Yeni yolculuklara çıkmak üzere, selamlar...