ELÇİYE ZEVAL OLMAZ...

Gayrı resmi olarak kış 2 hafta öncesinden başlamıştı. Aralık ayına girmekle beraber Resmi olarak Kış mevsimine de girmiş bulunuyoruz. Artık soğuk yapsa da normal karşılayacağız. Ankara da gündüz havası sizi aldatmasın, akşam ayazları devam etmekte.

Siyaset havalarının kışa hiç giresi yok gibi görünüyor. Üç aşağı beş yukarı gündem rutin havasında devam etmekte…

Şimdi gündemin tüm içeriklerini bir yana bırakarak bir gözlemimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Araçla, dolmuşla, otobüsle giderken özellikle askeri kurumların kampüslerinin çevrelerini temaşa ediyoruz.

Etimesgut zırhlı birlikler Komutanlığının yerini bilenler bilir. Burada askerlik yapmış olanlar daha iyi bilir. Bir ucu Etimesgut’tan başlar ve Ümitköy tarafına kadar devam eder. İşin ilginç yanı yol boyunca duvar yüksekliği ile birlikte tel örgülü bir şekilde ve de ara ara Askeri bölge alanını gösteren levhaların yanı sıra yaklaşık 3 metre aralıklarla askeri figürlere sahip levhalar.3 km bir mesafe için 1000 adet levha. Yönetmelik gereği midir bilmiyoruz, lakin bu levha şekline askeri yerlerin yanı sıra çoğu kamu kurumun da da karşılaşmaktayız. Benim gibi çoğu insan bu güzergâhtan gelip geçerken bu levhalara bakıyor ve konuşmalara şahit oluyoruz. Bu levhalar neden bu kadar sık aralıkla konuluyor? İnsanlar haliyle merak ediyor? Bir sürü para ile yapılıyor bunlar. Acaba konmasa olmaz mı? Yönetmelik gereği ise bu yönetmelikler revize edilemez mi? İnsanlar bu soruları soruyorlar haliyle. Verilen vergilerin bu şekilde harcanması haliyle insanların kafasını kurcalamakta. Onların sormuş oldukları soruları dile getirmek de zeval olmayan elçilerine düşmekte.

Yakın zamanda ahrete irtihal eden Anayasa Hukuk Profesörü Sn. Mümtaz SOYSAL’ın “100 Soruda Anayasanın Anlamı” kitabında 39. Soru cevabında belirttiği üzere “açığa vurabilme özgürlüğüyle birlikte alınmadığı sürece inanç ve düşünce özgürlüğünün hiçbir anlamı yoktur. Elbette herkesin istediği inanç ve düşünceye sahip olma özgürlüğü vardır. Ama bireyin kafasında başlayıp kafasında biten bir özgürlüktür dolayısıyla “özgürlük” sözüne layık değildir. Sahip olunup olunmadığı hiç belli olmayan, daha doğrusu sahip olunuşuyla sahip olunmayışı hiç fark etmeyen özgürlük özgürlük değildir. Böylesi olsa olsa Nasreddin Hocanın fıkrasındaki düşünen ama konuşmayan hindinin özgürlüğü olabilir. İnancını belli edemeyen insanın inanç özgürlüğünden, ağzını açmayan adamın düşünce özgürlüğünden bahsedilemez.”

Demekle, 1982 anayasasının var gibi gözüken ama aslında sınırlandırılmış olan bu mevzuyu çok hassas bir eleştirel bakış açısı ile özetlemiştir.

Soran, sorgulayan, düşünen, düşündüğünü normal davranışlara döken bir toplum varsa bunu makul görmek yerinde olacaktır. Halkın sesi, samimiyetin sesidir. Dolmuşta, otobüste günlerini geçiren bu insanların bir açıklama istemeleri normalleşen bir toplum isteri…

Eksiklerin giderilmesi ve vatandaşı Bilgilendirme çalışmaları toplumsal mutluluğumuzu artıracak, beyinlerimiz ve de kalplerimiz huzura erecektir.

Sevgi ve Saygılar.

YORUM EKLE