GÖNÜL GÖZÜ

“Göz odur ki dağın ardını göre”
Türk Atasözü

Gencin biri suçlu zannedilerek hapse atılır. O genç kimseye derdini anlatamayınca gözyaşları içinde varır secdeye ve başlar duaya. Gecenin en kritik o saatlerinde sadece dua ediyor, ağlıyor.

Ve tam o saatlerde şehrin valisi dehşetle uyanıyor çünkü rüyasında tahtının ters döndüğünü görüyor. Taç bir tarafta taht bir tarafta kesin bir durum var diyor kendi kendine. Salavat getirip tekrar yatıyor ancak aynı rüyayı bir defa daha görüyor. Tekrar yatıyor ve üçüncü kere aynı rüyayı yeniden görünce “bu bir tesadüf olamaz” deyip zindancı başını çağırtıyor;

“Bugün özel bir misafirimiz var mı” diye soruyor.

“Var efendim. Bu akşam hırsızlık zannıyla bir genç getirildi. O da ağlayıp dua ediyor.”

Genç hemen bulunuyor ve valinin huzuruna çıkarılıyor. Gencin gerçekten bir yanlış anlama yüzünden haksız bir şekilde tutuklandığı anlaşılınca vali gence dönüyor;

“Bizi bağışlayın ve bize hakkınızı helal edin. Şu an itibariyle bizim misafirimsiniz.Vali konağında sizi ağırlayacağım. Bir de hazineden kabul etmezsin biliyorum ancak anamdan kalan helal bir param var size onu vermek istiyorum. Ve ne zaman başın sıkışırsa direk bana gelip derdini anlatmanı istiyorum. Acizane vali benim, yardımcı olmak isterim…”

Gencin cevabı enteresan;

“Hakkımı helal ettim müsterih olun bu bir. Hediyenizi de kabul ettim rahat olun. Almazsam besbelli kırılacaksınız. Ama dediniz ki başın sıkışırsa bana gel diye. Onu yapamam. Niye benim gibi bir gariban için valinin tahtını üç defa tersine çeviren Allah var iken ben başka bir kapı çalar mıyım..?”

İnsanın hayatını birden tersine çeviren bazı anlar ve olaylar vardır ki adeta tılsımlı bir değnek gibi dokunur sanki kaderinize.

Sarhoş bir vaziyette evine dönerken çamurlar içinde yazılı bir kağıdı alıp, temizleyen ve evinin duvarına asarak Rabbimizin hidayetine ve himayesine mazhar olan ve nihayetinde Bişr-i Hafi Hazretleri mertebesine ulaşan o zat gibi.

Önemli olan gönül gözüdür ki görmek gerek dağın ardı olsa bile. Cumhur Reisimiz ülkesine ve dahi tüm mazlum coğrafyalardan mesul olmasa savaştan kaçan ve ülkemize sığınan onca masuma kucak açar mıydı? Gönül gözü açık bir vali şehrinde bacası tütmeyen bir evden Hazreti Ömer misali haberdar olur Allah’ın inayetiyle.

İçinde Allah ve adalet korkusu olanlar evleri, arabaları, dükkanları ve arkası olanları değil düğün hazırlığında olan bir gariban genci istihdam etmenin telaşesinde olur.  Diğer yandan sadece aldığı maaşı hesap etmeyen gönül gözü açık bir öğretmen sınıfında ağlayan, derdini söyleyemeyen ve açlıktan bayılan bir öğrencinin durumundan haberdar olur.

İşte ait olduğumuz o şehirde, beldede veyahut dünyanın neresinde olursa olsun adalet, sevgi ve huzur tecelli eder. İşte o zaman yediden yetmişe, amirden memura, gencinden yaşlısına, fakirinden zenginine hemen herkes mutluluk içinde hayatlarını idame ettirirler. Ve herkes o beldede birbirlerinden haberdar ve emin olurlar Allah’ın izni ve inayetiyle.

Neden mi; çünkü “bütün sırlarımızı bilene bir gün hesap vereceğiz” de ondan. 

YORUM EKLE